Anayasa değişikliğine dair görüşmelerin ilk turu bitti. 18 maddeden oluşan paket, herhangi bir fire vermeden kabul edildi. Paketin gerek Anayasa Komisyonu’ndaki ve gerek Meclis Genel Kurulu’ndaki görüşmeleri esnasında çok gürültü patırtı koptu. Tekmeler, yumruklar havada uçuştu. Saksılar, çay bardakları, su şişeleri fırlatıldı.
İlk turun sonuna gelindiğinde iş iyice çığırından çıktı. AKP’li bir vekil CHP’li bir vekil tarafından bacağından ısırıldığını söyledi ve yaralandığı gerekçesiyle rapor aldı, AKP’li vekiller Meclis’te “Köpek giremez” pankartlarıyla boy gösterdi. CHP’li bir kadın vekil, AKP’li erkek vekiller tarafından tartaklandığını, darp edildiğini iddia etti. AKP’lilerin hem saldırıp hem mağdur postunun altına girdiklerini belirterek, Meclis’te bile güvende olmayan kadının sokakta hiç güvencesinin olmayacağını söyledi, AKP’li vekilleri halka şikâyet etti. CHP’li bir vekil, AKP’li bir vekilin burnunu dağıttı. Partisi vekilinin bu cengâverce hareketini takdir etti, söz konusu vekil il teşkilatında ayakta karşılandı, zafer kazanmış bir komutan gibi alkışlarla taltif edildi.
Tüm bunlar da yetmedi; Meclis’teki hatip kürsüsü işgal edildi, hatta kürsü yerinden söküldü. Böylece 15 Temmuz’da darbecilerin bombardımanında dahi ayakta kalan kürsü, bir harp meydanındaymışçasına kendinden geçen vekillerin darbeleriyle yıkıldı.
Başkanlık: Partileri ayıran keskin hat
Peki, bu kavga gürültünün sebebi ne? Neden her madde görüşülürken sokak kavgalarını aratmayan görüntülere maruz kalıyoruz? Vekillerin birbirlerinin boğazına sarılmalarının sebebi nedir? Nezih bir mekân olması beklenen Meclis’te galiz küfürlerin her sesi bastırmasının altında neler yatıyor?
Bana göre Meclis’teki gerilimin -- kafa göz yarmaya varacak derecede -- yüksek olmasının üç önemli nedeni var.
Birincisi, MHP dışında kalan muhalefetin bu sürecin dışında kalması. 1982 Anayasasında şimdiye kadar yirminin üzerinde değişiklik yapılırken parlamentoda genelde iki yol izlendi: Biri, Meclis’teki partiler arasında mutabakatın aranmasıydı. Mutabakata varıldığında, anayasanın karakterine yeni bir form verecek kadar önem arz etse dahi, değişiklikler rahatlıkla gerçekleştirildi. Diğeri ise bir uzlaşma sağlanmadan hareket edilmesiydi. Böyle bir halde ise, en küçük değişiklikler bile sinirleri hoplatmaya, kıyametlerin kopmasına yetti. Meclis’te bir anlaşma olmayınca devreye halk girdi ve 1987, 2007 ve 2010’da olduğu gibi anlaşmazlığa halkın hakemliği ile bir çözüm bulunmaya çalışıldı.
Önümüzde duran anayasa değişiklik teklifinde de böyle bir manzara var. Değişikliğin esasını “başkanlık/cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş” oluşturuyor. Başkanlık, Meclis’teki dört partiyi ikili bloklar halinde ayıran keskin bir hat işlevi görüyor. Başkanlığa kapı açmak isteyen AKP-MHP blokunun karşısında, bu kapının açılmasının sözüne bile tahammül etmeyen CHP-HDP bloku yer alıyor. Başkanlık iki blokun ortak bir noktada buluşmalarını imkânsız kıldığından en küçük bir uzlaşma dahi olamıyor ve anayasa değişikliği bloklar arasında sert bir mücadeleye dönüşüyor.
Hayat-memat mücadelesi
İkincisi, müellifleri ile muarızlarının anayasa değişikliklerine atfettikleri mânânın çok farklı olmasıdır. Müelliflerine göre, değişiklik ile birlikte yapılmak istenen bir hükümet sistemi değişikliğinden ibarettir. Bugünün dünyası, karar almada ve yönetimde daha hızlı olmayı şart koşmaktadır. Ülkede yürürlükteki sistem bu şartları karşılamaktan uzak olduğundan değişmesi elzemdir. Teklifin arkasında başka bir niyet aranmamalıdır. Ayrıca değişiklik ile vesayet odakları tasfiye edilecek, güçler asli sahibi olan halka dayanacak ve nihayetinde demokrasi tahkim edilecektir.
Muarızlara göre ise, işin rengi bunun tam aksidir. Mesele, bir hükümet modelinden diğerine geçmek değildir. Bunun çok ötesinde bir tehlikenin farkında olmak lazımdır. Zira rejim köklü bir değişime tabi tutulmakta, demokrasiden totalitarizme geçilmektedir. Teklifteki her madde mevcut cumhurbaşkanının beklentileri düşünülerek kaleme alınmıştır. Cumhuriyetin bütün kazanımları berhava edilmekte, bütün kuvvetlerin tek bir şahsa aktarılmasıyla diktatörlüğe giden yolun taşları döşenmektedir.
İki tarafın aynı değişikliğe bu denli farklı anlamlar yüklemesi tansiyonu fırlatıyor. Bir taraf diğerine vesayetçi ve demokrasi karşıtı, diğeri ise ona cumhuriyet düşmanı, diktatörlük yanlısı olarak yükleniyor.
Vitrine çıkmak
Üçüncüsü, anayasa değişikliği gibi toplumun ilgisini çeken mevzularda bazı vekillerin parlamentoyu bir gösteri yeri olarak kullanmalarıdır. Meclis çalışmalarında pek bir izlerine rastlanmayan, adı sanı bilinmeyen birçok vekil bu tür ortamlarda kendilerini gösterme fırsatı yakalar. Böyleleri bazen kavganın fitilini ateşler. Sözlerine ve tavırlarına bakıldığında, kürsüye herhangi bir konuyu irdelemek için değil, arıza çıkarmak için çıktıkları kolaylıkla sezilir. Bazen de çıkmış bir kavganın en ön saflarına atılır, ateşi daha da harlarlar.
Yasama faaliyetine vukuflarından ziyade kavga ânındaki atılganlıklarıyla temayüz eden bu sınıf vekiller, böylelikle hem seçmenlerine hem yönetimlerine ne kadar bağlı olduklarını göstermiş olurlar. Vitrine çıkılmış, gerekli performans sergilenmiş, ilgili yerlere selam çakılmış ve vazife yerine getirilmiştir.
Hal böyle olunca her bir vekil bir yüksek gerilim hattına dönüşüyor. Meclis’in çatısı altında ağır ithamlar, küfürler eksik olmuyor, arbede başını alıp gidiyor. Her madde bir kavga sebebi oluyor ve doğal olarak da kavgada yumruk sayılmıyor.
Arada bazı vekiller fiziken tahribata uğruyor elbette -- ama aslında olan halka oluyor. (Serbestiyet)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.