Gündem hızlı akıyor.
Haziran ayının başında IŞİD’in Musul işgalini, Ağustos ayının başında Şengal katliamını, geçtiğimiz haftadan bu yana da Kobanê’ye dönük en ağır IŞİD saldırısını ve YPG’nin direnişini konuşuyoruz.
Gündemin temel aktörleri IŞİD ve onun acımasız saldırganlığına karşı devasa bir direniş sergileyen Kürtler.
Türkiye ve Kürdistan gündemi açısından bu iki aktöre ABD ve Türkiye’yi de aktör olarak eklemek gerekir.
Elbet, Ortadoğu gibi çok denklemli bir coğrafyada aktörleri bunlarla sınırlandırmak mümkün değil. Ancak Türkiye’de 2013 başından bu yana devam eden çözüm süreci ile bağlantılı ele alındığında, Türkiye ve Kürdistan gündemi açısından esas aktörlerin sözünü ettiğimiz dört güç/devlet olduğunu söylemek yanlış olmaz.
IŞİD’in ne olduğunu, ne yapmaya çalıştığını ayrıntılandırmaya gerek yok. IŞİD derken çok özet bir anlatımla, esasen Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre dizayn etmek isteyen güçlerin marifetiyle büyüyen ve kendini besleyenler de dahil önüne gelen herkese ve her kesime saldıran/saldıracak olan, 40 bin kişilik orduya sahip katliamcı bir örgütten söz ettiğimiz bilinsin.
Bölgedeki çıkarlarını gözeterek kökten yanlış bir yönelimle bu örgütü en son keşfeden, onu kullanmak isteyen devlet, Türkiye...
Kobanê saldırısında da görüldüğü gibi Türkiye bu örgüte en etkin desteği vermekten imtina etmedi.
Başlangıçta Müslüman Kardeşler’e oynayan, ABD’nin Mısır müdahalesi ile bu örgüt kendi derdine düşünce el Nusra’ya ve diğer Suriyeli muhalif örgütlere yönelen, IŞİD yönünü Irak’tan Suriye’ye verince de ona daha sıkı sarılan Türkiye’nin esas derdinin Irak ve Suriye’yi, bununla bağlantılı bölgedeki Kürt siyasal hareketlerini kendi ekseninde yönlendirmek olduğu çok açık. Türkiye bu bağlamda, bölgedeki siyasi nüfuz alanını da İran’dan, Suudi Arabistan’a, Katar’dan diğer Arap ülkelerine kadar genişletmek istiyordu.
Özetin özeti, Türkiye, Suriye krizi ile boyundan büyük bir işe soyundu. Bölgenin emperyal gücü olmayı hedefledi. Daha İstanbul’un ulaşım sorununu çözememişken Ortadoğu’yu yönetmeye kalkmak, hele IŞİD’e açtığı kredi üzerinden bunu realize etmeye çalışmak, hiç kuşku yok Türkiye’ye pahalıya mal oldu; devamında ısrarlı olursa daha ağır bedeller de ödeyebilir...
İçte PKK ile çözüm sürecini yürütüyor görünmek, dışta iyi Kürt-Kötü Kürt ayrımı üzerinden elini güçlendirmeye kalkmak, Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta iktidar değiştirmeye oynamak biçiminde özetleyebileceğimiz Türkiye politikası, IŞİD’in Musul işgali ile kısa süren bir sevince neden oldu. Görünen o bu politika Şengal katliamı ile birlikte çöküşe geçti, Kobanê saldırısına verilen destek ile birlikte ise çöküşü hızlandırdı..
ABD, evet, Türkiye’nin stratejik müttefiki...
NATO’dan gelen 50 yılı aşkın bir ortaklıkları var...
Üstelik Türkiye, bu ortaklığın gereklerini yerine getirmekten hiçbir zaman imtina etmedi. NATO ya da ABD, “savaş” deyince savaştı, “asker gönder” deyince gönderdi.
İstisnalar, Kürtlerin yararına olabilecek sonuçların çıkabilmesi muhtemel zamanlarda yaşandı.
Geçmişte Kürtlerin kaderini değiştirecek ciddi gelişmelerde ABD ile çatışsa bile iş o kadar Türkiye’ye yansımayacağı için dışta kalarak izlemeyi karşı çıkmaya tercih etti. Suriye krizi, Kürtler açısından birçok değişikliğin yaşanacağının ve Türkiye’yi de etkileyeceğinin açık işaretlerini verince, Türkiye oyunu kendi başına oynamaya kalktı. Bu, ABD ile Türkiye arasındaki çelişkileri artırdı.
Ne mi olur?
Bu durum, Kürtlere dönük sürdürülen politikalardan bağımsız düşünülemez.
Türkiye en keskin virajın son metresinde. Ya Kürtlerle oynamaktan vazgeçip keskin virajı rahatlıkla geçer, gelecek her belayı da rahatlıkla bertaraf eder; ya da dönülmesi zor virajdan dönemez, uçuruma yuvarlanır.
Ortası yok...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.