Darbe sonrasının ilk günlerinde yeni bir teşebbüs olur mu diye bakıyorduk. Haklı olarak işin polisiye tarafı ile ilgiliydik. Şimdi daha derinlikli, yapısal bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Gülenciler çekirdek organizasyonu ve etrafında ürettikleri insan ağı çemberleri ile zaten devleti ele geçirmişlermiş… Bu idrak bugün AK Parti iktidarını acilci tedbirler almaya sevk ediyor. Ne var ki tedbirin kendisi bir çare değil. Aldığınız tedbirin ‘çare’ olabilmesi için, sonucunun kalıcı olması gerek. Bu da yürünen yolun ne denli meşru olduğuyla ilişkili. Çünkü eğer yol meşruiyetten saparsa, bugün Gülencileri bastırabilirsiniz ama yarın uyuyan hücrelerin kimlerle iş tutacağını bilemediğiniz gibi, toplumun önemli kısmının bu türden gelişmeleri ‘uzaktan’ seyretmesine de sebebiyet verirsiniz.
***
Unutmayalım ki bu temizlik taarruzundan sonra hala binlerce Gülen mensubu bürokraside, iş hayatında ve kültürel dünyamızda varlığını sürdürecek. Bunun uzun soluklu bir yeniden yapılanma ve inşa süreci olması lazım. Dolayısıyla meşruiyetinizi her adımda sağlamlaştırarak ilerlemelisiniz. Bunun sağlıklı zemini ise ‘Yenikapı ruhu’ denen şey… Yani iktidar ile muhalefetin birlikte siyaseti ve demokrasiyi sahiplenebilmesi.
‘Yenikapı ruhu’ zedelendiği takdirde iktidarın her yanlışı onu ‘demokrasi karşıtı’ olarak damgalayabilir. Bu da hem sizi ülkeyi yönetemez hale getirir, hem de ilerde Gülenci artıkları siyasi muhalefete ‘yapıştırır’. O zaman da CHP’yi suçlamak tabi ki mümkün… Ama CHP ile ilişkisini bile yönetemeyen bir iktidarın muhalefetten şikayetçi olması da epeyce gülünç olur.
Yapılacak şey belli. Meclis’i çalıştırmak, tercihlerine saygı göstermek ve muhalefeti acil tedbirlerin gerekçelerine ikna etmek… Nitekim birkaç KHK’nın ilan edilmeden önce muhalefetle paylaşıldığını, ona göre revize edildiğini biliyoruz. Bu tavır hükümete puan kazandırmıştı. Ancak Meclis’te aksi yönde alınan bir karara rağmen KHK çıkarılması, söz konusu dayanışmacı ruhun baltalanmasından başka bir şey değil. Hele iddia edildiği gibi tarihinde oynama yapılarak yayınlanmışsa…
***
Şimdi bu tabloya şu üç gelişmeyi ekleyin: Gülen örgütü ile bağlantılı olduğu iddiasıyla tutuklanan cemaat dışı gazeteciler, üniversitelerden atılan akademisyenler ve valilerin atadığı belediye başkanları… Gülenci yapıyı biraz inceleyen biri söz konusu gazetecilerin işin merkezine yaklaştırılmasının dahi hayal edilemeyeceğini bilir. Bu kişileri aymazlıkla ya da çıkarcılıkla suçlayabiliriz ama darbecilikle değil. Üniversitelerde yapılan ayıklamanın ise büyük çapta ‘fırsattan istifade’ olduğunu herkes görüyor. Atılan kişilerin çoğunun Gülencilerle bağı yok ama yönetimler onlardan kurtularak kim bilir kimlere yer açmak istiyor. İşten el çektirilen belediye başkanları yerine belediye meclislerinde seçim yaptırmayıp, bu konumlara valilikler ve İçişleri Bakanlığı’nca atama yapılması ise epeyce ironik. Çünkü bunu tek parti devrinde zamanın CHP’si yapıyordu…
***
Yasama, yürütme ve yargı dışında demokrasilerde üç özerk alan var: Medya, akademya ve yerel yönetimler… İktidar bunların hepsinde de sözün kendisinde mi olmasını istiyor? Eğer öyle ise ‘Yenikapı ruhunu’ kimin zedelediği belli. Eğer böyle değil de işin gereği nedeniyle bu adımlar atılıyor ve arada ‘maalesef’ yanlışlar oluyorsa, bu yanlışların olmaması neredeyse imkansız olduğuna göre, bunları muhalefeti ikna ederek gerçekleştirmek daha doğru değil mi? Eğer muhalefet ikna olmuyorsa, durumu açık yüreklilikle toplumla paylaşmak ve onun vicdani hakemliğine rücu etmek AK Parti’ye yakışanıdır. Çünkü ‘Yenikapı ruhunu’ yönetmek de iktidarın işi…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.