Durum ne? Gidişat nasıl?
Sık sorulan soru bu.
Kasıt, 'iç savaş'a durum tespiti, dengeler ve öngörüler.
Yanıtlayalım.
1. Hükümet 17 Aralık haftasında kuvvetli bir 'vurgun' yedi, ancak tedbirler ve karşı hamlelerle durumu kontrol altına aldı, cemaati püskürttü ve devlet içinde temizlik hamlelerine başladı. Çatışmada ibre açık bir şekilde hükümetten yana döndü. Ve çatışmanın fırtınası azalmaya başladı.
2. Buna karşın başka bir fırtına, otoriterleşme fırtınası çıktı. Hükümetin aldığı tedbirler hukuk sınırlarını zorladıkça demokrasi yara aldı. Örneğin adli kolluğun soruşturma yapması fiilen yürütmenin, vali ve emniyet müdürlerinin iznine bağlı hale geldi. Siyasi iktidarın kutuplaştırıcı sert ihanetvari kelimelerle örülü 'savaş söylemi' başka bir otoriterleşme hali olarak karşımıza çıktı.
3. Çatışan taraflar da yara aldı. Cemaat bir siyasi güç olarak açığa çıktı ve itibar kaybetti. Hükümet ise şaibelerle ve anti-demokratik eğilimlerle kuşatıldı. Bu durum hükümetin bir süredir yaşadığı 'iniş süreci'ni hızlandırdı ve keskinleştirdi.
Bilanço bu.
Kriz görece olarak kontrol altında ama hasar büyük...
Peki kim nerede duruyor ve ne bekliyor?
Hükümet açısından tek hedef seçimler. Bu istikamette iki meselesi var, siyasi iktidarın.
İlki seçimlere doğru muhtemel yeni bir vurgunun önünü almak. Bu çerçevede sert 'düzenleyici' hamlelerine, yargı alanını 'denetim' altında tutma girişimine devam ediyor ve bunu yukarıda altını çizdiğimiz 'seferberlik' ve 'savaş' diliyle doğruluyor.
İkincisi seçimlerden önemli bir oy oranıyla galip çıkmak, İstanbul ve Ankara'da kayba uğramamak, bu çerçevede toplumsal meşruiyeti tazelemek. Tayyip Erdoğan'ın kullandığı dil, ipleri gergin tutması, darbe, baskın, lobi vurguları temel olarak bu hedefe yönelik. Başbakan bugüne kadar hep kullandığı ve sonunda hep kazandığı bir yöntemle yol almaya çalışıyor. Demokrasinin örselenmesi ve otoriterleşme eleştirilerine tüm kapıları, en azından seçimlere kadar kapamış görünüyor.
'Cemaat'in (varsa bilemeyeceğimiz yeni ve gizli eylem hazırlıkları dışında) hedefi de farklı değil: Seçimler. Hükümetin yüzde 40'ların altını görmesi beklentisi ve umudu. Nitekim bu istikamette yönlendirici kamuoyu araştırmaları cemaat gazetelerini süslüyor ve analizler bu çerçevede yapılıyor. Cemaatin bunu yaparken kullandığı dil, iktidarı yıpratmak, yolsuzluklarla iç içe bir görüntüde resmetmek, AK Parti'ye muhalefeti beslemek ve bundan beslenmek. Özellikle 'savunma halinde' demokrasi kavramının arkasına saklanmak, örneğin elinde tuttuğu devlet gücünü, yargı bağımsızlığı ilkesinin arkasına gizleyerek muhafazaya çalışmak...
'Kürtler', daha doğrusu 'Kürt siyasi hareketi' bu dönemin önemli ve dikkat çekici aktörlerinden birisi. Zira bu hareket gerek cemaate yönelik geleneksel tavrı ve mesafesi, gerek çözüm sürecinde AK Parti'den beklentisi, istikrara verdiği önem itibariyle, siyasi iktidarın arkasında en kuvvetli destek. Bu destek Kürt hareketini siyasi arenada farklı bir şekilde görünür olmaya ve siyasi alana daha kuvvetli bir şekilde girmeye itiyor.
'Asker', kanımızca bu kaos ve çatışma döneminin siyasi iktidara temkinli, cemaate ise hasım olan gözlemcisi. Beklentisi Askeri Casusluk, Balyoz gibi davalarda geri dönüş, temizlik ve tazelenme. Dikkati ise muhtemelen 'devlet içi kriz'e yoğunlamış durumda.
CHP ve MHP, bu sürecin edilgin oyuncuları. Her iki siyasi parti de yaşanan kaosu, bir beslenme aracı olarak görüyor. Siyasi alana yönelik tehditleri değil, AK Parti'nin yıpranmasını öne alıyor ve buradan beslenmeye çalışıyor.
Dağınık liberal ve bazı sol kesimler...
Ortak noktaları AK Parti hükümetinin otoriter olarak tanımladıkları son eğilimlerine yönelik tavır ve muhalefet. Bir kısmı bu çerçevede AK Parti karşıtı girişim ve hareketlere destek veriyor, bir diğer kısmı dolaylı ya da doğrudan bir yolla cemaat dili ve duruşuyla temas ediyor, bir başka kısmı ise daha bağımsız ve çatışmaya mesafeli tavır alma peşinde koşuyor.
Ortak işlevleri ise, AK Parti'nin ulusal ve uluslararası yeni imajının oluşmasında etkin bir rol oynamak.
Denklem şimdilik bu.
Bir tarafta AK Parti, Kürtler, asker var.
Öte tarafta cemaat, liberal kesim ve parlamenter muhalalefet...
Kartlar bir süre sonra yeniden karılacak, buna hiç şüphe yok.
Şüphe olmayan başka bir husus ise Türkiye demokrasisinin pek çok aktörüyle zemin kaybetmeye başlamasıdır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.