Siyasette mesele "doğru hedefler"e, "doğru araçlar"la, özgürlük, eşitlik, adalet zemini üzerinden, ilerleyebilmektir...
Bu açıdan nasıl bir görüntü çiziyor AK Parti ve Türkiye?
AK Parti üç dönemdir iktidarda...
İlk döneminde, sivil ve demokrat düzen ile kuvvetli ekonomik yapı hedeflerine, siyasi irade ve cesaret gerektiren etkin yasal değişikliklerle, özgürlük, eşitlik, adalet zeminini adım adım genişleterek ilerledi.
İkinci döneminde ordu, yargı, üniversiteler gibi eski düzeni temsil eden kurumlarla büyük bir savaş yaşadı ve sivil alanı adım adım genişletti. Tüm iniş çıkışlara, adalet mekanizmasında kimi sapmalara rağmen zemin özünde kuvvetliydi.
Gelelim üçüncü döneme...
Üçüncü dönemin özü şudur:
AK Parti "saray"a tümüyle hakim olmuştur.
"Saray"a hakim olma, "eski düzen"in kırılması, hatta bir tür yıkılması anlamını taşımaktadır. Bu yıkılma süreci, 10 yılda temel hak ve özgürlükler alanının rölatif genişlemesi, devlet-toplum ilişkilerinin rölatif demokratikleşmesi ve devletin rölatif sivilleşmesi eşliğinde yaşanmıştır.
Ancak yeni dönemin asıl meselesi gelinen bu nokta değil, bir sonraki noktadır, yani "yeni düzen"in nasıl, hangi ilkeler ve hangi mutabakatlar üzerinden kurulacağı noktasıdır.
O zaman AK Parti'nin üçüncü dönemi değişim sürecinin kurumlaşması aşamasıdır. Değişim sürecinin kurumlaşmasını ise yeni bir anayasa hazırlanmasını, Kürt sorununu da kuşatacak toplumsal ve siyasal yeni mutabakatların ve bunlara ilişkin kodlar üretilmesini içermektedir.
Yeni dönem bir "kurma" dönemidir.
Bu açıdan önceki iki dönemden farklı gerekleri bulunmaktadır. Mutabakat, uzlaşı, siyasi talep-siyasi karar etkileşimine kapı açma, katılım çatısını yükseltme gibi daha derin demokratik bir iklimi icap ettirmektedir.
Tersten söylenecek olursa ilk iki dönemin dinamikleri üçüncü dönemi taşıyacak nitelikte değildir.
Yeni dönemde doğru hedeflere doğru araçlarla yol alabilmek için AK Parti'nin siyasi irade ve siyasi cesarete dayanan "tek taraflı hareket etme ve takdir ederek verme" üzerine "demokratik hal" ile "ataerkil tutum"u iç içe geçiren siyaseti, bu siyasetin yarattığı atmosfer yeterli değildir.
Bu iklime geçişin zorluğu ortadadır.
Ve Türkiye bugün bu zorluğu alabildiğine yaşıyor, tüm siyasi yalpalamalar bu çerçevede ortaya çıkıyor. Yeni dönemin icaplarına doğru bir sıçrama yapamıyor, yeni bir atmosfer üretemiyoruz...
Neden?
Sorumluluk tüm siyasi aktörleri kuşatıyor...
Kürt siyasi hareketi siyasi arenayı bir "çatışma sahası" olarak algılıyor.
Muhalefet "Ankara koridor ve kürsü siyaseti"nden sıyrılamıyor.
Bu noktada, "yüksek ve belirleyici özgül ağırlığı"yla "ön açma imkanları"yla asıl sorumluluğun AK Parti'ye ait olduğunu söylemek gerekir.
Ancak bu konuda AK Parti, bırakın ön açmayı, ön tıkayıcı bir rol oynamaktadır.
Nitekim seçimler sonrası ya da üçüncü dönem başı AK Parti'ye dair hakim görüntü şudur:
İktidar partisi güç ve güven açısından gelebileceği en üst noktaya gelmiş, başbakana şahsi bağlılığı tam yeni siyasi eliti üzerinden güçlü bir yönetim yapısı üretmiş, basından iş dünyasına etrafında dönen yeni bir düzen oluşturmuş, bunların doğal sonucu olarak sorunları ele alış açısından zaten sınırlı olan katılım ve etkileşim çıtasını iyice düşürmüş, eleştiriye tahammül eşiği düşmüştür...
Bunu üreten üç nedenden söz edebiliriz
1. "Saray"ı kontrol altında olduğu oranda AK Parti açısından demokrat olma ve demokrasi ihtiyacı doğal olarak azalmıştır...
2. AK Parti iç değişim sürecinde kendi doğal sınırlarına dayanmıştır...
3. Sığ siyaset piyasasında AK Parti'yi zorlayacak hiçbir siyasi durum, aktör ve tavır yoktur...
Türkiye'nin bugün gelip kilitlendiği nokta burasıdır...
Tüm bunlara rağmen, umudumu korumak istiyorum...
Tüm bunlara rağmen Tayyip Erdoğan'ın kendi sınırlarını aşması ve yeni bir Türkiye'ye yola çıkması mümkündür...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.