• BIST 9128.97
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 11 °C
  • Ankara 10 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 1 °C

“Zazakî” ile “Zaza Dili” ayrı şeylerdir

Roşan Lezgîn

Resmi dilde oluşturulan tanım ve kavramlar, bir süre sonra halk tarafından benimsenip içselleştiriliyor. Örneğin, hatırlıyorum, “Anadol” dediğimizde, sadece şimdiki İç Anadolu’nun batı kısmını anlıyorduk. Konya, Eşkişehir, Çankırı, Ankara’da askerlik yapan büyüklerimiz “Biz Anadol’da askerlik yaptık” diyordu. Yine, Anadol taraflarına sürgün edilenler olurdu. Ancak Cumhuriyet, Anadolu’nun doğu sınırlarını lastik gibi çekerek Hakkâri’ye, Ardahan’a kadar uzattı. Her yer Anadolu oldu! Türkçenin etkisiyle, biz Kürdçe konuşurken bile, artık örneğin Diyarbekir bölgesine “Güneydoğu Anadolu” diyoruz. Şimdiki nesile, Anadolu aslında İç Anadolu’nun batı kısmıdır dediğimizde tuhaf tuhaf suratımıza bakıyorlar.

Aynı şekilde, Türkçe öğrenme ve konuşmanın yaygınlaşmasıyla birçok yanlış kavram gibi “Zaza” adlandırmasını da benimsedik, kullanıyoruz. Hatta yeni nesil, eskiden “Zaza” adını bilmediğimize inanmıyor.

Aslında “Zaza” adının bizim için kullanılmasında pek sorun yoktur. Ama bazıları Zazakînin Kürdçe olmadığını, dolayısıyla Zazaların da Kürd olmadığını ileri sürünce sorun olmaya başladı!

Malum olduğu üzere, “Zaza” sözcüğüne tarihte ilk kez Evliya Çelebi (1611-1678)'nin Seyahatname’sinde rastlıyoruz. Seyyah, bu kavramı, kendi başına bir isim değil de bir lakap olarak “Ekrâd-ı Zaza” ve “aşiret-i Zaza” şeklinde, tamlayan olarak kullanmış. Daha eski bir kaynak olan Yakut el-Hemavi (1179-1229)'nin kitabı Mucemu’l-Buldan’da “yaylaklar” anlamındaki çoğul "Zewazan" sözcüğü geçiyor; "bu bölge, Ermeniye dağları, Azerbaycan, Diyarbakır ve Musul arasında kalıyor. Halkı Ermeni ve Kürttür" deniliyor. Sonra, Belazuri (ö. 893)'den aktararak "İyad b. Ğanem Cizre fethinden sonra, Hicretin 19. yılında Zewwazan yoluyla Karda ile Bazadba'ya gitmiş" diyor. El-Hemavi, İbnul Esir (1160-1234)'den şu bilgileri aktarıyor: "Zûzan, Dicle'nin doğusundan Cizre'ye ulaşıyor. Yine Musul'un iki gün mesafesi kuzeyinden başlayarak Ahlat sınırına kadar ve Salmas sınırına kadar giderek Azerbaycan'da bitiyor. Bu bölgede Boht ve Beşnevi Kürtlerinin kaleleri vardır ve bu kaleler çok sağlam ve güzeldir." İbnul Esir, bu dağlık bölgeye “Zûzan el-Ekrad” yani “Kürd Yaylağı” demiş. İşte, Evliya Çelebi’nin kullandığı “Ekrad-ı Zaza” sözcüğünün kaynağı topografik bir ad olan bu Zewazan sözcüğü olmalı. İbnul Esir’in “Kürd Yaylağı” ibaresini, Evliya Çelebi “Yaylak Kürdleri” şeklinde yazmıştır. Başkaca bir şeyle ilişkili olduğu görünmüyor. Evliya Çelebi’den sonra, Türk memurlar eliyle Osmanlı literatüründe “Kabilet-i Zaza” , “Zaza denilen Kürtler” vs. şeklinde geçmiş. Daha sonraları, yakın zamanlarda, tüm gruba teşmil edilmiştir. Zaten Türkçülüğün babası Ziya Gökalp, Zazaların kendilerine -Arabî kâfin kesriyle- ‘Kırd’ dediklerini söylüyor. Kaynak göstererek bu konuya daha önce değinmiştik. 

Zaza tartışması, 1985 yılında İsveç’te Ebubekir Pamukçu tarafından çıkarılan Ayre dergisiyle başladı. Ebubekir Pamukçu (1946-1991)’nun soy kökenini bilmiyorum ama Çermik’in bir köyündendir. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra İstanbul Tevfik Fikret Müzesi’nde müdürlük yapar. Bu sürede katıksız Türkçüdür. Örneğin, bir şiiri şöyledir:

"BEN KİMİM?

Ben Oğuz’um, ben Oruc’um

Mertlerin beyi, Osman’ım ben

Çaldıran’da, Ridaniye’de, Mekke’de

Müslümanlar’ın beyi Yavuz’um ben

At üstünde Mustafa Kemal’im ben

Adımız Türk,

Dilimiz Türkçe,

Türk’üm, Türk’üm ben."
 

Nedeni bilinmiyor ancak 1983 yılında Kürd yurtseverlerin toplandığı İsveç’e gider. 1985’de “Artık kararımı vermiştim. Ben bir Zazayım.” diyerek, önce Zazaların Kürd olmadığını söyler, sonra buna deliller aramaya başlar. İşte, hepsi bu! Kendisini takip eden diğerleri ise, ağırlıklı olarak Zazakî ve Kurmancî sözcüklerindeki ses değişimi üzerinden mübalağa yorumlar yaparak, Zazacanın müstakil bir dil olduğunu temellendirmeye çalıştılar. Fakat Zazaların Kürd olmadığını gösterecek hiçbir etnik, dilsel, tarihsel, sosyal, kültürel vs. kanıt bulunamadı. Ama “Zazaca müstakil bir dildir” iddiasını öne sürerek “Zaza dili” diyerek, biz “Kürd değiliz” demeyi sürdürdüler.

Elbette, fitne fesat kişilerin, kimi odakların da bunda büyük etkisi var! Örneğin, fitnenin biri, yazdığı düzmece tezde, hiçbir kanıt göstermeden “Kürt hareketinin inşa etmek istediği merkez, Zazaları çevrenin çevresine iten bir olguya neden olmaktadır. (…) Diğer bir anlatımla Ankara merkezli sisteme meydan okuyan Kürt hareketi kendi merkezlerini inşa ederken Zazaların ikincilleştiği bir sistemi önermektedir” diyor ve defalarca “KürtlerinZazaları bir alt grupları olarak gördüklerini”, hatta “Kürt milliyetçisi tezleri sahiplenen Vate grubu”nun “Zazaki ve Zazaca adlarını parantez içinde veya küçük harflerle kullandığını” söyleyerek, Zazaların Kürdler tarafından aşağılandığını manipüle ediyor.

Onlarca yazarın, araştırmacının ve grubun tarih, edebiyat, sosyoloji, antropoloji, etnografi, linguistik, filoloji, medya, basın vb. birçok alanda büyük emekler harcayarak bilimsel yol ve yöntemlerle akademik bir çerçevede ürettikleri çalışmaları “Kürtçü” veya “Kürt milliyetçisi tezler”  şeklinde göstermeye çalışıyorlar. Kendi “bilimsel” çalışmalarını ise, twitter, facebook, instragam, youtube gibi kişisel sosyal medya hesaplarındaki kanıtlanmamış, herhangi bir kaynağa dayandırılmamış, bilimsellikten ve objektiflikten uzak bir sürü çer-çöpü doktora tezi, makale, tebliğ ve kitap olarak yayınlanmaktan geri durmuyorlar.

Zaza Kürdlerinin yoğun olarak içinde bulunduğu Kürd hareketleri, asla Zazaları çevrenin çevresine iten bir olguya neden olmamıştır. Bunu gösteren hiçbir şey bulamayız. Dolayısıyla temelsiz bir propagandadan öte bir şey değildir. Kürd hareketleri, başından beri Zazakînin önünü açmıştır. Kürd siyasi hareketleri, bütün yayın organlarında Zazakîye yer vermiştir. Bunlar somut, kanıtlanabilir olgulardır.  

Kürt hareketi, kendi merkezini inşa ederken de asla Zazaları ikincilleştirmemiştir. Aksine, Zazalar çoğu zaman liderlik seviyesinde merkezdedir. Zaza Küdlerin, kendilerini Zazakî olarak ifade edememeleri, Zazakî konuşamamaları, yazamamaları, Kürd hareketinin herhangi bir etkisinden kaynaklanmadığı çok açık. Örneğin Selahattin Demirtaş uzun süre bir Kürd partisinin başkanıydı. Ama Zazakî konuşamıyor, Kurmancî de konuşamıyor, Türkçe konuşuyor. Bunun, neden kaynaklandığı çok açık değil mi? Doktora tezi yazan biri bunu görmüyorsa, yaptığı şey elbette gerçekleri çarpıtmaktan başka bir şey olamaz!

Vate Grubunun, Zazakî adını küçük harflerle yazması ise, tamamen imla kararından dolayıdır. Cümle içinde “topluluk, millet ve dil adları küçük harflerle yazılır” şeklinde imla kuralları vardır. Doktora tezi yazarken, “zazakî” adının küçük harflerle yazıldığını görmek fakat “kurmancî, fariskî, înglîzkî, tirkî” vs. adların da küçük harflerle yazıldığını görmemek kasti bir tutumdur! İşte bundan dolayı, doktora tezleri tamamen çarpıtma üzerine kurulduğunun ispatıdır.

Ziya Gökalp’ın da tespit ettiği gibi Zazalar kendine Kırd diyor, dillerinin adı da “Kırdî”dir. Bunlar “Kürd” ve “Kürdçe” demektir. Ama Türkler “Zaza” adını Kırdlere teşmil edince, artık onlar da Zazakî demeye başladı.

Son yıllarda “Ben Kürd değilim” diyenler, tıpkı Ebubekir Pamukçu gibi, bir tercih olarak bunu söylüyor. Hiçbir bilimsel neden ortada yoktur, yeni keşfedilmiş bir şey de yok. Diyelim ki bir Müslümanın “Artık kararımı vermişim. Ben bir Budistim.” demesi gibi. Ne diyebiliriz ki? Ne anlatsanız, ne etseniz fayda etmez. Ama kalkıp Kuran ayetlerini kasten farklı yorumlaması, tahrif etmesi, bu yönde sahtekârlık yapması, yalan söylemesi, sağa sola küfür etmesi sağlıklı bir davranış olamaz. Öte yandan, birileri yalanlarla, fesatçılıkla, fitnecilikle ortamı kızıştırarak akademik olarak unvan almaya çalışması, formel olarak doktora tezi olabilir ama bilimsel olamaz, ahlakî hiç değildir!

Budistliği tercih etmiş, buna karar vermiş kişinin Buda’yı ve Budizm’i sahiplenmesi normaldir. Ama bir yandan da sinsice hesabına geldiği gibi İslam’ı Budizm’e mal etmesi, işine gelen İslami çalışmaları kendine sayması çirkince bir hiledir. Buna müsaade edilmemeli!

Doğruyu savunmak, yanlışlara karşı durmak elbette ahlakî bir tutumdur ama diyelim ki birileri bir tercih olarak "Kürd değilim, Zazayım" diyorsa, bu da soğukkanlılıkla karşılanmalı. Fakat Zazakî konuşan Kürdler ile “Zazacılar”ın ayrı olduğu, yine “Zazakî” ile “Zaza Dili”nin de ayrı şeyler olduğunun altı çizilmelidir.

Zazakî konuşan Kürdler, edebiyatlarını anlatırken, örneğin roman, şiir ve öykü kitaplarını listelerken, envanterini çıkarırken “Zaza Dili”ne ait olan hiçbir şeyi dahil etmiyordur. Ama diğer bütün şeyleri de ayırmak gerek!

En önce isimlerden başlanmalı. Kırd ve Kırmanc adları, Kürdî olduğundan zaten tartışmasız Kürdlerindir. Dımılî adı, bir Kürd aşiretinin adı olduğu, hatta çoğunun Kurmanc Kürdleri olduğu da ispatlıdır. Dolayısıyla bu ad da Kürdlerindir. Ama yukarıda değindiğim nedenlerden dolayı Zazakî adını da kullanıyorlar. O zaman bu adı da iki ayrı form şekilde ayırmalı; “Zazakî” adı Kürdlerin, “Zaza Dili” Zazacıların olsun.

Dilin kendisine gelirsek, zaten ciddi bir şekilde ayrışma olmuştur. Alfabeleri, gramer ve imla kuralları oldukça farklıdır. Örneğin, Zazakî yazan Kürdler edat gruplarını, ek fiil ve birleşik fiillerin her bir parçasını ayrı yazıyor. Zazacıların ise, standart bir kuralı yok, daha çok eklemeli bir dil olan Türkçe gibi her şeyi bitişik yazıyorlar.

Kürdler, Zazakîyi yazıya taşırken, doğal olarak diğer Kürdî lehçelerin tecrübesinden yararlanıyor. Zazakî’de olmayan ama gerekli olan sözcükleri diğer lehçelerden alıp kullanıyor. Zaten aynı sisteme sahip olan Kürdî lehçelerin birbirini besleyen, tamamlayan, güçlendiren bir durumu sözkonusudur. Bu, son derece doğal, olması gereken bir süreçtir. Osmanlı Türkçesinden bugünkü Türkçeye geçilirken, Türkler de aynı yöntemi kullandı. Diğer Türk lehçelerindeki imkanlardan oldukça yararlandılar. Öte yandan, Kürdlerin dillerini nasıl işlevselleştirecekleri konusu onları ilgilendirir, netice kendi anadilleridir. Bunun için kimseden icaze alacak değiller.

Kimse Zazacılara, örneğin “peserok” sözcüğünü, “qalçık” sözcüğünü nereden çıkardınız, nasıl kullanırsınız, Zazakîmizi bozuyorsunuz şeklinde bir şey dememiştir, örneğin neden bizim “kalik” dediğimize siz “khalık” diyorsunuz da demediğine göre, Zazacıların da kimseye sataşmaya, küfretmeye hakkı yoktur. Kürdlüğünüzü inkar ediyorsunuz, milliyetinizden istifa ediyorsunuz, Kürdlere hıyanet ediyorsunuz da denmemiştir. Üniversitede, hiçbir yüksek lisans öğrencisine baskıyla, zorla “İlla beni danışman yap”, “alfabemizi kullanmasan sınıfta bırakırım” diyen bir Zaza Kürdü de olmamıştır!

Kürdlerin Zazakî üzerine yaptıkları çalışmalarda, tartışmalarda, şimdiye kadar temelsiz ifadelere, tahrifat veya sahtekarlığa rastlanmamış. Kimseye sataşmış veya küfür etmiş de değiller. Oldukça sakin bir şekilde Zazakîlerini geliştirmeye, edebiyatlarını oluşturmaya çalışıyorlar. Özellikle son yirmi yılda çok büyük mesafe katettikleri, okuma ve yazma geleneği oluşturdukları, kadrolar yetiştirdikleri ortadadır.

Adlar ve dil konusu kısaca böyle. Tarihi şahsiyetler ve müktesebat açısından da Zazakî Konuşan Kürdler ile Zazacılar açık bir şekilde ayrıdır. Örneğin, Bitlis kalkışmasının lideri Zaza Mela Selîm Efendi bağımsız Kürdistan için mücadele etti. Koçgiri kalkışmasına katılanların tümü Kürdlük için mücadele verdi. Siverekli Mehmed Ali Avni, Mutkili Halil Hayali, Liceli Kurdizade Ahmed Ramiz de Kürdlük için mücadele etti, Kürddürler. Şeyh Sait ve beraberindekiler, örneğin Salih Begê Hênê, Dr. Fuad Berxo, Yadîn Beg ve diğerlerinin tümü bağımsız Kürdistan ve Kürdlük mücadelesi verdi. Seyid Rıza ve Dersimliler de Kürdlük mücadelesi verdi. Dr. Nafiz ve Nuredîn Zaza, Faik Bucak, Said Elçi, Said Kırmızıtoprak, Necmedin Büyükkaya vs. Kürd hareketleri içerisindeki Zazaların tümü Kürddür. Zazacılıkla hiçbir ilgileri olamaz. Zazacıların bunlara sahip çıkması doğru değildir. Fakat Ebubekir Pamukçu Zazacıların önderidir. Kürdlerin kendisiyle hiçbir ilgisi olamaz. Zaten böyle bir şey sözkonusu değildir.    

Zazacılığın başlangıç tarihi 1985 yılı olduğuna göre, bu tarihten önce ortaya konulmuş bütün eserler Zaza Kürdlerinindir. Zazacılarla hiçbir ilgileri yoktur. Örneğin, ilk Zazakî kitap olan ve 1899 yılında Diyarbekır’de basılan Ehmedê Xasî’nin kitabının adı Mewlidê Kirdî’dir. Kitabın adı Kürdlüğün mührüdür! Zazacılar, “Zaza Dilinde ilk kitap” budur derse, kendilerine hıyanet etmiş olurlar!

Hatta Peter Lerch’in derlediği ve yayımladığı ilk metinlerin de müstakil Zaza Dili ile hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü açıkça “… ma pêrû canmirdê Kirdan î”, yani “… hepimiz Kürd erkekleriyiz” demişler. Bu da Kürdlüğün mührüdür!

Celadet Bedirxan’ın yayımladığı Usman Efendîyê Babij’ın mevlidi de aynı şekilde Kürdî bir metindir. Kürd milletperveri Doğan Kılıç Şıhhasananlı tarafından 1963 yılında yayımlanan Roja Newe gazetesindeki Zazakî ve Kurmancî metinler kendisi tarafından kaleme alınmıştır. Bu gazete ve metinler Kürdîdir. Zaza Diliyle hiçbir ilgisi yoktur.

Kürd hareketlerinin yayımladığı Özgürlük Yolu,  Roja WelatDevrimci Demokrat Gençlik,  Medya Güneşi,  Tîrêj,  Dengê Komkar,  Armanc,  Berbang,  Hêvî ve Berhem  gibi dergi ve gazeteler zaten Kürdlerindir. Bu yayınlarda çıkan bütün metinler de Zaza Kürdlerindir, Zazakîdir yani Kürdçedir.

Zülfü Selcan daha sonra milliyetinden ayrılarak Zazacı olsa bile, Hêvî dergisindeki yazıları Kürdîdir. Çünkü yazının başlığı “Folklorê Kurdî ebe zarava dimilkî”, yani “Dımıli Lehçesiyle Kürd Folkloru” şeklindedir. İşte bu, Kürdlüğün mührüdür. “Zaza Dili”nin gelişimi anlatılırken, bunlardan söz edilmemeli. Eğer Zazacılar bunlara sahip çıkarsa, Zaza Dili içerisinde değerlendirirse, açık bir şekilde kendi varoluşlarına ihanet etmiş olurlar!

Kışkırtıcı fitneler de, yazdıkları düzmece tezlerinde “Bilinen ilk Zazaca sözlük Malmısanij tarafından çıkarılan Zazaca-Türkçe (Ferhengê Dımılki-Tırki)’dir. Sonrasında; (1987)Munzur Çem’in ‘Ferheng Kurdî-Tırkî (Zazakî)’ (1994), Malmısanij’in ‘Ferhengekê Kirdkî-Pehlevkî-Kurmanckî’” diyerek, Kurdî çalışmaları Zaza Dili içine almamalıdır!

Tekrarlayalım. “Zaza Dili” 1985 yılında çıkan Ayre dergisiyle başlatılmalı. Ayre’de sonra Piya dergisi vs. var. Bunlar, ve başkaca varsa bir şey, elbette Zazacıların literatürüdür. Kürdleri ilgilendirmez, zaten ilgilendikleri de hiç görünmüyor.

Vate, Şewçila ve Ewro dergisi, Newepel, Verroj ve Zazakî gibi gazeteler, yine Kurmancî ve Zazakî olarak Kürdçe yayımlanan bütün yayınlar açık bir şekilde Kürdîdir. Vate Yayınevi, Roşna Yayınevi ve diğer bütün Kürdî yayınevlerinden çıkan kitaplar da Zazakîdir, Kürdîdir. Zaza Diliye hiçbir ilgileri yoktur, olamaz. Zazacılar, bunlarla asla ilgilenmemelidir.

Müzik de dahil, başkaca ne varsa, onlara da önce alfabe, gramer ve imla açısından bakılmalı, sonra yazarların kendi ifadeleri esas alınmalıdır. Zazakî olanlar, zaten Kürdîdir. Diyelim ki, “ben Kürd değilim” şeklinde net bir ifade çıkarımı yapılırsa, o eser Zaza Diline, Zazacılara ait demektir.

Şahsen Kürdlerle, Kürd tarihiyle yoğun bir şekilde ilgileniyorum, izliyorum. Hiçbir Kürd grubunun Zazakî konuşan Kürdlere, yani Kırdlere “siz Kürdsünüz” dememiştir. Bu yönde, açık veya gizli hiçbir faaliyetleri olmamıştır. Zazalar, tarihin en bilinmeyen döneminden bu yana Kürddür, tarihleri Kürdlük içindedir. Son yüzyılda çok önemli bir edebi birikim, literatür oluşturdular. Şu an tespit edebildiğim kadarıyla onbir roman, kırka yakın öykü kitabı, yüze yakın şiir kitabı, çocuk edebiyatında onlarca kitap, elli kadar halk edebiyatı kitabı, sözlükler, gramer kitapları, dini eserler, dergi ve gazeteleri mevcuttur. Bunları, Zazakî konuşan Kürdler üretmiş, onların mülküdür. Zazacılarla hiçbir ilgileri yoktur, olamaz! Kurmancî, Soranî, Hewramî ve Lurî lehçelerinde üretilen edebiyat ve sanat da onlarındır.

Kürdler elbette homojen bir toplum değildir. Farklı toplumsal gruplardan oluşan doğal bir millet görünümündeler. Farklı gruplar, Kürdçenin hangi lehçesini konuşursa konuşsun, başka milletlere karşı, “Biz Kürdçe konuşuyoruz.” derler. Ama kendi aralarında konuşurken Zazakî, Kurmancî, Soranî, Hewramî veya Lurî konuşuyoruz derler. Hatta kendi aralarında Dımılî, Kurmanc, Soran, Hewramî veya Lur ayırımı da yaparlar. Yani, Zazakî konuşanlar elbette Kurmanc grubundan değiller ama hepsi Kürddür. Dünya da onları böyle tanımlıyor, örneğin Avrupa müktesebatında Kürdçe “Kurdish (Zazaki), Kurdish (Kurmanji), Kurdish (Sorani)” şeklinde geçiyor.

Hangi grup kendi kadrosunu yetiştirebiliyorsa zaten kendiliğinden görünür oluyordur. Zazakînin yaşaması, korunması ve geliştirilmesinden öncelikle Zazakî konuşan Kürdlerin kendileri sorumludur. Bunun bilincindeler. Ama onlar Zazakîlerini yaşatmaya, korumaya ve geliştirmeye çalışırken, Zazakî olarak kütüphaneler dolusu eser ortaya koymuşken, Zazakî yazan kadrolar yetiştiriyorken, Zazacıların onların çalışmaları etrafında çelişkili davranışlarla siyaset yapması ahlakî bir davranış ve tutum değildir. Elbette “Zaza Dili” diyebilirler. “Kurmanc değiliz” diyecekleri yerde, kasten “Kürd değiliz” de diyebilirler. Kendilerini nasıl hissediyorsa, nasıl görüyorsa öyledirler. Ama nelerin onlara ait olmadığını, sınırlarını bilmeleri gerek.


Bu yazı zazaki.net'ten alınmıştır.

  • Yorumlar 11
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89