Gaziantep'te çocukların diri diri yandığı, masumların bir bayram günü can verdiği saldırı, tek bir şeyi anlatıyor: Bu milleti Türk-Kürt diye birbirine kırdırmak istiyorlar... Bizi, geri dönülmez bir yere, bir iç savaşın eşiğine savurmak istiyorlar.
"Gerilla" diye şirinleştirilmek istenen, BDP milletvekilleri ile kucaklaşma pozları verdirilen kanlı bir cinayet örgütü var karşımızda. Ama bütün dikkatimizi PKK diye bir örgüte odaklayamayız. Karşımızda aslında bir şer şebekesi var. 12 Eylül darbesi sonrasında devlet içindeki derin yapılar tarafından palazlandırılan ve kullanılan PKK, temelde dış merkezlerin, ayağa kalkan Türkiye'ye karşı sopa olarak kullandığı bir terör örgütüdür. İsrail, ABD, İngiltere, Almanya, Suriye, İran bu örgüte destek verenler arasında hep en başta sayıldılar...
Masum vatandaşlarımıza karşı sürdürülen saldırıları asla "PKK eylemleri" olarak sıradanlaştırmamak lazım. Türkiye'de saflar belli artık. Huzur, refah ve kalkınmayı demokratikleşme ile isteyenler var, bir de buna karşı çıkan, Türkiye'yi içine kapatmak, dünyadan koparmak isteyenler var... Bu açıdan ulusalcılar, millici değil, gayri millicidir. Türkiye'de temeldeki kavga, çağın gerektirdiği millicilik ile çağın gerisine düşmüş vesayetçi gayri milliciler arasındaki kavgadır...
Millicilik bugün; Türkiye'nin mana kökleri ile buluşarak, kendi değerleri üzerinde yükselerek evrensel insani değerlerde buluşmak suretiyle dünya ile entegre olmasının adıdır. Çünkü gerçek milliyetçilik, bu millete hizmet etmek ise yolu budur... Irkçı, slogancı, kuru milliyetçilik, millicilik değildir. Millicilik, bu milleti sevme, onun değerlerini dünyalara tanıtma ve insanımıza karşı bir muhabbet hâsıl etmedir. Bu ise; içeride ve dışarıda; etnik, dini ve ırki aidiyet farkı gözetmeden eşit vatandaşlık, eşit insanlık statüsü ile herkesin konumuna saygıyı gerektirir. Her sahada insani değerleri, hürriyetleri, özgürlükleri, demokratikleşmeyi, hukukun üstünlüğünü, adaleti, adil paylaşmayı öne çıkartarak dünyaları kucaklamayı hedefler. Böyle yaparsak Türkiye büyür, ilerler, iç barış sağlanarak huzura ve refaha kavuşur. Bölgesi için cazibe merkezi olur, dünya için örnek olur, kavga/çatışma yerine barış isteyenlere umut olur.
Bugün PKK'nın kanlı terör saldırıları ile önü kesilmek istenen bu Türkiye'dir. Onun için karşımızda PKK diye bir örgüt yok, onu kullanan bir şer şebekesi var. PKK sadece bir maşa. Onu kullanarak Türkiye zaafa sürüklenmek isteniyor. PKK saldırıları ile bir iç savaşa zorlanıyoruz.
Onun için şer şebekesinin tuzağına düşmemeliyiz. Milletvekili kaçırmalar, BDP'liler ile militanları buluşturup kucaklaştırmalar, sadece ve sadece Şemdinli'de ağır zayiatlar veren örgüte, hayat öpücüğü kondurmaya yönelik propaganda malzemeleridir. PKK ile mücadelede güvenlik güçlerinin başarılarını gölgelemeye, "ne yaparsanız yapın PKK bitmez, buralar bizden sorulur" demeye, getirmek içindir.
Şer şebekesinin elinde Türkiye'nin istikrarına, demokratikleşmesine karşı tek bir silah kaldı: PKK terörü. BDP milletvekilleri ile teröristlerin kucaklaşması, BDP'yi kapattırmak içindir. Suriye ve bölgemizdeki gelişmelere paralel, BDP'yi Meclis'ten çekecekler. Siyasi mücadele yerine silahları, PKK'yı öne çıkartacaklar. Yeni bir dönemin başlangıcındayız.
Kurulan bütün tuzakları, hazırlanan bütün oyunları bozmak için itidalli olmalıyız. Gaziantep'te BDP binasının yakılması gibi provokasyon kokan, yargı varken, "kendi hesabımızı kendimiz görürüz" yaklaşımına asla prim vermemeliyiz.
Hükümete de büyük görev düşüyor. Gaziantep'teki saldırıdan da belli ki istihbarat zaafları var. Şemdinli'de BDP'liler ile PKK'lıların kucaklaşması da istihbarat zaafını işaret ediyor. Herkes orada, ama devlet yok... Bu tablo, daha on gün önce PKK'ya karşı sağlanan başarıyı unutturmaya kalkanların cüretini gösteriyor. Bu fırsat onlara verilmemeliydi...