Türkiye’deki yüzde 10’luk seçim barajı değişimin freni, siyasetin tıkacıdır.
Dünyadaki bu en yüksek seçim barajı, yeni sosyo-politik dinamiklerin parlamenter siyasete yansımasını önlüyor, siyasi oluşumların önünü kesiyor ve toplumsal patlamaların zeminini hazırlıyor.
Siyasetteki iltihabi durumun nedeni bu yüzde 10’luk barajdır.
Şimdi de ülkemiz söz konusu seçim barajı zemininde zincirleme felaketlere doğru yol alıyor.
Felaketin ilk halkası, HDP’nin önümüzdeki genel seçimlerde parlamentoda temsil edilmeme ihtimalinin gerçekleşmesi olacak.
Malumunuz HDP seçimlere parti olarak girmekte kararlı görünüyor.
Yüzde 10’luk seçim barajının korunduğu bir ortamda bu tutum HDP’nin parlamento dışında kalması riskini doğuruyor.
Ne HDP’den baraja takılmasın diye yine bağımsız adaylarla seçime girmesini istemek ahlakidir, ne de bir kısım seçmenin HDP parlamentoya girebilsin diye oy vereceği partiden vazgeçmesi vicdana sığar.
Ahlaki ve vicdani olan bu barajın yıkılmasıdır.
Diğer taraftan HDP kendinden menkul bir kurulu düzen partisi değil, Kürt hareketinin parçası ve belli ki Kürt hareketi de HDP’nin mecliste temsil edilmemesi riskini reel politika zemininde göze alarak siyaset yapacak stratejik vizyona ve seçeneklere sahip.
Bu arada hatırlatalım; HDP’nin meclis dışında kalma riskinin gerçekleşmesi halinde olabileceklere dair ilk yazı 27 Kasım tarihli Milliyet’te Aslı Aydıntaşbaş imzasıyla yayımlanmıştı. “Seçim sonrası ortalık karışabilir” başlıklı yazısında Aslı Aydıntaşbaş bu durumda Türkiye’nin ansızın istikrarsız ve kaotik bir noktaya sürükleneceğinden ve parlamento dışı kalan Kürtlerin Rojava’da yaptıkları gibi kendi yolunda gitme kararı alacağından söz etmişti...
HDP mevcut barajlı sistemde parti olarak seçime girip barajın altında kalırsa, Kürtlerin buna tepkisi sokaklara inmek mi olur?
Bu bir ihtimaldir.
Bugünkü koşullarda kesin olan ise şu: HDP meclis dışında kalırsa baraj sistemi dolayısıyla yaşanacak olan tarihi çaptaki oy hırsızlığı yüzünden HDP’nin milletvekillikleri AKP’ye yazılacak ve bu sayede iktidar partisi tek başına anayasa yapıp referanduma götürme gücüne kavuşacak.
Bu anayasa da haliyle “otoriter başkanlık rejimi”nin anayasası olacak.
Özlediği anayasasına kavuşmuş ve bu sayede daha da koyulaşmış bir baskı rejimi, kendi İslamcı siyasası ve aşırı muhafazakar toplum tasavvuru doğrultusunda hak ve özgürlükleri kısıtlamaya hız verirken, dünya sahnesinde meşruiyet kaybı yaşayacak...
Artan kutuplaşma ve baskı ortamında Sünni-Alevi, İslamcı-laik, Türk-Kürt ve genel olarak iktidar-toplumsal muhalefet faylarına daha da büyük miktarlarda kırıcı enerji yüklenmesi söz konusu olacaktır. Türkiye’de bu durumda patlak verecek iç çatışmalar toplumsal barışı bozabilir.
Hukuk ve demokrasiden uzaklaşan bir rejimin kışkırttığı çatışma ikliminde demokrasi dışı başka müdahalelere açık bir zemin de oluşabilir Türkiye’de.
Tüm bu olumsuzluklar, birbirinin kanını döken düşman kamplara bölünmüş, demokrasiden şu veya bu şekilde kopmuş, dünyadan izole ve ekonomisi tepe taklak bir Türkiye yarattığında, Kürtlerin böyle bir ülkeden ayrılması uluslararası toplumun gözünde anlayış ve destek bulacaktır.
Türkiye’nin bu noktaya gelmesi için HDP’nin meclis dışında kalması ve otokrasinin tek başına anayasa yapacak güce ulaşması şart değil. Ama HDP meclise giremezse zaten içinde bulunduğumuz bu süreç alabildiğine hızlanır.
İşte tüm bu nedenlerden ötürü Anayasa Mahkemesi yüzde 10’luk seçim barajı hakkındaki kararını bir an önce açıklamalı ve iktidarı tarihsel sorumluluğuyla baş başa bırakmalıdır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.