Erdoğan'ın demokratikleşme konusunda zihniyet dünyasının sınırları Kemalizm'in sınırlarıyla çok büyük benzerlik gösteriyor.
Refah Partisi koalisyon hükümetini kurduktan sonra dile getirmiştik. Erbakan başta olmak üzere, partinin birçok yöneticisinin tavrı, sergiledikleri görüşler, Kemalizm’in asli bazı özellikleriyle benzerlik gösteriyordu. Milli Görüş; kalkınmacılığı, homojen toplum tasavvuru, topluma biçim verme özlemi, ahlakçılığı, otoriter refleksleri ile İslamcı Kemalist olarak tanımlanabilirdi. Bu benzetmenin bir sakıncası vardı. Kemalizm’i evrensel bir kategoriye dönüştürüyordu. Halbuki Kemalizm, otoriter modernleşme ve kalkınmacılığın Türkiye’ye özgü biçiminden başka bir şey değildi. Dolayısıyla evrensel bir yelpaze içinde, Milli Görüş hareketinin ana ekseninin muhafazakâr-milliyetçi bir kalkınmacılık hareketi olduğunu belirtmek daha doğru olacaktı.
28 Şubat müdahalesi bu tartışmalara son verdi. Türkiye’de İslami hareketlerin cepheden çarpıştıkları Kemalizm’le siyaset felsefesi, toplum anlayışı ve gelecek tasarımı açısından benzerlikleri konusunun arkası gelmedi. Ama Erbakan’ın “Atatürk hayatta olsaydı bize oy verirdi” demesi unutulmadı.
Bugün bu konu yeniden gündeme geliyor. Geçmişte sağ Kemalizm’in önde gelenleri, Kürtçenin dağ Türklerinin kullandığı deforme olmuş bir Türkçe olduğu tezini kamuya açık alanda savunurken bunun bilimsel herhangi bir dayanağı olmadığını gayet iyi bilirlerdi. Bu nedenle daha ciddi tartışmalarda bunun bir medeniyet projesi olmadığı iddiasıyla Kürtçe eğitime karşı çıkarlardı. Coşkun Kırca, bu konuda kendisiyle yaptığım özel tartışmalarda, Kürtçenin son derece ilkel bir dil olduğunu, bu dille eğitim yapmanın evrensel kültür ve medeniyetten dışlanma anlamına geleceğini iddia ederdi. Türkçe, Kırca’ya göre, Kürtlere sunulmuş eşsiz bir medeniyet fırsatıydı. Türkçe yetmezdi elbette. İngilizce, Fransızca, Almanca gibi medeniyet dillerinden birini de çok iyi bilmek şarttı. Bu görüşünü o zaman ikimizin de düzenli yazdığı Yeni Yüzyıl gazetesinde de dile getirmişti.
Bülent Arınç, “Kürtçe medeniyet dili midir? Türkçe medeniyet dilidir” diyerek Kürtçe anadilde eğitime karşı çıkarken kelimesi kelimesine Coşkun Kırca’nın diliyle konuştu. Bu ne bir dil sürçmesi ne de fikir teklemesi. Bu tavrın evrensel adı milliyetçi kültüralizmdir. Yerli versiyonunun ana kalıbını Kemalizm oluşturur.
Benzer bir durum, gençliği devletin biçim vereceği bir plastik madde olarak gören ‘talim ve terbiye’ zihniyeti için de geçerli. Talim ve Terbiye Kurulu’nun önce Kemalist gençlik, sonra Atatürkçü gençlik ve ama hep milliyetçi gençlik yetiştirme görevi, bugün Başbakan’ın dilinde dindar gençlik yetiştirme misyonuna dönüşebiliyor. Burada da ailelerin, toplumun gençleri eğitmesi değil, Kemalist devletin gençliği talim ve terbiye etme misyonundaki süreklilik dikkat çekici. Tayyip Erdoğan’ın demokratikleşme konusunda zihniyet dünyasının sınırları Kemalizm’in sınırlarıyla çok büyük benzerlik gösteriyor. Tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek dil! Dindarlık da bunun harcı.
Buna Kemalizm’in şekilciliğe, dış görünüşe verdiği önemle bugün modern Türkiye Müslümanlığının aynı konulara verdiği benzer önemi de ilave edebiliriz. Milli olanla etnik-dinsel olan arasında kurdukları yakın ilişkiyi de. Kalkınmacılık konusunda has Kemalistlerle AKP’lilerin hemen hemen tüm belediye meclislerinde kurdukları koalisyon da bunun başka bir göstergesi. Çok tartışılacağı anlaşılan Taksim Meydanı Projesi, bildiğiniz gibi, CHP’li üyelerin de desteğiyle İstanbul Büyükşehir Meclisi’nden oybirliğiyle geçti. “İnşaat Ya Resullullah” niyazının AKP veya CHP’li kulaklardaki çağrışımı “İhale Ya Devlet!” olması da bir rastlantı değil. Kalkınmacı liberalizmle kalkınmacı devletçiliğin arasındaki mesafe aslında görüldüğünden daha az.
Kemalizm Türkiye’de otoritarizmin yerli tarihsel kalıbıdır. Bu nedenle otoriter düşün ve hareketler karşısında ilk refleksimiz bunun Kemalizm’in farklı bir versiyonu olduğunu düşünmek oluyor. İlginçtir bunu şimdi sadece demokratlar, özgürlükçü sosyalistler değil, bazı özgürlükçü Müslümanlar da dile getiriyor. İhsan Eliaçık’a sözü bırakalım: “Senin görevin inançlı nesil yetiştirmek değil. Özgürlüklerin önünü açmak. (...) Erdoğan’ın bu sözünü totaliter buluyorum.”
Otoriterlikle totaliterlik arasındaki sınır hem çok incedir hem de zamana ve mekâna göre değişir. Laikçi Kemalizm için olduğu gibi, İslamcı Kemalizm için de bu böyledir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.