Gazetede yazı yazan biri için en tatsız gün yılın son günüdür.
Yazıyı erken isterler, yazdığın yazının ertesi gün “yılbaşı yorgunu” insanlar tarafından pek de okunmayacağını bilirsin, ne söyleyeceğini bilemezsin.
Doğrusu ya ben de ne halt edeceğimi bilmiyorum.
Havai bir şeyler yazsam, Uludere’deki katliam kurbanlarının daha cenazesi soğumadı, “ağır” bir şey yazsam yılın ilk günü insanlara gerçekten de “ağır” gelir.
Biraz önce NTV’de ünlü İtalyan tenor Bocelli’nin Amerika’da verdiği “yeni yıl” konseri vardı.
Şarkılar belki de pek iyi değildi ama bir görüntü çok hoşuma gitti.
“Ünlü tenor”, Muppet Show’un kukla kahramanlarıyla birlikte “Jingle Bell” şarkısını söyledi.
Miss Piggy, tenora abayı yaktı.
Diğerleri Bocelli’nin şarkı söyleme biçimiyle dalga geçti.
Sanırım en çok bunu özledim.
Bu hafifliği.
Bu kendinle dalga geçebilme becerisini.
Bunun bir hayat tarzı olabilmesini, toplumun şakayı, espriyi, ciddiyete hiç olmazsa arada bir omuz silken dalgacılığı benimsemesini, bununla eğlenmesini.
Neticede, minicik bir gezegende yaşayan minicik yaratıklarız hepimiz.
Düşünsenize, bir “yıldız” bile değil bizim dünyamız.
“Güneş” dediğimiz bir yıldızın, ışığını o yıldızdan alan “sönmüş” bir gezegeniyiz biz.
Bizim güneşin içinde yer aldığı Samanyolu galaksisinde yaklaşık 400 milyar tane böyle güneş bulunuyor.
Ve, uzayda 500 milyar galaksi bulunduğu hesap ediliyor.
Becerebiliyorsanız bu iki rakamı çarpın.
400 milyar kere 500 milyar.
O kadar “yıldız” var işte.
Onların hepsinin de üçer beşer gezeni.
Uzayda kaç “dünya” olduğunu hesaplayabilmeniz için epey bir uğraşmanız gerekir anlayacağınız.
Uzay denen bu ateş, gaz, nebula, kara delik, yıldız, gezegen kalabalığının içinde bizim dünya bir toz zerresi bile değil.
O toz zerresinin üstünde yaşayan altı milyar insandan biriyiz işte.
Üstelik, minicik bir gezegenin üstünde varlığımızı sürdürdüğümüz gibi yaşama sürelerimiz de uzay ölçüleriyle bir “saniye”ye bile varmıyor.
Dünyadan uzaya değil de, uzaydan dünyaya bakınca, insana ait bütün maceralar fazlasıyla gülünç gelmiyor mu?
Tabii başka ihtimaller de var.
Belki uzay da “tek” değildir.
Belki de birçok uzay var.
Bilmiyoruz ki...
Ne nedenini, ne nasılını bildiğimiz bu muazzam karmaşanın içinde, her birimiz kendimizi sadece dünyanın değil uzayın da merkezi sanarak yaşarken aslında çok zavallı ve çok masumuz.
Boşlukta duran bir topun üstünde şöyle bir görünüp kayboluyoruz.
O sonsuz tiyatronun içinde bir saliselik bir rolümüz var ancak ama hepimizde bir “esas oğlan” havası ki yani olursa o kadar olur.
Bütün gerçekler bizim önemsizliğimizi yüzümüze çarparken biz kendimizi kendi “önemimize” nasıl böyle inandırabiliyoruz acaba?
Bu garip yeteneğe hayran mı olmalıyız yoksa acımalı mıyız, bilemiyorum doğrusu.
İnsan böyle mi yaratıldı yoksa yolun bir yerinde mi “kendini” önemli buldu kestirmek zor ama en azından binlerce yıldır her kuşağın aynı aldanışı, aynı iştah ve inançla yaşadığını biliyoruz.
Binlerce yıldır birbirini öldürüyor insanlar, hep kendini sonsuz sanarak yapıyor bunu, sonra kendi de ölüyor.
Çinlilerin dediği gibi “sen öldürmesen o zaten kendiliğinden ölecek” ama büyük bir sabırsızlıkla işliyor insanoğlu cinayetlerini.
Biliyorsunuz, gezegenlerin kendi ışığı olmadığı için onları uzaktan görmek imkânsıza yakın zordur ama deyin ki görünüyor, şu anda dünyada yaşanan görüntüler Samanyolu galaksisinin öbür ucundaki bir yıldıza ulaştığında bugün yaşayanlardan hiç biri hayatta olmayacak, çoktan kaybolmuş insanları görecekler oradakiler.
Oraya bir hayal olarak ulaşacağız anlayacağınız.
İşte o “hayallerin” her biri büyük bir ciddiyetle, hayal olduğunu hiç kavrayamadan gelip geçiyor, geçerken de “ben önemliyim, ben önemliyim” sinyalleri gönderiyor boşluğa.
Size bir müjde vereyim.
Önemli değilsiniz.
Hiçbirimiz önemli değiliz.
Rahat olun.
Hepiniz, bu sonsuzluğun içinde bir “salise” kadar görünebilen birer uzay kelebeğisiniz, o bir salisenin tadını çıkarın.
Bir de, dün geceden bir baş ağrısı kaldıysa bir aspirin alın.
Bugün bundan daha iyi ve daha gerçekçi bir öğüt de bulamazsınız.
Hepinize iyi bir yıl dilerim.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.