Yarınki Türkiye nasıl olacak? Aktüel tartışmaları bir kenara bırakıp bu soruya cevap aramak gerekiyor. Mustafa Çalık, Türkiye Günlüğü Dergisi’nin 2004 yılındaki sayısında ‘Yarınki Türkiye, yarınki Orta Doğu, yarınki Avrasya ve hatta kısmen yarınki dünya demektir’ şeklinde enfes bir cevap veriyor. ‘Kaos, kargaşa, kıskaç var ama umut da var. Her ne olursa olsun buraya inanıyor ve burası için hayal kuruyoruz’ diyen Çalık, ülkenin yaşadığı sıkıntıları yarınki Türkiye’nin doğum sancıları olarak görüyor.
Yarınki Türkiye, geçmişin makus talihini yenecek mi, yoksa ömür tüketen anlamsızlıklarla uğraşmaya devam mı edecek? Bunu zaman gösterecek. Ancak aynı sayıda Mahir Kaynak ‘Coğrafi olarak sınırda, sosyolojik olarak temas noktasında, tarihi ve kültürel olarak merkezde bulunan ülkemiz çözümün uygulama yeri olacaktır’ çarpıcı betimlemesiyle gelecek hakkında özgüvenli bir perspektif sunuyor.
‘Uç beyliğinden merkezi devlete’
İlber Ortaylı, ‘tarih sosyolojinin labortuvarıdır’ der. Her türlü engellemeye ve soruna rağmen Türkiye’nin geleceği, geçmişinde saklı. Beş bin yıllık bir devlet geleneğine yaslanan ve üçüncü Roma olarak nitelenen Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bölgesel güç olma yolunda ilerliyor.
Sorunlarımız yok mu, tabii ki var. Ancak gerçekçi olmak ve kendimize karşı insaflı tenkidler yapmak lazım. Cumhurbaşkanı Turgut Özal 1992-1993 eğitim öğretim yılının açılışında Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi’nde şunları söylüyor:
“1950 senesinde Teknik Üniversiteden mezun oldum. İstanbul-Ankara arasında demiryolu dışında başka bir yol yoktu. Bugünkü karayolu mevcut değildi. 1953 senesinde asfalt yol sadece Hatay’da vardı. Onu da Fransızlar yapmıştı. Bir şehirden diğerine toz içinde gidilirdi. Ülkede karayollarının yapılışı 1950 ile başlar.
1923-1950 yılları arasında ülkede üç baraj yapılmıştır. Aslında bugünkü ölçülerde barajda değillerdir. Biri Ankara Çubuk bendi, diğeri Porsuk çayı üzerine yapılan bir bend, diğer ise Niğde’de yapılan bir barajdır. On yıllık DP döneminde yapılan toplam baraj sayısı altıdır. 1992’de baraj sayısı yüzü geçmiştir.”
2014 yılı rakamlarına göre, halihazırda 203’ü büyük çaplı olmak üzere toplam 503 adet baraj vardır.
Türkiye ‘Augustus eşiği’ni aşabilir mi?
H. Münkler, ‘İmparatorluklar’ kitabında Roma’nın küresel bir güç haline gelmesini ‘Augustus eşiği’ denen stratejik eşiği geçip ‘siyasi-askeri-mali’ reformları yapmasına bağlar. Türkiye’nin de artık zaman kaybetmeden cumhuriyeti demokratikleştirmesi, devlet reformunu başarması ve kendi ‘Augustus Eşiğini’ aşması gerekiyor.
Türkiye, Roma’dan aldığı pragmatizm ve denge oyunuyla zaman zaman sorunlarını çözmeyi değil, yönetmeyi arzuluyor. Devlet aklı, ‘bekle gör staretjisiyle’ kendisi için en uygun zaman ve hamleyi arıyor. Mevcudu muhafazayı, maceracı arayışlara tercih ediyor. Ancak artık tarih ve coğrafya makas değiştirirken devlet aklı da dönüşüyor.
Yarınki Türkiye, bölgenin, Ortadoğu’nun ve Avrasya’nın geleceğini yeniden şekillendireceği için daha fazla demokrasiye ve entellektüel akla ihtiyaç duymaktadır. Tarih ve jeopolitik, demokratik dönüşümünü gerçekleştirdiği takdirde Türkiye’ye sonsuz ufuklar açıyor.
Yarınki Türkiye, daha güçlü, daha demokratik ve daha aydınlık bir Türkiye’dir!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.