Suriye coğrafyasında birbirinden ayrıymış gibi görünen iki savaştan batıda olanı Suriye Arap Ordusu ve müttefiklerinin Halep zaferi ile birlikte önemli ölçüde sonuçlanmış oldu. Bugünlerde Suriye’nin doğusunda süren ve temelde Kürtler ile İslam Devleti (Daeş) arasında yürüyen -Şam yönetiminin ise pek dahil olmadığı- savaşın hem Irak’a da uzanan cephede hem de diplomasi alanında ivme kazandığını ve 2017’de ilginç bir dönemece gireceğini görüyoruz.
Türkiye’nin Batı’daki savaşa doğrudan dahil olmasına, Rusya, IŞİD’i El Bab ile çevresinden temizlemesi taahhütüyle ve kendi öngördükleri şartlara bağlı kalmak kaydıyla izin vermişti.
Türkiye’nin Doğu’daki savaşa dahil olmasına ise -Washingtonyönetimi tarafından- izin verilmiyor. Ankara aslında IŞİD’in Rakka’dan -ve hatta Musul’dan- atılmasına destek veren bir güç olarak bu coğrafyalardaki muhaberelere katılmak üzere ABD’nin kendisine bir alan açmasını istemiş ancak IŞİD’e karşı sahada en etkili güç olarak beliren Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) temel bileşeni olan –ancak Ankara tarafından “Kötü Kürtler” olarak yaftalanan Kürt güçlerinin (YPG/YPJ) baypas edilmesi anlamına gelecek bu talep Washington yönetimi tarafından reddedilmişti.
Irak’a da uzanan Doğu cephesindeki savaş Türkiye’nin Kürt Sorunu bağlantılı dertlerini de içeren ve Batı’da “Ankara’nın eksen kayması” olarak nitelendirilen kaygıları da derinleştiren çok daha karmaşık bir dinamiğe sahip. 20 Ocak’ta yemin ederek göreve başlayacak olan ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’nin doğusunda ve Irak’ta nasıl bir strateji benimseyeceği meçhul.
Ancak son dönemde Erbil trafiğindeki hareketlilikten Suriye’nin doğusundaki ve Irak’taki çatışmaların çözümünde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin çok önemli bir rol oynayacağını anlıyoruz. Bunu Başkan Mesut Barzani’nin son zamanlarda kritik ziyaretlere ev sahipliği yapmasından da sezmek mümkün.
Bir hafta kadar önce Fransa Cumhurbaşkanı François Hollandeoradaydı. (Ki ondan birkaç ay önce de Peşmerge güçlerine verdiği destek ile Musul Savaşı’nda dengeleri değiştirdiği söylenen Almanya’nın Savunma Bakanı Ursula von der Leyen “ülkesininKürdistan halkının arkasında” olduğunu ifade etmek için Erbil’de idi.) Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Almanya gibi siyasi, askeri ve ekonomik işbirliğini artırmayı hedefleyen Cumhurbaşkanı Hollande, bu temaslarından nasıl bir sonuç elde etti, tam bilmiyoruz. Ama ziyareti kapsamında Başkan Mesut Barzani ile birlikte Zertik Dağı’ndaki Peşmerge mevzilerini de ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı, Musul’un özgürleştirilmesi ve bölgede farklı etnik ve dini kimliklerin haklarının güvence altına alınması konusunda da beraber çalışacaklarını duyurdu.
Bir hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ı ağırlayan Barzani’nin son konuklarından biri, Başbakan Binali Yıldırım oldu. Tabii Yıldırım bu dış gezisinde Erbil’den önce Bağdat’a giderek Başbakan Haydar el İbadi ile görüştü. Ankara’nın Bağdat ziyaretindeki muhtemel hedefi, Suriye’nin doğusunda ve Irak’ta kendisine (diplomatik ve askeri) alan yaratma çabalarının önünü tıkayan daha önceki dayatmacı tavırlarını bırakarak Başika, Şengal vd. gerilimleri aşmaya çalışmak olarak belirdi. Ankara’nın bir süre önce “muhatabımız değilsin” dediği Irak Başbakanı Haydar el İbadi ile bu amaçla görüşüldü. Ziyaretin sonunda İbadi, Sincar (Şengal) bölgesindeki PKK varlığından rahatsız olduğunu söyleyerek bu örgüte bu bölgeyi terk etme çağrısında bulunduğuna göre, Türk askerinin Başika’dan çekilmesi konusunda da Ankara’dan güvence almış olması lazım.
Ama görünen ilerleme belli ki Sincar konusunda sağlandı. Zira Musul'un Sincar bölgesi Asayiş Sorumlusu Kasım Derbo’nun, birkaç gün önce AA muhabirine yaptığı açıklamaya bakılırsa, PKK Sincar'dan çekilme hazırlıkları yapıyor. Bu durum, Sincar’daki PKK varlığının Ankara’ya Irak’a yönelik (de) bir operasyon düzenleme fırsatı verme potansiyelinden rahatsız olan ABD’yi mutlu etmiş olmalı. Zira ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) sözcüsü Peter Cook, “PKK’nın oradaki varlığının kaygı verici olduğunu” söylemekle kalmadı, “İbadi’nin PKK’ya yaptığı Sincar bölgesini terk etme çağrısını da desteklediklerini” ifade etti.
Buna Tahran’da gelen “sıfır sorun” konulu, manidar bir açıklamayı da ilave etmek lazım. Başbakan Binali Yıldırım’ın Irak’a yaptığı ziyaret dolayısıyla Ankara - Bağdat hattında yaşanan yakınlaşmayı değerlendiren İran lideri Ayetullah Ali Hamaney'in başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, “iki ülke arasındaki ilişkilerin Türkiye’nin komşularıyla benimsediği ‘sıfır sorun’ dönemine geri dönmesini temenni ediyoruz,” dedi. Bakalım bu “geri dönüş” Yıldırım’ı “sıfır sorun” kaygısıyla Moskova ve Bağdat’tan sonra bu kez Suriye başkenti Şam’da da görmemize olanak tanıyacak mı?
Bağdat’ta gerçekleştirdiği ziyaretlerin ardından önceki gece Erbil’e geçen Başbakan Binali Yıldırım dün önce Başbakan Neçirvan Barzani, ardından da Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile görüştü. Yıldırım’ın şehirdeki duraklarından biri de, tıpkı Hollande’ınki gibi, Zertik Dağı’ndaki Peşmerge güçlerinin mevzileri oldu.
Kaynakların bildirdiğine göre, Yıldırım burayı da ziyaret ettikten sonra yaptığı basın toplantısındaki sözlerine, Kürtçe “Zor sipas” (çok teşekkürler) şeklinde son vermiş. Bu Ankara’nın Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yönelik ilk şükran bildirimi değil. Sonuncusu da olmayacak.
Aslında Fransa ve Türkiye liderlerinin Erbil’e yönelik bu ziyaretleri, ABD’nin yeni Başkan Donald Trump ile 20 Ocak’ta gireceği yeni dönemde Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkilere Obama döneminden çok daha fazla önem vereceğinin ve bölgeye yönelik politikasında çok daha etkin olacağının da habercisi. Cumhuriyetçi Parti’nin en etkin isimlerinden Senatör Ted Cruz’un ABD’nin Kürtlerle ilgili izleyeceği politikanın yeni dönemde “köklü bir değişimden geçeceğini” ifade etmesi, belli ki Ankara’yı Barzani trafiğinde “teşvik edici” olmuş. Erbil’e yönelen ilgide bu “teşvikin” de payı var.
Bir gün Trump’ı da Zertik Dağı’ndaki Peşmerge mevzilerinde Mesud Barzani ile yan yana poz verirken görür müyüz bilinmez ama, 2014 Temmuz’unda Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığı için halkoylaması yapılacağını açıklayan, geçtiğimiz yıl da bağımsızlık ilanı fikrini epeyce olgunlaştıran Kürdistan Bölgesel Yönetimi, bu yıl bu girişimlerine uluslararası toplum nezdinde daha fazla taraftar bulacak ve belki de gerçekleştirebilecek gibi görünüyor.
Aslında Mesud Barzani Kürdistan’ın bağımsızlığının oylanacağı referandumun Ekim 2016’ya kadar yapılmasını istiyordu. Ancak Kürdistan Bölgesel Yönetimi bu tarihin Musul’un IŞİD’den özgürleşmesi sonrasına bırakılması konusunda ikna edilmişti. Cephedeki son gelişmelerin hızına bakılırsa, Musul’un IŞİD’den bu yıl içinde temizleneceğini kesin gibi. Bu durumda 2017’nin Kürdistan’ın bağımsızlık yılı olması da epeyce ihtimal dahilinde.
Ankara “iyi Kürtler” olarak gördüğü Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Bağdat’tan bağımsızlığı fikrine yakın bir zamana kadar İran’dan daha yatkın idi. Ancak o referandum günü gelip çatana kadar bölgede dengeler ne yönde değişecek, hep beraber göreceğiz. Bakalım, Barzani bağımsızlık fikrine destek vermesini umduğu Ankara’ya 2017 içinde “Zor sipas Ankara!” (çok teşekkürler Ankara) diyecek mi?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.