- Hükümetin istediği yeni yetkilerin temelinde “AKP’ye dış destek sağlanması ve Güneydoğu’nun seçimlerdeki oy katkısı” için olduğu bilinen gerçek.
- Irak’ta (ve Kuzey Irak’ta) IŞİD, Barzani’nin ve Irak Sünnilerinin yolunu aça aça ilerliyor. Musul ve Kerkük’ün durumu ortada.
- Irak Kürdistanı, IŞİD’in açtığı “şeriat yolunda(!)”, egemenlik alanını genişlete genişlete ilerliyor. Türkmenlerin hali perişan.
- Maliki (ve Şiiler) IŞİD aracılığı ile sıkıştırılıyor, eziliyor. Irak’ın parçalanması sağlanıyor ve Şii yönetim adım adım geriletiliyor. Irak fiilen üçe bölünmüş durumda, aynen öngörüldüğü gibi.
- Bu arada Türkiye’de hükümet (ve Erdoğan) Kürdistan cephesi tarafından köşeye sıkıştırılmış; Kürdistan’ın altyapısını hazırlayacak federal yapıya doğru adım adım gidiliyor; hükümetin istediği yetki sınırları çok geniş, her şeyi içine alıyor; çuval hazır, içine doldurulacaklar da belli.
Erdoğan’ın oy desteğine ihtiyacı var, yapmak zorunda. Ayrıca kimi küresel faktörler de kendisini bağlamış bulunuyor. Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması, Irak, Suriye ve Türkiye’yi de içine alacak şekilde adım adım yürüyor.
Buna “evet ya da hayır demek, var olmak ya da yok olmakla eşanlamlı hale gelmiş”.
IŞİD’in Suriye ve Irak operasyonları, yeni açılım yetkileri ve Türkiye’deki seçimler birbirine kenetlenmiş durumdalar.
Taliban’dan IŞİD’e, Afganistan’dan Irak’a kadar vahşi, saldırgan, terörist, insanlık tanımayan radikal dinci grupların nasıl kullanıldıklarını gördük, görüyoruz.
Sahnedeki baş aktörler IŞİD, Barzani, Esad, Maliki. Örtülü aktörler ise ABD, Çin, Avrupa, İsrail, S.Arabistan, İran ve Türkiye.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar Cezayir’den Afganistan’a potansiyel ve yarı aktif radikal İslamcı güçler uyandırılıyor, silahlandırılıyor, eğitiliyor ve planlı bir biçimde sahaya sürülüyorlar. Hem de demokrasinin petrol ve gaz bitinceye kadar adının anılamayacağı bir düzende.
Mezhep ve sınır kavgaları yaratılarak kaç milyon insanın birbirini öldürdüğü hesaplanamıyor. Çünkü bu coğrafyada insanlar deve ve koyunlardan ayırt edilemiyorlar. Kaç varil petrol aktığı ayrıntısına kadar biliniyor; bunun için kaç insanın öldürüldüğü “sayılamıyor”. Çünkü insanlar bu coğrafyada insandan sayılmıyorlar, küçük bir azınlık dışında.
Din ve petrol karışırsa
Petrol için din bir silah gibi kullanılırsa; yerel nüfus petrolden (refahtan) soyutlanarak inanca ve öbür dünyaya bağımlı hale getirilirse ortaya “IŞİD’ler” çıkıveriyor, hem de şapkadan tavşan çıkarır gibi.
Postmodern teknolojinin ürettiği en ilkel ve en acımasız yaratıklar aniden sahneye çıkıveriyorlar.
Meclis’te yeni kanun tasarılarına el indirip kaldıran “milletvekillerinin” bu gerçeklerin farkında olmaları gerekir. Oy hesabı yaparak oy oy diye el kaldıranlar yarın Türkiye gemisinde “oy oy yandım” diyerek kollarını havaya kaldırmak zorunda kalabilirler.
Gelelim esas meselemize; hem küresel hem de yerel bazda iktidarı ellerinde bulunduranlar demokrasinin en büyük düşmanlarıdırlar. Çünkü demokrasi onların iktidarına son verecektir. Petrol ve gaz bitinceye kadar iktidardakiler ve yerli ortakları ellerinden geleni yapacaklardır.
IŞİD bunun son örneğidir. Düzenlenmiş, başlanmış, amaca doğru yönlendirilmiştir. Acaba IŞİD’in saldırılarından kimler yararlanıyor, kimler zarar görüyor? Sonuçlar, planlayanları ve destek verenleri de göstermiyor mu?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.