• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 10 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 2 °C

Yeni ‘ekonomi-politik’

Murat Belge

Türkiye Cumhuriyeti’nin ancak 21. yüzyıla girildiğinde bir “kapitalist devlet”e kavuşmak imkânını bulduğunu yazıyordum dün. Bunun yolunu açan siyasî güç, AKP oldu. Bu, içinde bir paradoks taşıyan bir önerme, çünkü bu partinin önder kadroları arasında, pek çok pre-kapitalist öge barındıran bir ideolojinin egemen olduğu herhalde fazla tartışma götürmez.

Ancak Türkiye, bunca yıllık tarihinde, “post-kapitalist” denebilir herhangi bir ideoloji üretemediği için, bu duruma fazla şaşmamak gerek.

Yolu açan siyasî güç AKP’dir, dedik. AKP’nin oyu, son seçimde, yüzde 50’yi buldu. Bu oranda oy alan bir parti, toplumun bütün kesimlerinden yüksek oy alıyor demektir; ama bu, böyle bir partinin bir “sınıf aidiyeti” yoktur anlamına gelmez. Demokrasilerde her parti, bütün sınıflardan oy alabilir, alır da. Ama hepsinin de son kertede bir sınıf temeli vardır; programına sözcülük ettiği (ve başka sınıfların üyelerini geçerliliğine ikna ettiği) bir sınıf ya da “sınıf fonksiyonu” vardır. AKP’nin temeli, çeşitli adlarla andığımız, “aslan, kaplan” dediğimiz taşra burjuvazisi.

Dolayısıyla AKP iktidarı. “Laik-Müslüman” ideolojik kavgası dış görünümünün ardında, yalnız bu burjuvazi kesimi (ve programına ikna ettiği öteki toplumsal-sınıfsal-ideolojik kesimler) ile geleneksel bürokratik statüko arasındaki kıyasıya mücadele değil, aynı zamanda; gene aynı burjuva kesiminin geleneksel büyük burjuvaziye karşı verdiği mücadele de yatıyor. Bu, birincisi kadar “kıyasıya” değil, çünkü sonuçta, daha genel düzeyde, bütün burjuvazinin, ekonomideki egemenliği ile orantılı bir şekilde siyasette de pay sahibi olma talebi sözkonusu. Özellikle de 1982 Anayasası, bunun gerektirdiği kurumları yaratmamış, tersine engellemiş. Bu, dediğim gibi “genel” bir talep. Ama bir de daha “konjonktürel”, özel bir durum var: Türkiye’nin AB’ye katılması. Bu da, Türkiye’deki burjuvazinin üzerinde en geniş ittifak yelpazesini kurabildiği bir hedef. Geleneksel burjuvazinin özellikle iç pazara üretim yapan kesimleri başlangıçta AB projesinden pek de hoşnut değildi, ama zamanla onlar da kendilerini uyarladılar ve muhalefetleri yumuşadı.

Yolu açan siyasî güç. AKP, kendi ideolojik formasyonunda, bir kere “anti-kapitalist” değil. Ancak, genel kapitalizmin (yani Türkiye genel kapitalizminin) içinde taşralı burjuvaziye çok daha yakın. Zaten onun siyasî uzantısı olduğu dahi söylenebilir.

Bu işe birçok bakımdan muhafazakâr bir sınıf. Bunu, kadınlara peçe takacakları ya da oruç tutmayanı kırbaçlayacakları anlamında söylemiyorum (bunları da isteyen bir azınlık mutlaka vardır, ama bugün son derece marjinaldir): çok daha önemli konularda, örneğin “işçi hakları”, “sendikalaşma” vb. konularda bu muhafazakârlık ortaya çıkacaktır. Askerî sultaya karşı mücadele sözkonusu olduğunda solun da bunu yürütmeye hazır kesimiyle birlikte davranmaktan kaçınmazlar. Ama “sosyal devlet” gibi konular ortaya atıldığında frene basarlar. Müslüman hayırseverliği onlar için yeterlidir ve arada “devlet otoritesi” görmek istemezler. Bu toplumun en yaygın ideolojisi olduğu için Türkçede bir adı bile olmayan “korporatizm” onları da içine alır (Kemalist bürokrasi, Ülkücü çizgi ve bir kesim solla birlikte). Korporatizm içinde gül gibi geçinip gitmek varken, sendika falan gibi işgüzar kurumlarla uğraşmak istemezler. Dinimizin çok güzel bir “zekât” kurumu varken devletin ayrıntılı vergi sistemleri geliştirmesinden hoşlanmazlar.

Türkiye’nin bütününün nerelerde olduğuna bakınca, kapitalizminin de buralarda olması çok şaşırtıcı değil.

Ama bunlar aşılmaz engeller de değil. Hele Avrupa hedefi gibi (şu anda öncelikle Avrupa tarafından engellenen) “havuçlar” etkili olduğunda.

Asıl sorun, Türkiye’nin kapitalist ideolojisinin bu gibi anakronik ögeler içermesi değil. Kaldı ki, bunlar Amerika’nın neo-con zihniyetinde de “yabancı madde” sayılmaz –“Anadolu Kalvenizmi” boş bir laf değil. Asıl sorun, bu toplumda sosyalizmin de “pre-kapitalist” olması; dolayısıyla da, her düzeyde demokratikleşme için ana mücadeleyi vermesi gereken siyasî hareketin olamaması.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89