Çerçeve yasa tasarısının kimilerince küçümsenmesi şaşırtıcı değil.
Yasanın cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesine denk gelen zamanlaması başta CHP olmak üzere, AK Parti allerjisi yüksek kesimleri rahatsız etmiş durumda. Tasarıyı, Kürtlerin oylarını hedefleyen AK Parti'nin barış süreci üzerinden popülist bir hamlesi olarak değerlendiriyorlar.
Küçümsenmenin 'iç siyaset merkeli bozulmuş siyasi algı'yla da ilişkisi var.
Hükümetten gelecek olumlu adıma zihnî direnç ya da AK Parti'ye yönelik 'homojen yapı tasavvuru'yla AK Parti politikalarının 'heterojen gerçekliği'nin keşismemesinden kaynaklanan entelektüel bir endişe veya beklenti ile gidişat arasındaki çelişkinin yarattığı huzursuzluk diyelim…
Siyasi iktidarın kendisi için siyasi açıdan doğru bir zamanda adım atmasının adı bir tür 'siyaset'tir. Böyle adımlarda fayda beklerler, CHP gibi rakiplerini zora sokmak isterler. Ancak açıktır ki burada önemli olan hem siyasetçi hem toplum için atılan adımın kendisidir ve yol açacağı sonuçlardır.
Barış sürecini ve bu süreçteki ilerlemeleri AK Parti'ye yönelik tepkilerine kurban edenler aslında tarihi bir ânı ıskalıyorlar.
Önemli olan AK Parti değil, Kürt sorunudur.
AK Parti'nin bu sorunu çözmesi halinde sağlayacağı fayda elbette doğaldır ve engellenemez. Bu sorunun 'AK Parti fayda elde etmesin' refleksiyle ele alınması da hiç bir şekilde kabul edilemez.
Kaldı ki, AK Parti'nin muhtemel bir çözüm halinde elde edeceği fayda onu eleştirilen diğer konularda aklamayacaktır. Örneğin bir Roboski meselesinin üzerine fikren, siyaseten ve ahlâken hasır örtmek mümkün olmayacaktır.
Ne var ki, siyasî algı açısından ülkenin gerçeği böyle…
Siyaset ne denli parçalıysa, algı da o denli seçici…
Bir önce yaşanan cemaat kavgasında da aynı sorunla karşı karşıya kalınmıştı. AK Parti'ye, en hafif ifadesiyle, fayda ve destek olunmasın, diye cemaatin demokrasi alanında açtığı tahribattan tek kelimeyle bile söz etmeyen onlarca kanaat önderi vardı ortada.
Ülkenin gerçeğinin bir cephesini es geçen, her şeyi AK Parti ve siyasî iktidar sorumluluğuna indirgeyen bozuk algı…
Şimdi sadede gelelim…
Öcalan çerçeve yasayı tarihî adım olarak yorumlamış, hükûmet sözcüleri de aynı ifadeleri kullanıyorlar.
İşin esası budur.
Çerçeve yasa her şeyden önce Kürt sorununun çözümü istikametinde bir mutabakatı, Kürt tarafı, Öcalan arasındaki bir anlaşmayı ortaya koyuyor.
Mutabakat sadece sorunun çözülmesi arzusuna işaret eden bir iyi niyet ifadesinden ibaret değil. Çerçeve yasa 'görüşme' gereğine vurgu yaparak, karşı tarafın varlığını ilan ediyor. Görüşmeler sonucu ya da sürecin gerektirdiği anlarda hukukî, siyasî, ekonomik, kültürel adımlar atılacağını beyan ediyor.
Bunlar önemlidir.
Bu adımın, bu genel çerçevenin dili, vurguları, tanımları yeterli bulunmayabilir (bizce yeterli değildir), ancak varlığı ve hedefi konusunda açıklık hiç bir şekilde su götürmez. MİT-Öcalan görüşmeleri sürmektedir, ayrıca hükümet ve HDP heyeti arasında görüşmeler sürüyor. Bunlar üzerinden cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası bir yol haritasının ilan edilmesi bekleniyor.
Yasa bunları kuşatmakta, bu çerçeve de görüşmelerin derinleşmesi, görünür olması, farklı yapılarla ve kişilerle sürülebilmesinin önünü açmaktadır.
Ana dil, yerel yönetimler (özerklik ya da yetki arttırımı), örgüt üyelerinin entegrasyonu, vatandaşlık tanımı gibi kritik hususlar muhtemelen sohbahardan itibaren (umarız) gündeme gelecektir.
Bundan böyle Türkiye'nin demokratikleşmesini taşıyacak ana unsur Kürt meselesidir. Güney sınırlarındaki istikrar için en büyük koz yine aynı unsurdur.
AK Parti yakmayı becerebilir mi bilmiyoruz, demokratikleşme ve anayasal düzeyde yeniden yapılanmayla bölgeyi de kuşatacak kalıcı bir çözüm, ışığı ifade eder.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.