Kürt meselesinin çözümünde, ‘Türk meselesi’ veya ‘Türk sorunu’ tabirini ilk kimin kullandığını hatırlamıyorum. Ancak, yıllar önce, Barış Meclisi’nin bir toplantısında, ‘bu ülkede aslında Türk sorunu var’ diye sözü geçtiğini hatırlıyorum. Ben ilk kez, ‘açılım süreci’nin başlangıcında ‘Türk meselesi’ üzerine yazdım. Ancak, zaman içinde ‘Türk meselesi’ çözülmesi gereken bir ‘sorun’ olmaktan ziyade, birçok konuyu tartışmanın önünde bir ‘mazeret’ olarak yerleşmeye başladı. Bu mazeretin oluşmasında, benim yazımın veya söylediklerimin de katkısı olduysa, günahımın vebalini, kısmen de olsa, bu yazı ile ödemeye çalışayım.
Sorun ‘kabarmıyor’, kabartılıyor
On yıl önce, yani Kürt siyasetine daha eleştirel bir mesafeden bakarken, ‘politik doğruluk açısından, Kürt siyaseti üzerine eleştirel yaklaşımlarımı milliyetçi çevrelere malzeme teşkil eder çekincesi ile yazmamayı tercih ettiğimi’ yazmıştım. Aynı dikkati bu konuda da göstermem gerekirdi. Zira şimdilerde, ‘Türk meselesi’nin, sadece ‘geleneksel’ milliyetçi çevreleri değil, zaman içinde milliyetçilikleri çeşitli şekilde tezahür eden Beyaz Türkler’in de, dört elle sarıldığı bir mazeret halini aldığı çok açık. Son olarak Ertuğrul Özkök, 4 Ağustos tarihli yazısında, bu ülkede ‘giderek kabaran bir Türk sorunu’ olduğundan söz etmiş. Bence ‘Türk sorunu’ kendiliğinden, giderek kabarmıyor, kabartılıyor. Nitekim, Özkök bu ‘sorun’u, Kürtlerin muhtemel taleplerinin veya birtakım önerilerin önünü kesmek, yani olmazlanmak üzere gündeme getirmiş.
Geçmişte, Kürt siyasal hareketinin Türkiye kamuoyu tarafından algılanış sorunu üzerine BDP çevresi ile çok sohbetimiz oldu, onların her defasında, bu konuya son derece içtenlikle yaklaştığına şahit oldum. Yine de, Türkiye kamuoyunun Kürt meselesi konusunda, pek çok kaygı ve önyargısı olması doğal karşılanabilir, ama bunu ‘mutlaklaştırmak’, her talep ve önerinin önüne mazeret olarak çıkarmak, toplumsal barışın önündeki en büyük engel. Bu noktada en büyük sorumluluk, bizlere, Kürt olmayanlara ve/veya Kürt siyasal hareketi dışında olanlara düşüyor. Kaygılar, ezberler, önyargılar çerçevesinde şekillenen, karşılıklı düşmanlıkları besleyen bir ‘Türk kamuoyu sorunu’ varsa, bunu çözmesi gerekenin sadece Kürtler veya Kürt siyasal çevreleri olmasını bekleyemeyiz. Türkiye kamuoyunun, Kürtlere ve Kürt siyasal çevrelerine karşı tutumunu barışçı istikamette dönüştürmek gibi bir sorumluluğumuz var. Tabii, Kürt sorununun demokratik çerçevede, sahici ve kalıcı bir barış istikametinde çözümünü önemsiyorsak var.
Kervana liberaller de katıldı
Ben, kendimi bu sorumluluğun gereğini hakkıyla yapmakta gecikmiş biri olarak görüyorum. Hayatımın hiçbir döneminde milliyetçi kaygılarım olmadı. Tam tersine, bu gecikmenin nedeninin, Kürt meselesine bakışıma, (farkında olmadan da olsa) burjuva aydını körlüğünün gölgesinin düşmesi, olduğunu düşünüyorum. Bu ayrı bir mesele. Herkesin, Kürt siyasal hareketine benim geldiğim noktadan bakmasını beklemiyorum. Sadece, ‘Türk sorunu’nu hiç olmazsa kabartmamak gibi bir sorumluluğun, artık Kürtlerden çok Kürt olmayanlara düştüğünü hatırlatmak istiyorum.
Dahası, Kürtlerin, Kürt siyasal hareketinin sorunlarından, eksikliklerinden bahseden fazlasıyla var. Geleneksel milliyetçi çevreler ve Beyaz Türk milliyetçiliği bir yana, son zamanlarda bu kervana, liberal, demokrat, sol ve hatta Kürt çevrelerinden fazlasıyla geniş bir katılım oldu. Bu koşullar altında, demokrasi ve barış adına, biraz da veya biraz daha fazla ‘Türklerin sorunlarından’, eksiklerinden söz edelim diyorum. Böylesi sadece daha adil değil, olumlu manada dönüştürücü olur. Daha fazlasında, daha ilerisinde değilse bile en azından bu konuda anlaşalım. Türk sorununu kabartmak için, dört koldan çalışmayalım.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.