Meclisin açılmasına ve yeni anayasa çalışmalarına, Türkiye'yi şiddet sarmalından kurtarabilecek bir umut olarak bakıyorum.
Bu açıdan BDP'nin Meclis'e dönme kararı yerinde ve çok tarihi bir karar...
Sivil ve insanı öne alan yeni bir anayasanın yapılacağı bir süreçte Kürt siyasetinin önemli bir parçası olan BDP'nin dışarıda kalması doğru değildi.
Daha önemlisi şiddetseverlerin sesinin yükseldiği bir dönemde, sandıktan çıkan sivillerin de susmaması gerekirdi.
Nihayet bu noktaya gelinmesi sevindirici... Bu karara Türkiye toplumu adına destek olmak, motive etmek gerekiyor.
Çünkü bu kararın kolay bir karar olmadığı çok açık. Son birkaç gündür Kürt siyaset cephesinde derin bir hesaplaşma yaşanıyor.
KCK'nın Meclis'e gidişi "düşmana hizmet ve Kürtlere ihanet" olarak nitelemesi boşuna değil.
İlginçtir, kamuoyunda "barışçı" olarak bilenen Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un eşbaşkanı oldukları DTK da benzer bir yaklaşımla meclise dönüşe karşı çıktı.
Ama KCK Yürütme Kurulu Başkanı Murat Karayılan tam tersi bir noktada yer aldı ve Meclis'e gidilmesi gerektiğini söyledi.
Leyla Zana da öyle... Kamuoyundaki algısının aksine Meclis'i ve sivil siyaseti önemseyen, boykot sürecinin uzatılmaması gerektiğini söyleyen Zana, önceki gün Oral Çalışlar'a şu tarihi tespiti yapıyordu:
"Ben ilk grup toplantısında da söyledim, Meclis'e girme hakkını elde etmek için çok bedeller ödendi. O nedenle girip orada mücadele etmeliyiz. Orası AK Parti'nin değil. Milletin. Halk bu seçimde bizi Meclis'e gönderebilmek için ne fedakârlıklara katlandı. Ekmek paralarını kıstılar, arabalarına benzin koyup seçim kampanyasına geldiler. Onlar bizi Meclis'te görmek istiyor."
Kürt siyasetinde yeni hatlar oluşuyor. Zana ile Tuğluk'u ayrı noktalara savuran "zihniyet" farkını görmeden yeni süreci kavramak zor.
Daha önce de yazdım, 12 Haziran'da halkın sandığa dökülerek kazandığı seçim başarısını gölgeleyen şiddete rağmen bölgeden ve Kürt siyaseti içinden yükselen "sivil ses"in galip gelmesi Türkiye demokrasisi adına umut verici. BDP, sadece kendini değil, Türkiye'yi de "Ortadoğu" ekseninde kurulan bir tuzaktan kurtaracak ilk adımı attı.
Şimdi yapılması gereken, atılan bu adımı daha ileri noktalara taşımak... Ötekileştiren bir dil yerine bütünleştiren bir dil kullanmak.
Şiddete rağmen 'yeni Anayasa'
BDP'nin meclise dönüşüyle yeni anayasa yapma meselesi de hız kazanacak. Böylece Türkiye, tarihinde ilk kez gerçek anlamda "sivil bir anayasa" yapma şansına sahip olacak.
Peki, gerçek anlamda sivil anayasa nasıl olacak?
İpuçlarını "Yeni anayasa büyük Türkiye'nin doğum belgesi olacak" diyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Anayasa Komisyonu başkanı Ömer Çelik verdi:
"Her vatandaş başlı başına anayasadır. İnsanlar elektronik posta, kısa mesaj ve mektupla bireysel taleplerini bildirebilmeli... 3-4 milyon görüş gelebilir."
Anayasa yapmak halka ait bir haktır. Yani halkın yapacağı bir anayasa ancak sivil olabilir. Bu hakkın hayata geçirilmesi için siyasi partilerin ve Meclis'in farklı iletişim kanallarını devreye sokması gerekiyor...
Belki o zaman siyasetin "uzlaşmaz" tavrı değişebilir. Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in bu konuda yapacakları süreci derinden etkileyecek. Bu süreç aynı zamanda Türkiye'yi şiddet sarmalından çıkarabilir... Kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki, şiddete rağmen halkın yüzde 70'inden fazlası yeni anayasa istiyor.
Yeni Anayasa Platformu'yla Türkiye'nin nabzını tutan Avukat Mehmet Uçum bu konuda hayli umutlu:
"Yaşadığımız tüm sorunların kaynağı devlet. O yapının demokratikleşmesi sorunların çözümüne olanak sağlayacak. Vatandaşlık tanımından, Kürt sorununa, dindarların beklentisinden, azınlık haklarına, laiklikten milliyetçi kaygılara her vatandaşın talebi dikkate alınacak. Dolayısıyla terör ve şiddeti de tam bitirmese bile minimize edecektir."
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.