Dün Yeni Özgür Politika gazetesinde, Fırat Aydınkaya imzalı tuhaf bir yazı yayınlandı.
Daha tuhafı, sosyal medyada bu ismin PKK’nin önemli isimlerinden Ali Haydar Kaytan olduğu söylendi. Öncelikle bu konu açıklığa kavuşurssa çok memnun olacağım.
Usul usul karalama
Yazarının adının gerçek olup olmadığını bile bilmediğim bir yazıya neden hemen cevap yazma ihtiyacı duyduğumu da söyleyeyim: yerel seçimlerde HDP’ye oy vermeyeceğimi yazdığımdan beri, benimle ilgili bir karalama kampanyası usul usul işliyor. Daha önce Özgür Gündem, şimdi de Yeni Özgür Politika gibi Kürt siyasal hareketinin yayın organlarında bu havada dokundurmalar çıkıyor.
O nedenle bu yazıyı, kişisel bir görüşün ötesinde belli bir yaklaşıma cevap verme vesilesi yapmak istiyorum. Gerekirse HDP’ye oy verme meselesine de dönebiliriz, ama bunu şimdi yapmak istemiyorum; kimseye de bu konuyu deşmeyi tavsiye etmem.
Tuhaf demem sebepsiz değil
Şimdi gelelim şu tuhaf yazıya. Tuhaf diyorum, sebepsiz değil.
Öncelikle bu zat, beni ‘Kürt hareketini yakından tanımak isteyenlerden biri’ olarak tanımlamış.
Bu ne manaya geliyor pek anlamadım. Bu ülkede yaşayan ve Kürt meselesini önemseyen herkes Kürt hareketini tanımak, anlamak, öğrenmek ister, ama ben bu işin pek yenisi sayılmam.
İkincisi, bu zat, Kürt siyasi hareketi konusundaki bazı eleştirel yaklaşımlarımı ‘çentik atmak’ gibi anlayamadığım bir tarifle hatırlatıp oradan birdenbire barış sürecine dair bazı yorumlarıma hızlı geçiş yaparak beni yaklaşımları benden farklı isimlerle birlikte andıktan sonra kendince bir eleştiriye girişmiş.
Hiçbirimiz eleştirilmez değiliz, yeter ki bu eleştiriler anlamlı ve isabetli olsun, bu şekilde tartışalım, anlaşalım veya anlaşamayalım, sorun değil.
Kendimi tanıtayım
Bu şahıs, sanırım, beni pek tanımıyor. Olabilir, tanıtayım…
Öncelikle, Kürt siyasal hareketine eleştirel yaklaşımıma dair, daha sonra kendim de değerlendirme yaptım, farz etsin ki yapmadım.Ben işi orada bırakmış ve sonra birdenbire Kürt hareketini ‘yakından tanımaya’ girişmiş değilim. Uzunca bir süredir bu konuda değerlendirme yapmaya, kendimce tutum sergilemeye çalışan biriyim.
2005’te dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ile Kürt meselesi üzerine görüşme talebinde bulunan ve bu görüşmeye katılan grubun içinde vardım (o gruba Erdoğan’ın talebiyle giren dört kişiden biri de değilim, bu girişimde bulunanlardan biriyim).
Özellikle, o tarihlerden itibaren, Kürt siyasetçilerle görüşmeye, tartışmaya çalıştım. DTP’nin kapatılması üzerine dayanışma için bir grup arkadaşla Meclis’e gidip grupta konuşma yaptım. Herkesin birlikte görünmekten bucak bucak kaçtığı insanlarla görüşmekten hiç kaçınmadım.
Pısıp oturmadım
Daha da açık tutum takınmam 2010 yılı içinde ve özellikle Özerklik Çalıştayı vesilesiyle oldu. O zaman iktidarın hedefinde olan bu çalıştaydan sonra hakkımızda söylenmedik kalmadı. Bu eleştiriler karşısında pısıp oturmadım, tam tersine daha da net tavır sergileme ihtiyacı duydum.
Erdoğan’ın 2011 seçimleri öncesi Konya mitinginde beni binlerce insana yuhalatmasının nedeni de bu konuda takındığım tavırdı. Ardından önce televizyon programıma, sonra köşe yazılarıma son verildi. Dahası, televizyon programlarına konuk olmam bile ‘tehlikeli’ hale geldi ve o gün bugündür IMC televizyonu dışında hiçbir yerde yorum yap(a)mıyorum.
Vicdan, hakkaniyet ve gerçekler adına
Bunları, ‘Bakın neler yaptım, maliyeti ne oldu diye yazmıyorum.’ Öyle biri olsam bugüne kadar öyle davranırdım, benim bu tür ‘fatura kesiciliği’ veya ‘mağdurelik’le işim olmaz. Bunu herkes bilir.
Tüm bunları, vicdanımın gereği, hakkaniyet duygum ve nihayet Kürt meselesinin çözümü için bazı gerçekleri açıkça konuşmamız gerektiğine inandığım için yaptım. Açık konuştum. Mesela, ‘PKK terör örgütü değildir’ diye imza toplayalım dedim, beş kişi bulamadım. Tek başıma söyledim ve ağır bir linç kampanyasına maruz kaldım.
Dahası, hakkımda (çok şükür barış süreci dolayısıyla takipsizlik kararı verilen) ‘yasa dışı hareketlere katılmak’, ‘terörü övmek’ ve nihayet ‘KCK/KONGRA-GEL üyesi olmak’ suçlamalarıyla üç dava açıldı.
Kimse tüm bunlar olmamış gibi davranamaz
Tüm bunları, Kürtler beni sevsin veya Kürt siyasi hareketi bana itibar etsin diye yapmadım. Doğru olduğuna inandığım için yaptım. Aynı yolda yürümeye devam edeceğimden kimsenin kuşkusu olmasın.
Bu konuda ne takdir bekliyorum, ne iltifat. Ama hiç kimse tüm bunlar olmamış gibi davranamaz.
Eleştirmek başka, karalamak başka
Barış sürecine dair görüşlerime gelince… Bu süreç en çok benim gibi bu konuyu özgürce tartışmak isteyenleri rahatlattı; bundan gerek kendi adıma, gerekse çözüm adına son derece memnunum.
Ancak, bu durum, çözüme ilişkin Kürt siyasi hareketinin hoşuma gitmeyen söylem ve icraatını dile getirmekten imtina etmemi gerektirmiyor. Anlamlı bulurlar bulmazlar, beğenirler beğenmezler o ayrı mesele. Ama kafası atıp hakkaniyetsiz ve karalama mahiyetinde yazı yazmak başka mesele.
Öyle üst perdeden ders vermelere gelemem
Kürt hareketi değil, ‘Barış süreci AKP’nin rehinesi haline geldi’ dedim. Söz konusu yazıyı yazan şahıs, ‘Tersi geçerli’ diyor.
Kim kimi rehin aldı bilemem, ama bu meselenin karşılıklı rehin almayla kavranmasının da doğru bir yaklaşım olmadığını düşünmüyorum.
İşin burası da tartışılır, o da sorun değil. Ama öyle üst perdeden ders vermelere gelemem. İçinden Gramsci, Arent ve bazı süslü laflar geçen amatör siyaset teorisyenliği taslamalara alışığım. Dahası bunlar benim yabancısı olduğum konular değil, bu konularda kimseden ders almaya ihtiyacım yok.
En önemlisi hakkaniyet
Benim asıl önem verdiğim ‘hakkaniyet’ başta olmak üzere bazı önemli insani değerlerdir. Nitekim, Kürt siyasi hareketini önemsememde de, bu hareketin öne çıkardığı insani değerlerin rolü oldu.
Kürtler ve Türkler mi!
Son olarak, bu şahsın sözünü ettiği hareketin felsefesine hiç de uygun olmayan bir biçimde beni ‘Kürtlerin demokratik enstrümanları kullanma pratiklerine intibak etmekte zorlanan Türklerden’ biri olarak tanımlamasını çok yadırgadığımı belirtmek isterim. Ben, bu hareketin meseleye ‘Türkler’ ve ‘Kürtler’ diye bakmadığını sanıyordum…
Türk olmam beni tarif etmez ve bence Türk veya Kürt olmak siyasi manada kimseyi tarif etmez. Ne tüm Türkler, ne de tüm Kürtler aynı görüşlere sahip; olamaz da. Gramsci bu işe ne diyor bilemem ama benim siyaset anlayışım bu.
Korunmasızım diye susacak değilim
Diğer taraftan, ‘Kürtlerin demokratik enstrümanları kullanma pratiklerine intibak’ta zorlanmam söz konusu değil. Zira ben bu hareketin bir parçası değilim ve onun enstümanlarına intibak etmeye çalışmıyorum.
Bitirmeden bir şey daha söyleyeyim; sadece bu yazıyı yazan şahsa değil, ortaya söylüyorum: Kimse örgütlü bir hareketi ardına alarak veya aldığını sanarak beni baskılayacağını sanmasın. Ben bağımsız, bağlantısız ve o ölçüde korunmasız biriyim ama sanılmasın ki bu durum beni susturur.
Kişiliğimi ve geçmişimi bilen herkes bu iddiamın şahididir. (diken.com.tr)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.