Dün bazı gelişmeler oldu; Taksim’de büyüyen olayın bir kazaya belâya uğramadan, medeni bir sonuca ulaşmasının imkânları doğdu.
İlgili herkes biliyordur ama bir kere daha söyleyeyim: bu olayın başından beri benim kesin yerim, Parkı ve ağaçlarını koruyanların bulunduğu yerdir. Hükümetin tavrını hoşgörülebilir, savunulabilir bir tavır olarak görmedim. Söylemiyle tırmandıran da oydu, tırmandırdıktan sonra gösterdiği tepkiyle neredeyse içinden çıkılmaz bir durum yaratan da.
Cemal Süreya’nın pek sevdiğim iki dizesini hatırlatayım (“Çapulcu” lafına karşılık):
Jandarma her zaman nesirde kalacaktır
Eşkıyalar silâhlarını çapraz astıkça türkülerine
Bu olayda polis fena halde sınıfta kaldı yalnız “nesirde” değil. Ama bunu da talimatları verenler düşünsün öncelikle.
Dün (Cuma) gece olduğunda hâlâ şunu söylüyordum: bu olay geldi bu noktaya dayandı; şimdi, bu noktaya vardıktan sonra medeni ve barışçıl bir anlaşma ortamına adım atılabilirse, Türkiye en olumlu anlamlarıyla yepyeni bir Türkiye olur.
Değindiğim o gelişmeler olmadan önce, Başbakan’ın daha Tunus’tayken kullandığı dille, memlekete dönüşündeki karşılanma havasıyla, o adımın atılabilmesi bir hayli zor görünüyordu. Atılamazsa nasıl bir sürece gireceğimiz sorusunun cevabı da bir hayli karanlıktı. Ama şimdi öyle bir adım atıldı ve arkasını getirme potansiyelinin de varolduğuna inanıyorum.
Bu olay üstüne daha çok yazacağız, konuşacağız. Analiz yapacağız.
Çünkü siyaset üstüne konuşurken hesaba katmadığımız, o çerçevede zaten varlığından uzun boylu haberdar olmadığımız bir toplumsal olgu, bu olayla birlikte ortaya çıktı. Ortaya çıkmakla kalmadı; olayın dinamosu oldu, varolan, egemen olmaya, olayı kendince bir yerlere kanalize etmeye çalışan çeşitli öznelere rağmen, olaya kendi rengini verdi. Üstelik, kanalize etmeye çalışan öteki öznelerin kendi iddialarına göre büyük bir “siyasî deneyim birikimi” vardı ve bu yeni zuhur etmiş kesimin bu anlamda hiçbir hazırlığı yoktu. Buna rağmen, olaya onların üslûbu damgasını vurdu. Bu, bir bakıma, “siyaset böyle yapılır”ın ilânıydı.
“Gençler”den söz ediyoruz tabii. “Gençlik” ve “olgunluk”, hemen hemen her zaman birbirinin karşıtı iki kavram olarak anlaşılır. Bu olayda biz hem genç, hem olgun binlerce insanın varlığını gözlemledik.
Hükümetin de, “çapulcu” söyleminden vazgeçmesi, olayın bu yeni ve birçokları için tamamen beklenmedik yanını görmesi, CHP’yle, Ergenekon’la vb. gölge boksu yapmaktan vazgeçmesi gerekiyordu. Bugün itibariyle durum, bu doğrultuda bir kavrayışın oluştuğunu işaret ediyor. Umarım böyle devam eder.
Hükümetin, Başbakan’ın belledikleri (bellemek zorunda bırakıldıkları için) “olağan şüphelileri” bu olayda yok muydu? Yüzbinlerce insanı seferber eden bir hareketlenme içinde herkes kendine bir yer bulur. Elbette onlar da vardı. Ama şimdi onların arasında toplumu anlamaya niyetli kişiler varsa, onlar da bu “yeni kitle”yi düşünüyor. Onların ne kadar uzağında olduklarına ve bir ortak dil tutturamadıklarına hayıflanıyor. Onlara “Bu işi siz yaptınız” demek, hiç hak etmedikleri bir iltifattır.
Şimdi, bu “yeni Türkiye”nin “hayır” dediğini görerek öğrendikten sonra, nelere “evet” dediğini de öğrenmek gerekiyor. Bu toplumun şimdiye kadar birbirine alabildiğine yabancılaşmış kesimlerinin birbirleriyle konuşmayı öğrenmeye başlaması gerekiyor. Bunun imkânları da var.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.