Erdoğan'ın, hiçbir şeyi beklemeden, yeni 'Mutabakat Metni'nin yazılmasını sağlaması devletine ve milletine karşı ödevidir.
CHP, “Mutabakat Metni” başlıklı bir metin açıkladı. Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç bu değerli belgeyi siyaset hayatımıza kazandırdı da, bazı hususlar daha anlaşılır duruma geldi.
CHP “Taraflar”ı, “AKP-PKK Mutabakat Metni” olarak açıklamış. Oysa dağıtılan metnin başlarında tarafları tanımlamak üzere “Türkiye ve PKK temsilcileri” yazılmıştır.
Tarafların tanımı olarak, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti” yazılmamış olması, “PKK temsilcisi” yanına, hükümeti veya Ak Parti’yi hiç bağlamayacak “Türkiye” yazılması, görüşmecilerin titizliğinin işaretidir. Bu ayrıntı, metnin aceleyle yazılmayıp, profesyoneller tarafından dikkatlice hazırlandığını gösterir.
“İmzaladın – imzalamadım” tartışması, kimse kusura bakmasın, bu konu tartışılırken araya girecek önemde değildir!
“Mutabakat Metni”nin çok önemli maddeleri belgenin başına yazılmıştır. İlk iki maddede; “Taraflar” Kürt sorununun çözümü konusunda “kararlılıklarını korudukları” ve “kalıcı çözüme yönelik temasların sürdürülmesi ve yürütülecek çalışmaların anayasal ve yasal çerçevede sonuçlandırılmasının esas alınmasının gerekliliği konusunda varılan mutabakatları teyit ettikleri” yazılmıştır.
Bir kez daha yazmak istiyorum: 2011 yılı ilkbaharında iki taraf da, Kürt sorununun çözülmesinde kararlıdır ve “çalışmaların anayasa ve yasal çerçevede sonuçlandırılmasının esas alınmasını” da, Türkiye ile birlikte “PKK Tarafı” da kabul etmektedir.
Denilebilir ki, o zamandan bu yana, köprülerin altından çok sular aktı, gitti. Doğru çok kan aktı ve akıyor.
Maalesef, iki taraf da kan dökerek sonuca ulaşamayacağını tam ve açık biçimde anlayıncaya kadar böyle olaylar sürecek, sürüyor; “Kalıcı çözüm için” görüşmeye başlanamıyor, ya da başlanan görüşmeler sırasında, bir sözle veya taraflardan birinin veya ikisinin iradesizliği, ya da deneyim eksikliği sonucu masadan kalkılıp, silah başı yapılıyor.
Bir yıl önce de görüşülmeye başlanmış, hatta, “Taraflar, müzakereleri derinleştirmek ve gündemdeki konuları tartışmak üzere 2011 Haziran ayının ikinci yarısında bir araya gelmeyi” kararlaştırmışken, ne olduysa olmuş, ne yazık ki bu hale gelmişiz!
Mutabakat Metninin diğer maddelerinde “Türkiye tarafının, sunulan taslaklar konusunda görüşünü ve komisyonlar için isim önerilerini sunacağı, iki örgüt temsilcisinin Öcalan’ı ziyaretini ve komisyonların Öcalan’la ilişkilendirilmesini, siyasi operasyonlarda tutuklananların serbest bırakılmasını kabul ettiği yazılıdır. Kabul edildiği çeşitli kelimelerle yazılmış bu hususun, “sürecin yumuşatılması ve çözüm yönünde ilerlemesi için önemli bir adım” olacağı belirtilmektedir.
Mutabakat Metni, “tüm askeri, siyasi ve diplomatik operasyonların ve eylemleri” durdurmayı ve Haziran 2011 ikinci yarısında “bir araya gelmeyi” kararlaştırdıkları cümlesiyle son bulmaktadır.
Bu mutabakat metni, aradan bir yıldan fazla zaman geçmiş olmasına karşın, bence bugün için de çok değerlidir ve bundan sonra tarafların hazırlayacağı belgenin ilk cümleleri de bunlar olacaktır.
Bu “Mutabakatın” sürdürülememesi Sayın Erdoğan’ın hayatının talihsizliğidir; başka kelimeyle hayatının yanlışıdır!
Düşünelim ve karşılaştıralım: Neler kazanırdık? Veya devam edilseydi, kim, hakkı olmayan neyi ister ve neyi alırdı?
Bu metinle Erdoğan ancak iftihar edebilir, bu metinle Başbakan’ı suçlayanlar hatalıdır!
Sayın Erdoğan’ın hemen, hiçbir şeyi beklemeden, yeni “Mutabakat Metni”nin yazılmasını sağlaması devletine ve milletine karşı ödevidir.
CHP beğendiği ilk “Mutabakat Metni”nin içeriğini çok açık biçimde yazmalı ve açıklamalıdır. CHP Kürt meselesinin nasıl çözüleceğine inanıyor; önerdiği görüşmeye niçin gitmiyor; bir yere gitmeye de gerek yok, konuşacak ilk CHP’li ne istediğini yuvarlamadan, sağa sola çekmeden tane tane söylemelidir.
Yalnız CHP’nin değil, hepimizin, evet hepimizin görevi budur: Söyle, neyin nasıl yapılmasını istiyorsun!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.