Tam 57 sene oldu; bir âlimin naaşı hala kayıplardadır. Bu âlim, Said-i Nursî’dir. Mezarı, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından saldırıya uğradı; balyozlarla parçalandı. 110 küsur gündür medfun bulunan cesedi, kabrinden çıkartılarak meçhullere kaçırıldı. O gün, bu gündür çalınan naaşından haber yoktur. Saldırıyı, devlet adına ihtilalci komite yapmıştır. Fail bellidir, ama mesullerin sağır sultanlığı devam ediyor. Neden?
Şimdi, 2017’nin yarısındayız. Devir değişti. İhtilalciler gitti, dindar ve dine hürmetkâr yöneticiler geldi. “Vesayetçiliğe son” denildi. Said-i Nursî ve Nur Külliyatı “Devlet himayesi”ne alındı. Devlet, Külliyat’ın basımını üstlenirken, Nursî adına okullar açtı. Eserlerine, “Hayırlı olsun” makamında imzalar atıldı, devamına dair dileklerde bulunuldu. Daha neler, neler... Hepsi de güzel ve sevindirici gelişmeler... Lakin ortada anlaşılmadık bir durum var; Said-i Nursî’nin naaşı... Evet, devletin bizzat sorumlusu olduğu bir durum... Yeri gelmişken tekrar soruyoruz: “Nursî’nin kaçırılan cesedi nerede? 57 yıldır boş duran mezarına, neden iade edilmiyor?...”
“Yeri gelmişken” diyoruz; çünkü her “Kadir Gecesi”nde, Said-i Nursî de anılır. Urfa’ya, “Dergâh”a gelen binlerce insan, onun naaştan hali mezarı üzerinde Fatihalar okurken, ister istemez ona reva görülen mezalimi de vicdanen mahkûm ederler. Ve bu hâl, hiç unutulmayacağa benziyor... Evet, kamu vicdanı, bu mezalimin adalete tebdilini intizar etmektedir. Bu intizar, ancak Nursî’nin kaçırıldığı mahalden alınarak aslî yerine, Dergâh’taki mezarına iadesiyle sona erer. Yoksa bir İslâm âliminin maruz kaldığı bu suikast asla unutulmayacaktır. Hele de milyonlarca takipçisi var iken...
Talep, tek parti döneminden değildir; cuntacılardan da değildir... Talep, “dinî” ve “millî” değerlerine bağlı olduklarını her defasında deklere eden bir iktidardandır. Ve bu iktidar çok iyi biliyor ki, Nursî’ye mensup kitlenin kahir ekseriyeti, her zaman için arkalarında durmuşlardır; gerek sözlü, gerek yazılı olarak destekçi olduklarını ilan etmişlerdir. Buna rağmen, neden adım atılmıyor? Bu husustaki ketumluk ve statükonun devamı, neyle izah edilebilir? Sakın, bazı Nurcuların sığındıkları “sahte vasiyetname” olmasın mı? Onu “Faili Meşhur Mezar(lar)”, “Faili Belli Meçhul Mezar”, ve “Yine Mezar Polemiği, Yine Cuntacılık Hortlaması” başlıklı yazılarımdaki tafsilata havale ederken, bir kaç hususu yinelemekte fayda görüyorum:
1- Evvela, arkasına sığınılan ve “Kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum” (Bkz. Emirdağ Lahikası, s. 204)sözünün geçtiği mektup, asılsızdır; Tashihli Emirdağ Mektupları’nda geçmemektedir; sonradan ilavedir. Tahrifat operasyonunun bir parçasıdır. Naaş hırsızlarını, “vasiyetin tahakkukçuları” gibi göstermektedir.
2- Bediüzzaman’ın “vasiyetimdir” dediği mektup, bizzat kendi elyazısyla olup “Paylaşılamayan bir miras: Risale-i Nur (I)” yazımda verilmiştir. Bu vasiyetnamede, bırakın mezarının bilinmemesi gibi bir talep, mezardan dahi bahsetmemiştir. Daha çok hayatının gayesi olan Risale-i Nur Külliyatı’nın sahiplenilmesi ve onların tabından hâsıl olacak gelirlerin nerelerde ve nasıl kullanılması gerektiğine dair tavsiyelerini ihtiva eder.
3- Devletler “hukuka”a istinad eder; hakkın yanında, haksızlığın karşısında olur. Nursî meselesinde, haksızlığın, hak gasbının yaşandığı bir vakıadır. Bu durumda “hukuk devleti”nin icabı olarak, bu zulmü icra edenlerin cezalandırılması gerekirdi. Ancak, ihtilalci Evren’e uygulanan hukuk, Türkeş’e uygulanmamıştır; ne ihtilalden, ne de mezar tahribatından hesap görmemiştir. Neden? Çünkü sözkonusu tahribatı “devlet” adına yapmışlardır; o ise, “la-yüs’el”dir ya!
Her şeye rağmen, ilahî ve evrensel hukuk, devleti değil, “insan”ı esas alır; devleti “hizmetkâr” olarak konumlandırır. Onun için diyoruz ki, “Ortada bir hak gasbı vardır; nerede devlet!”
4- Devlet, icap ettiği yerde, “Dersim” için özür dilemiş; mazlumiyetine hükmettiği “Seyyid Rıza” hakkında, “mezarı bulunsun” diyebilmiştir. (Bkz. Star Gazetesi, 3 Aralık 2009) Yani bir çeşit “iade-i itibar” gayreti... Ve keşki sözde bırakılmayıp tahakkuk ettirilseydi. Çünkü devlet, verdiği sözü “borç” bilir, “namus” telakki eder. Namus, “kanun” demektir; devlet, borcunu ödemekte, kanunu uygulamakta acze düşmez, düşmemelidir. Caymak demek olan “acizlik”, devlet gerçekliğine aykırıdır.
İşte, bir diğer mazlum da Bediüzzaman’dır; bizzat devlet eliyle Van’dan alınıp Burdur, Isparta, Barla, Eskişehir, Kastamonu, Denizli, Afyon ve Emirdağ’da hapis ve sürgüne maruz bırakıldığı tescilli bir hakikattir. 25 yıllık bu mezalim, en azından vefatıyla birlikte sonlandırılmalıydı; ancak mezarında da rahat bırakılmadığını, parçalatılan makberinden, kaçırılan naaşından anlıyoruz. Bu olay, hukuk adına bir “skandal”dır, ötesi, bir “fecaat”tir. Devlet, bu hukuksuzluğun altında ezilmemeli; bu kamburunu düzeltmelidir. Bu gün itibariyle bu düzeltme, –Halk Partililere değil– Ak Partililere düşer. Çünkü hüküm onlardadır...
5- Her ne kadar kimi Nurcularca, “Mezar yerini biliyorum!” türünden iddialar basına düştüyse de, bunun gerçeklikten uzak olduğu aşikârdır. Eğer “algı” değilse, en saf haliyle bu kabil iddialar, bazı şöhret meftunlarının zan, rüya ve hülyalarına hamledilecek şahsî histerilerdir. Öyle ya, ne de olsa Bediüzzaman, “bir-iki talebemden başka hiç kimse(mezarımı) bilmeme(lidir)” demiştir(!); o bir-iki talebeden biri olmak payesi dururken, şöhret meftunları boş dururlar mı? Evet, Feto’cu Abdullah Aymaz’ın “ben biliyorum” demesinden hemen sonra, mezar kâşiflerinde ciddi bir popülasyon başgösterdi. “Bir-iki” talebe, “onlarcası”na fırladı. Tabii, bu hülyaların, mezar hırsızlarının gönlüne ne inşirahlar verdiğini hep unuttular...
Hâlbuki “karanlıkta” kalan bir yığın nokta vardır; önce bunların aydınlatılması gerekir. Evet, mezarın parçalandığı bir gerçektir. Naaşın çıkartıldığı da... Peki, ya ötesi? İşte o, hala meçhuldür; net değildir. Resmî söylemler, senaryoya benziyor. Neden mi? Çünkü Nursî, naaşının naklini vasiyet etmemiştir; kardeşi Abdülmecid’in de böyle bir talebi yoktur. Cuntacılar, kendi taleplerini, kardeşine dayatmışlardır. Hazırladıkları nakil belgesini zorla imzalatmışlardır. Güya ki Abdülmecid, ağabeyinin mezarını Konya’ya yakın istemişmiş. Hem de 110 gün sonra. Bu bir...
Karanlıklı noktalardan bir ikincisi: Abdülmecid, bizzat kendisi, cesede bakmadığını, yüzünü görmediğini söylüyor. Bu durumda, nakledilenin kimliği şaibelidir; zira naklin olduğu gün, Urfa’da kaza kurşunuyla vefat etmiş bir asker mevzusu vardır; onun da tekfin ve cenaze işlemleri var. Nakledilen Nursî mi, bu asker mi? Urfalı yazar ve siyaset adamı Abdülkadir İkbal, “askerin kendisidir” diyor. İddiasını, görgü şahitlerinden Hasırcı Mahmut’un ifadelerine dayandırır. Nihayet, aynı şeyi, Şanlıurfa TV’de de dillendirir; hem de Nursî’nin talebelerinden Abdülkadir Badıllı olduğu halde... Merhum Badıllı, itiraz etmediği gibi, “İkbal kardeşim, bu mevzuda salahiyettardır” iltifatında da bulunur. İsteyen, bu programın tamamını aynı kanalın arşivinden izleyebilir...
Mevzuyu teyiden, Abdülmecid Nursî’nin, “Sadece cesede dokundum, sıcak ve yumuşacık idi” sözü, nakledilenin Bediüzzaman olduğunu biraz daha şaibeli kılıyor. Zira Bediüzzaman, vefat ettiğinde 30 kilo kadardı; eti erimiş, kemikleri kalmıştı. Üstelik 110 gün kadardır ki Dergâh’taki kabrinde yatıyor. Bu durumda, “yumuşacık” ve “sıcacık” olması kabil midir? Sebepler âleminde böyle bir durum olabilir mi? Demek ortada bir senaryonun döndüğü muhakkak gibidir; o halde, Bediüzzaman’ın naaşı nereye kaçırıldı? Bunun cevabı devlettedir, devletin arşivlerindedir. Kamuoyu cevabı intizar etmektedir...
Yine, Abdülmecid’in “gözlerim bağlı idi” ifadesi de ayrı bir karanlık noktadır. Amaç, gerçekten bir cesedin nakli ise, kardeşinden niçin saklasın ki? Öyle ya, naklin gerekçesi de “yakın olsun”, “ziyareti kolay olsun” değil miydi? Bu durumda meçhul bir mezarın ziyareti nasıl kabil olacak? Ortada bir oyunun oynandığı açıktır. Resmî işlemler, işin kamuflajı... Kısacası, Nursîyi diri iken “tecrit” edenler, ölüsünü de “tecrit” etmişlerdir; kabrinin ziyaretini bile ona çok görmüşlerdir. Her ne ise... Dünü dünde bırakalım; önemli olan bu gündür. Halk Partisi, kendi zihniyetinin gereğini yapmıştır; ya bu gün? Evet, bu günkülerin ketumluğu anlaşılır gibi değildir. Yedeklerindeki Nurlar, Nurcular ve Nursî’ye rağmen...
6- Bahsi edilen sahte mektubun(vasiyetin) düzmece olduğunun bir başka izahı da bizzat Bediüzzaman’ın hizmetinde bulunanlardır. Hüsnü Bayram, Zübeyir Gündüzalp, Ceylan çalışkan, Bayram Yüksel gibi zatlar... Hiçbirisi, “Üstadımız, bize, beni şuraya gömeceklerdir” diye bir beyanda bulunmamıştır. Gerek sağlığında, gerekse ölüm yatağında... Peki, en sadık ve vefakâr talebelerince de bilinmeyen bir sır, nasıl oldu da en uzağındakilere malum oldu? Demek şu “Isparta’dır”, “Sav’dadır” hikâyeleri, tamamen uydurukça şeyler. Doğrusu, devletin kayıtanlarındadır. Devlet, bu kayıtları ortaya koymalı; Nursî’yi Dergâh’taki mekânına iade etmelidir. Ta ki “mezar”dan şöhret devşirenlerin de dilleri kesilsin...
Sözü, Bediüzzaman’ın esrarengiz “Edaî”siyle bağlayalım:
“Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde,
Said’den yetmiş dokuz emvât, bâ-âsâm âlâma.
Sekseninci olmuştur, mezara bir mezar taş,
Beraber ağlıyor hüsran-ı İslâm’a.
Mezar taşımla pür-emvat enîndar o mezarımla,
Revânım sâha-i ukba-yı ferdâma.
Yakînim var ki, istikbal semavatı ve zemin-i Asya,
Bahem olur teslim, yed-i beyza-yı İslâm’a.
Zira yemin-i yümn-ü imandır,
Verir emn ü eman ile enâma...”
Not: Cümleten Leyle-i Kadrinizi tebrik ve tas’id eder, gelecek Ramazan Bayramının insanlık camiasına barış ve huzura vesile olması dileklerimle...
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir
- BIST 9275.5
- Altın 3763.142
- Dolar 38.0078
- Euro 41.9631
- İstanbul 8 °C
- Diyarbakır 22 °C
- Ankara 7 °C
- İzmir 12 °C
- Berlin 14 °C
- Nûbihar Dergisinden Kürt Dili Dosyası!
- Nûbihar dergisinin 164.sayısı çıktı!
- Gazeteci Evrim Kepenek'e kelepçeli gözaltı!
- Gazeteci Sinan Aygül'e saldıran korumalar tutuklandı
- 15 barodan gazeteci Sinan Aygül’e yönelik saldırıya kınama
- İbrahim Kalın MİT Başkanlığına atandı
- Çanakkale ve Balıkesir'de art arda deprem
- Buldan ve Sancar eş başkanlığı bırakacaklarını açıkladı
- Başak Demirtaş: Selahattin adaylığını üç kez iletti
- Şenyaşar ailesi: ‘Gereken yapılmazsa ‘adalet’ pankartını Meclis’e asacağız’
- Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni kabineyi açıkladı
- HDP’li yönetici: Demirtaş’ın talebi genel merkezimize ulaşmadı
- Biden, sahnede yere düştü
- Demirtaş: HDP, cumhurbaşkanı adaylığı talebimi gerekçesiz reddetti
- Selahattin Demirtaş: Aktif politikayı bırakıyorum
“Yıkılmış bir mezarım ki...”

Abdullah Can / Araştırmacı
- Yorumlar 24
- Facebook Yorumları
- Qereqoçani12 Temmuz 2017 11:23
Semsuri kardeşime sevgiler... Kamuoyu oluşturmak bir güçtür. Bir meselede toplanan imzaların bile ne denli tesir icra ettiği bilinen bir gerçektir.
Yanıtla (3) (0) - idrissahin80@hotmail.com10 Temmuz 2017 19:13
Abdullah Can abi sonuna kadar haklı
Yanıtla (2) (0) - idrissahin80@hotmail.com10 Temmuz 2017 19:12
Bu nurcu abiler risaleleri İncil'e çevirmişler .Kafalarına göre yorum yapmışlar sağ olsunlar. Mezarın yeri bilinmesin safsatası da bunun güzel örneklerinden sadece biri
Yanıtla (2) (0) - Qereqoçani05 Temmuz 2017 14:05
Yazınızda adı geçen Abdullah Aymaz, Bediüzzama'nın Lemaat eserini şerh ederken 'Eddai' yi, tekellüflü(zorlamalı) bir açıklamayla, "mezarım bilinmesin" safsatasına delil gösterek bir aymazlık örneği sergilemiştir.
Yanıtla (0) (2) - semsuri07 Temmuz 2017 12:14
keke qaraquçani bu zamanda haklı ve doğru söylemen yetmiyor, bu doğruları ihsas edecek maddi ve manevi irade ve gücün yoksa aciz insanları melül hale getirmekten başka bir faydası yoktur, doğruları dile getirmenin.
Yanıtla (1) (0) - Qereqoçani05 Temmuz 2017 13:53
Bu mezar meselesini ezberleri bozacak tarzda ilk olarak gündeme taşıyan Abdulkadir İkbal'e teşekkür etmekle beraber, İkinci derecede Kemaleddin Uğuzlu ve Abdullah Can Beyefendiye, gösterdikleri cesurca tepkileri ve yaptıkları ikna edici çalışmalarından dolayı da ayrıca teşekkür ederim... Sağolsunlar.
Yanıtla (2) (4) Daha fazlasını göster
- “Bediüzzaman’ın hançeri” mi, Bediüzzaman’ı hançerlemek mi? (5)14 Mart 2022 Pazartesi 15:45
- “Bediüzzaman’ın hançeri” mi, Bediüzzaman’ı hançerlemek mi? (IV)22 Şubat 2022 Salı 21:44
- “Bediüzzaman’ın hançeri” mi, Bediüzzaman’ı hançerlemek mi? (III)01 Şubat 2022 Salı 00:12
- “Bediüzzaman’ın hançeri” mi, Bediüzzaman’ı hançerlemek mi? (II)14 Ocak 2022 Cuma 12:15
- “Bediüzzaman’ın hançeri” mi Bediüzzaman’ı hançerlemek mi? (I)03 Ocak 2022 Pazartesi 17:34
- Corona’nın Turnosolluğu (II)22 Aralık 2021 Çarşamba 22:19
- “Corona”nın Turnosolluğu- (I)13 Aralık 2021 Pazartesi 23:21
- Said-i Nursî ve Teşkilat-ı Mahsusa polemiği (Il)01 Nisan 2021 Perşembe 00:08
- Said-i Nursî ve Teşkilat-ı Mahsusa polemiği (I)20 Ocak 2021 Çarşamba 00:48
- Haçlıları Said-i Kürdî’ye tercih eden Kürd26 Kasım 2020 Perşembe 13:13
- Haçlıları Salahaddin’e tercih eden Kürd (2)01 Kasım 2020 Pazar 12:34
Fotoğraflarla Kürdistan’a dönen ilk hacı kafilesi
Başkent Hewler’de huzurevi
IŞİD’in son mevzisinden kaçış...
Kürdistan Parlamentosu'nun yeni üyeleri yemin etti
- Süleyman ÇevikKürtçe zorunlu eğitim bir haktır!
- Ersin TekGeleceğin Önündeki Engel: Geçmiş!
- Roşan LezgînZazakî Kur’an Meali ve İncil çevirisi
- Bayram BozyelSri Lanka; İktidar hırsının trajik sonuçları
- Abdullah Can“Bediüzzaman’ın hançeri” mi, Bediüzzaman’ı hançerlemek mi? (5)
- Mustafa Özçelik‘’Helalleşme’’ söylemini destekleyerek, kapsamlı helalleşmelere kapı ara
- Rahmetullah KarakayaBinelim kuşa gidelim Muş’a (2)
Sait Çürükkaya...
Antep'te sokak düğününe bombalı saldırı
Cizre'deki bodrumlarda ne yaşandı?
Nizamettin Ariç - Xakî Bîngol - Çîyayê Şengalê
- Murat YetkinSon üç gün, son üç soru
- Hayko BağdatKürtler TİP’e neden kırgınlar?
- Arzu YılmazKürt seçmenin seçimi ve dış politika
- Hediye LeventCIA Şefi neden Orta Doğu'da?
- İsmail Beşikci59 Yıl Sonra Şemdinli
- Mehmet Latif YıldızGüçlendirilmiş parlamenter sistem üzerine
- Akif BekiHDP’yi kapatmak neye yarar?
- Fehim TaştekinKürtler için lanet geri mi dönüyor?
- Ahmet TaşgetirenYargı sancısı -bumerangı unutmamak
- Fehmi KoruFırat’ın doğusuna gitmiyoruz, tamam. "Neden"...
- Aydın Doğanİstanbul seçimleri ve ötesi…
- Galip Dalayİran'a Sovyet modeli...
- Hakan AlbayrakMalcolm X
- Elif ÇakırBize ne oldu böyle?
- Orhan Kemal CengizHDP neden arabayı atın önüne koyuyor?
- Yaşar YakışFırat’ın doğusu sorunu askeri harekâtsız da çözümlenebilir mi?
- Mücahit BiliciDonald Trump’ın Zülkarneyn olarak portresi
- Tarık Ziya EkinciKılıçdaroğlu'nun Ahmet Türk'le görüşmesi bir skandaldır
- Akdoğan Özkan'ABD Çin ile Savaşacak'
- Murat SabuncuABD, Türkler ve Kürtler arasında 'çözüm' için devrede mi?
- Ahmet AltanMilliyetçilik ve Aydınlar
- Aslı AydıntaşbaşYalancı bahar mı ikinci bahar mı?
- Amberin Zaman‘Al papazı, ver papazı’ derken elde ne kaldı?
- Etyen MahçupyanErken seçim istemeyip ne yapsaydı?
- Kadri GürselÜç yıl sonra HDP yine anahtar
Arzu Yılmaz: Irak Başbakanı Kazımi’nin ziyareti Türkiye’den ABD’ye mesajKürt sorunu üzerine çalışmaları ile tanınan ve Kürdistan Bölgesinde de görev yapan Hamburg Üniversitesi Misafir Öğretim Görevlisi Dr. Arzu Yılmaz Irak Başbakanı Kazımi’nin ziyaretini Evrensel'e değerlendirdi.
Türkan Elçi: 'Tahir hiçbir rüyamda benimle konuşmadı’Bugün Diyarbakır Barosu Tahir Elçi’nin öldürülmesinin beşinci yılı.
Kürt hukukçuya Yeni Zelanda'dan 'Küresel Etki ÖdülüERBİL (K24) - Kürt hukukçu Rez Gerdi, mültecilerle ilgili yaptığı çalışmalar ve gösterdiği çabalar nedeniyle Yeni Zelanda’da “Küresel Etki Ödülü”nü kazandı.
PSDK lideri: Kürtler ABD’yle doğrudan görüşmeliKürdistan Sosyalist Demokrat Partisi (KSDP) Genel Sekreteri Muhammed Haci Mahmud, Bağdat’la yaşanan bazı sorunlar konusunda kesin sonuçlar alınması için Kürtlerin ABD’yle doğrudan görüşmesi gerektiğini söyledi.
Konya’daki katliama ilişkin gözaltı sayısı 13’e çıktıKonya’da yedi kişinin katledildiği ırkçı saldırıya ilişkin gözaltına alınanların sayısı 13’e yükseldi.
Reuters: Türkiye sınıfta kaldıKoronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında Türkiye'de 2 haftadır hafta sonları akşamları sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. İngiliz haber ajansı Reuters'ın analizine göre bu yasaklar bir işe yaramadı.
Demirtaş hakkında yeni iddianame: 3 yıla kadar hapsi istendiAnkara Cumhuriyet Başsavcılığı, Başsavcı Yüksel Kocaman'ı hedef gösterdiğini iddia ettiği HDP'nin tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş hakkında yeni bir iddianame hazırladı. İddianamede Demirtaş’ın 3 yıla kadar hapsi istendi.
Mesud Barzani: Kerkük; anılar, düşler ve düşüncelerBarzani, “Saddam Kerkük’ün Kürtlerin hakkı olduğunu kabul ediyor muydu?” şeklindeki soruya, “Şahsen kendisi bana, ‘Kerkük Kürt kentidir’ dedi."
Nûbihar Dergisinden Kürt Dili Dosyası!Nûbihar dergisinin 165. Sayısı Kürt Dili Dosyası olarak çıktı.
Nûbihar dergisinin 164.sayısı çıktı!Nûbihar dergisinin yeni sayısı okuyucusuyla buluştu.
Nûbihar dergisinin 163. sayısı çıktı3 ayda bir Kürtçe yayınlanan Nûbihar dergisinin 163. sayısı zengin bir içerikle çıktı.
Feyruz, Suudi Arabistan’da konser vermeyi reddettiArap dünyasının yaşayan en büyük şarkıcısı Feyruz, Suudi Arabistan'ın insan haklarına saygı göstermediğine dikkat çekerek konser davetini reddetti.
Tel : 0532 261 34 89
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.