(‘Deprem Dede’ benzeri bir ‘Grip Abla’ya dönüşmek üzereyken bu ‘bağlamdan’ derhal dışarı zıplayıp, kısa bir süreliğine ‘metalaştırdığım’ domuz gribime ‘elveda’ diyor, yazılara geri dönüyorum. İlgisini, sevgisini, endişesini eksik etmeyen herkese teşekkürler...)
Bir büyük bellek ironisi olmalı bu. Lech Walesa, Berlin Duvarı’nın yıkılışının yıldönümünde domino taşları biçiminde sıralanmış duvar parçalarını deviriyor. Peki bir tek benim mi aklıma geliyor Henry Kissinger ve ‘Domino Teorisi’?
Amerikan dış politikasının antikomünist ihtiraslarına dayanak olan ‘Domino Teorisi’ (Eğer bir ülke komünist rejimin etkisi altına girerse çevreleyen ülkeler de bundan etkilenecektir. Dolayısıyla yılanın başı küçükken ezilmelidir! Vietnam’a ölüm!) yoksa bugün dünyanın geri kalanına yutturduğu ‘Başka bir dünya mümkün değildir’ yalanının zaferini mi kutluyor? 80’lerin sonunda, Doğu Avrupa ülkelerinde sadece daha insanca bir sosyalizm isteyen kitlelerin kolektif arzusu Batı dünyası tarafından ‘Kapitalizm aşkı’ olarak eksik tercüme edilip yamultulduğunda, sanırım işin buraya geleceğini kimse bilmiyordu. Nereye?
Kuşe yalvarış
Lech Walesa’yı iki yıl önce Paris Charles De Gaulle Havaalanı’nın VIP salonunda gördüm. Yüzü, bir derginin kapağındaydı. Bütün Avrupa elitine yalvarıyordu kuşe olarak:
“Ne olur Polonya’ya gelin ve para harcayın!”
Walesa liderliğinde sokağa dökülen Solidarnosc hareketinin umutlu insanları bunun için mi ayaklanmıştı? Onlara devrim vaat eden liderleri kapitalist dünyanın domino taşlarıyla oynasın diye mi? Hatırlayın, Polonya, Irak işgaline ilk resmi desteği veren, gayretkeş bir biçimde çocuklarını kirli bir ölüm için savaşa gönderen ülkeydi. Buraya gelineceğini biliyor muydu? Nereye?
‘Gerçek kapitalizm’ nerede?
‘İnsanlığın sonunu görebildiğimiz ama kapitalizmin sonunu göremediğimiz’ bir geleceksizlik duygusuna... Açlık, vahşet, adaletsizlik, eşitsizlik, vicdansızlık, kalpsizlik: ‘Bu, tek gerçekliktir. İnsanlığın daha iyisini becerebilmesi mümkün değil, öyleyse hayal etmek de faydasız’ noktasına... Sistem, ‘Gerçek kapitalizme ulaşamadık, o yüzden işler yolunda değil’ yalanıyla her seferinde daha acımasızlaşırken insanlık vicdanının ‘minder dışından’ sadece mızıldanması noktasına.
Filistin ‘kumsalı’
Peki yeni duvar nerede? Filistin’de, Filistin’in çalınmış topraklarında mı? Belki. Evet, kuşkusuz duvarlardan biri orada ve Bileyn köyünde insanlar birkaç gün önce o utanç duvarından bir paneli yerinden oynatmayı başardılar. Ayak izleri rahat izlenebilsin diye iki yanı da kumla kaplı duvarın ‘kumsalında’ bir ayak izi bıraktılar! Ama esas duvar burada.
Pencerenizden göreceksiniz. Başınızı çıkarın, mutlaka bir tanesi oradadır.
Yeni olan cam!
İnsanlar, artık zenginler ve yoksullar olarak ikiye ayrılmıyor. İnsanlık, zenginlik ve yoksulluk olarak ikiye yarılıyor! Dünya tarihinde hiç görülmemiş bir mesafe var aralarında. Bu mesafe coğrafi mesafeye tercüme edilemediği için duvarlar inşa ediliyor. Soluduğumuz havayı bile ikiye ayırıyorlar.
Düşünün, göremediğimiz, tutamadığımız havayı bile! Temiz havasını kendi içinde döndüren akıllı binalar, alışveriş merkezleri ve hatta medya plazalar var. İronik olan şu: Duvarlar camdan!
Zenginlerin tanrısı
Yeni ‘duvar’ bu. Neden? Çünkü vicdan rahatsızlığı artık insanoğlunun doğal bir parçası, alıştığı bir boyun ağrısı. Böyle olsun isteniyor. Kendini bu tarafa attığın için Allah’ına şükret! Cam duvarlar, artık bu vicdan rahatsızlığının sistem için bir tehlikesinin kalmadığının kanıtı gibi her yerde yükseliyor.
Eşitsizlik, bir doğa olayı ya da neoliberal Müslümanların yutturmaya çalıştığı üzere ‘Tanrı vergisi’ gibi algılandığı sürece de yükselecekler. Yeni duvarlar onlar ve onlar da günün birinde, her duvar gibi, domino taşları gibi yani, yıkılacaklar. Çünkü her duvar yıkılır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.