Yeni Türkiye’nin, ‘yeni resmi tarih tezi’, uzunca bir süredir ve bu arada güncel meselelere uyarlanarak yazılıyor. Tüm tarih yazımı tartışmaya açık yorumlar çerçevesinde şekillenir, ancak resmi tarih tezleri, doğrudan idelojik yorumlar etrafında şekillenir. ‘Yeni tarih yazımı’, seksenli yıllardan sonra, geçmişi eskilere giden sağ-muhafazakâr popüler tarih ile sol-liberal Kemalizm eleştirilerinin buluşması ile yol aldı, nihayetinde yeni rejim inşası etrafında iyiden iyiye ideolojik bir ak-kara çizelgesine dönüştü. Şimdilerde, güncel politik ihtiyaçlara cevap verebilecek hazır bir format haline geldi.
HDP’ye suçlama
Sağ siyasetin, Kürt meselesine ilişkin açılımı Kürt- Türk Sünni İslam kardeşliğinin vurgulanmasından ibaretti, ‘barış süreci’ söylemi de büyük ölçüde bu kalıba döküldü. Bu söyleme göre, Kürtler ve Türkler arasında İslam kardeşliği seküler ulus devlet siyaseti dolayısı ile bozulmuştu, seküler ulus projesi Kürtleri dışlarken, muhafazakârların böyle bir sorunu yoktu. Şimdilerde, HDP karşıtı hava yine aynı söylemi zorluyor; HDP’yi ‘Kürt Kemalizmi’ni temsil etmekle, ‘Kürtleri gerçek İslami kimliklerinden koparan büyük oyunun bir parçası’ olarak resmetmeye çalışıyor.
Oysa, şimdi Kemalistleri Kürt kimliğini inkâr ile itham eden sağ-muhafazakâr siyasetin, çok yakın zamana kadar Kürt kimliğinden bahsetmek gibi bir derdi olmadığı gibi, münhasıran İslamcılık da fazlasıyla milliyetçi- Türkçü idi. Şimdilerde mesafeli olmaya özen gösterdikleri, ‘Kürtlerin dağ Türkü olduğu tezi’ bu çevrelerin fazlasıyla benimsedikleri bir tezdi. Daha önce de yazmıştım, yine hatırlatmış olayım; bugünkü İslamcı kadroların eski adresi Milli Türk Talebe Birliği’nin 1969’da yayımladığı ‘İşte Doğu Anadolu’ başlıklı kitapçıktan bazı bölümler aktarayım. Kitapçık şöyle başlıyor: “1200 yılından beri devam eden Türk Devletinin son bağımsız kalesi olan Cumhuriyetimizin doğusunda hainane maksatla milli bütünlüğümüzü parçalamaya yönelmişlerdir. Doğu’da, Oğuz boylarının bir parçası olan halklarımızı Kürt göstererek, bunları aşırı solun (Komünizmin) amaçları ile birleştirmeye çalışmaktadırlar.” Sonuç bölümünde ise; “Artık kesinlikle isbat edilmiştir ki, Türkiye’de Kürt denilebilecek bir unsur yoktur. Kendilerini ‘Kürt’ diye ayrı bir ırk zannedenlerin, Türk asıllı Oğuz boylarından biri olduğunu iyice bilmeleri gerekir. Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür”.
‘Ya korkmazlarsa’
Malum, sağ muhafazakârlar ulus devlet projesininin sadece laiklik özelliğinden şikâyetçiydiler, asimilasyonist politikalar ve genelde Türk milliyetçiliği konusunda bir sorunları yoktu, tam tersine sağ-Türk milliyetçiliği Türklük konusunda Cumhuriyet ideolojisinin bir adım ötesine gidip, Türklük ve İslamı ayrılmaz bir bütün olarak tanımlamıştır. Sağ-muhafazakâr/ İslamcı kalemler, bu çevrenin çok itibar ettiği Kazım Karabekir’in Kürt isyanları ve Kürt meselesi konusunda neler dediğini bir açıp okusalar iyi olacak. Mesela, Karabekir, 1923’te ‘Erkân-ı Harbiye Umumi Riyaseti’ne hitaben; Kürtlerin askere alınmasına bakın hangi gerekçe ile karşı çıkıyor: “Askere geldiklerini ve iyi terbiye aldıklarını farz edelim. Siyaseten bize aleyhtar oldukça bu talim ve terbiye aleyhimize olacaktır. Çünkü her hangi bir hal karşısında Türk askerinden ve bilhassa top ve makineli, tayyare tesirlerinden korkan Kürtler, talim ve terbiye aldıktan sonra bunlardan korkmayacak… Kürtleri askere almak demek, düşmanlarımıza propagandanızı daha kolay yapın demektir.” (Kazım Karabekir, Kürt Meselesi, Emre Yayınları, 1995, 47)
Hesaplaşma şart
Gerek Kürt meselesi, gerek Ermeni meselesinde, gerek geçmişe dair sorunlu pek çok alanda, geçmişimizle hasaplaşmak zorundayız. Ama bunu hep birlikte yapmak durumundayız. Oysa ‘Yeni Türkiye’nin resmi tarihçileri ve teorisyenleri, geçmişe dair tüm konuları Kemalizm ile izah edip, işin içinden sıyrılma gayreti içindeler. El çabukluğu marifeti ile yazılmaya girişilen yeni resmi tarih, yeni bir otoriter düzen inşasının temelini teşkil ediyor, daha da edecek. İktidar ekibi bir yana, düne kadar aklı başında bildiğimiz pek çok tarihçi de bu değirmene su taşımakla meşgul. Unutmasınlar, geçmişle iktidarın işine gelecek şekilde seçici bir yüzleşme, gözden kaçması mümkün olmayan bir kapıkulluğudur.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.