HAK ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) geçtiğimiz 4 Kasım günü 5. Olağan Kongresini yaptı ve bu kongrede iki dönemdir (4 yıl) Genel Başkanlık yapan arkadaşımız Bayram Bozyel’in görev süresi sona ererken ben Genel Başkanlığa seçildim. (HAK-PAR tüzüğüne göre Kongreler iki yılda bir yapılır ve bir kişi ancak peş peşe iki dönem başkanlık yapabilir.)
Şimdi hem medyada hem de diğer politik çevrelerde birçok kişi, benim başkan olmamla birlikte HAK-PAR’ın nasıl bir politika izleyeceğini merak ediyor. Daha başkanlığa adaylığımı açıkladığım andan başlayarak bu tür sorularla sık sık karşılaştım. Bu yazıyı da bu nedenle kaleme aldım.
HAK-PAR Kürt siyasi hareketinin bir parçası. 2000’li yılların başında bir seçenek olarak ortaya çıktı. Kürt halkının temel haklarını savunuyor; barışçı, demokrat ve değişimci. Programını benimseyen, Kürt halkının özgür olmasını ve Türkiye’nin çağdaş, ileri bir demokrasiye ulaşmasını isteyen herkese açık. Ben başkan olarak, özgürlük ve demokrasi yanlısı aydınlarımızı, yurtsever ve demokrat insanlarımızı HAK-PAR’ın saflarında toplamak için çaba göstereceğim. HAK-PAR’ın parti içi demokrasisini geliştirmek, kadınların, gençlerin Parti saflarında ve organlarda daha büyük oranda yer almaları için çaba göstereceğim.
Daha baştan şunu söyleyeyim ki bundan böyle de izleyeceğimiz politikalar HAK-PAR’ın programında yazılıdır. Kongrede yaptığım konuşmada da bu programda belirlenen politikanın anahatlarına değindim. Kürt sorununun çözümü, Alevi sorunu, kadın sorunu, işçi hakları, bir bütün olarak demokratik hak ve özgürlükler, bu amaçla yeni ve demokratik çağdaş bir anayasa için çalışma, çağdaş bir kentleşme ve çevrenin korunması, AB üyeliği için kararlı çabalar vb…
HAK-PAR Kürt siyasi hareketinin bir parçası ve Kürt sorununun çözümü programının eksenini oluşturuyor. Bu ülkede aydınlar ve sorumlu mevkideki politikacılar dahil, hemen herkesin ittifakla kabul ettiği gibi, Kürt sorunu ülkenin en büyük sorunu. Biz bu soruna adil bir çözüm istiyoruz. Bu eşitlik temelinde bir çözümdür; yani bu ülkede Türklerle birlikte ikinci büyük etnik grup olan Kürt halkının tüm temel hakları tanınmalıdır. Bize göre bu federatif biçimdir.
Üniter devlet anlayışı Kürt sorunu, hatta Alevi sorunu dahil, bir dizi sorunun nedenidir. Eğer bir ülke etnik yapı bakımından çok renkli ise oraya uygun düşen devlet ve yönetim biçimi ademi merkeziyetçiliktir. Bugüne kadar üniter devlet anlayışıyla her bakımdan tek tip bir toplum yaratılmaya çalışıldı, ülkenin değişik renkleri yok edilmek istendi. Kürt sorunu da işte bunun ürünüdür. Şimdi, yaşanan bunca acılı olaylardan, ödenen bedellerden sonra geçmişten ders çıkarıp yanlıştan dönmenin zamanıdır.
Kürt sorununa yönelik inkarcı anlayış son yıllarda bir ölçüde kırıldı. Artık Kürt halkının varlığı kabul ediliyor, sorun yaygın biçimde tartışılabiliyor. Uygulamada da TRT-Şeş’in ve bazı üniversitelerde Kürt dili bölümlerinin açılması gibi olumlu adımlar atıldı. Ama bunlar sorunun boyutlarına uygun adımlar olmaktan uzak. Böylesine perakende adımlarla bu devasa sorun çözülemez. Adil ve eşitlik temelinde bir çözüm için köklü adımlar gerekiyor. Dünyanın başka yerlerinde benzer sorunlar nasıl çözülmüşse Türkiye’de de Kürt sorunu öyle çözülebilir. Bunun için ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, sorumlu konumdaki politikacılara geniş ufuk ve cesaret gerekiyor.
Öte yandan biz, sorunun çözümüne yönelik iyi niyetli küçük adımları da şimdiye kadar destekledik. Bundan böyle de destekleriz. Bu tür adımlar ve öneriler ister iktidar, ister muhalefet partilerinden gelsin, tutumumuz budur. Hiçbir partiye karşı önyargılı değiliz. Ne yazık ki ülkemizde önyargılar, siyasal yarılma ve cepheleşmeler çok güçlü ve bu, ülkenin ve halklarımızın çıkarına olan ortak noktalarda uzlaşmayı, sorunlara çözüm bulmak için işbirliği etmeyi zorlaştırıyor. Ben kendi payıma, doğru bildiğim şeyleri kararlı biçimde savunsam da, bu tür kavgacı, uzlaşmaz bir politik anlayışı yanlış buluyorum.
Alevi sorunu da öteden beri ülkemizin önemli bir sorunudur. Alevi sorununun çözümü, aynı zamanda ülkenin gerçek anlamda laik olmasının da bir gereğidir. Kanımca Türkiye hiçbir dönemde laik olamadı. Çünkü laiklik devletin din alanına müdahale etmemesi, tüm inançlara eşit mesafede olması, hiçbir inanca baskı yapmaması veya imtiyaz tanımamasıdır. Oysa Aleviler İmparatorluk döneminde zaman zaman ağır baskılara uğradıkları gibi Cumhuriyet döneminde de Alevi inancı son yıllara kadar hep yasaktı. Şimdi de sorunlar bitmiş değil. Alevilerin yanı sıra Hıristiyanlara yapılan baskıları ve pek sözü edilmese de Kürt toplumunun bir parçası olan Êzdilere uygulanan ayrımcı politikaları unutmamalı.
Ama bizzat ülkenin Sünni Müslüman çoğunluğu da zaman zaman bu baskılardan payını almıştır. Başörtülü ve türbanlı kadınların tabi tutulduğu uygulamalar, eğitim ve kamu alanında süregelen engeller bunun örneği.
Biz HAK-PAR olarak gerçek bir laikliği savunuyoruz ve bu Türkiye’nin İslam ülkeleri bakımından örnek bir demokrasi olmasının koşullarından biridir.
Türkiye’nin barışa ve demokrasiye ulaşması en başta Kürt sorununu ve Alevi sorununu çözmesine bağlıdır. Bu iki sorunu bugüne kadar çağdaş anlamda ve uygarca yöntemlerle çözmeyi başaramadığımız için sorunlar büyüdü, gerilim ve çatışmalara yol açtı ve ülkenin demokratikleşmesinin ve gelişmesinin önünde bir prangaya dönüştü. Ülkemiz bu nedenle bir şiddet sarmalına girdi ve toplum kutuplaştı. Bu yüzden onyıllardır büyük acılar çektik, büyük bedeller ödedik.
Geldiğimiz durumda, bu çıkmazı aşmak ve sorunlarımızı uygarca çözüp ülkenin ayağındaki prangaları kaldırmak için şiddet ortamından bir an önce çıkmalıyız. Ülkemizde siyasetin normale dönmesi de buna bağlıdır. Bunun için ülkenin ve halkın yararını düşünen, sorumlu durumdaki tüm politikacılara ve aydınlara görev düşüyor.
İlk elde silahlar karşılık olarak susmalı ve hükümetin güven verici adımları ile birlikte PKK silahları tüm olarak bırakmalıdır. Biz HAK-PAR olarak Kürt halkının, haklı özgürlük ve eşitlik mücadelesini barışçı yöntemlerle yürütmesinden yanayız. Bunun için siyasetin yolları tümden açılmalıdır. Bu kapsamda, gelişmelere uygun olarak bir genel af da gündeme gelebilir ve gelmelidir.
Son 20-25 yıldan beri dünyamızda önemli değişimler yaşamaktayız. İki kutuplu dünya ve soğuk savaş dönemi sona erdi, globalleşme hız kazandı. Değişim dalgası kaçınılmaz olarak Ortadoğu ülkelerine, İslam dünyasına yansıdı. Bölgedeki hiçbir ülke, İran ve Suudi Arabistan dahil, bu değişimin dışında kalamaz. Değişimi görebilen yönetimler, liderler bunu yumuşak bir geçişle sağlamayı başarırlarsa o ülkeler bir yıkım yaşamadan değişime ve çağa uyum sağlarlar.
Türkiye de böylesi bir seçimle karşı karşıyadır. Bu ülkenin yöneticilerine düşen çağın ve değişimin nabzını tutmak, buna öncülük etmektir. Biz HAK-PAR olarak değişimci bir partiyiz. Ülkemizin hem Türkler, hem Kürtler için özgür, demokratik, her bakımdan gelişkin ve ileri ülke olmasından yanayız. Bunun için çaba göstereceğiz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.