PKK’nin kent merkezlerinde başlattığı hendek savaşının üzerinden aylar geçti.
Bu süreçte ilk darbeyi Varto yedi, ardından Silvan ve Derik üzerinden silindir gibi geçildi.
Kürt yurtseverliğinin en güçlü olduğu kentler paramparça edildi.
Üç aylık sokağa çıkma ve ablukanın ardından Silopi, Cizre ve Sur’da ortaya çıkan manzara ise korkunçtan da öte.
Bu üç ilçede yaşanan can kayıpları gerçek anlamda bir katliam düzeyinde. Cizre’de ortaya çıkan görüntüler insan kanını donduracak cinsten. Durumu yerinde görenler, Cizre’nin son halini ‘koca bir mezarlık’a benzetiyorlar. Her şey yakılıp yok edilmiş. Küllerin arasında kömürleşmiş kaburga, omurga ve kafatası parçalarına rastlanıyor. Yıkıntıların içinden fırlayan insan uzuvlarından söz ediliyor.
Son üç ayda Cizre’de hayatını kaybedenlerin sayısı o kadar artı ki, sorun artık ististatiksel bir konu gibi algılanıyor. Savaşın insani, ahlaki ve psikolojik boyutları bilinçli bir biçimde göz ardı edilerek sabah akşam ölenlerin çetelesi sunulmakla yetiniliyor.
Bu korkunç durumun toplum üzerindeki travmatik etkilerini tahmin etmek zor değil.
Halk yorgun, kırgın ve bezgin. Uğradığı derin şokun şaşkınlığı içinde.
Cizre halkı, yaşadıkları büyük darbenin etkisiyle kaybettiklerinin arkasından şimdi ağıt yakıyor.
Yakında Sur’da da benzer bir katliamın yaşanacağına ilişkin meşum duyumlar ortalıkta dolaşıyor. Bu sadece duyumlarla ilgili de değil, gidişat böylesi bir katliamın ayak seslerinin adım adım yaklaştığı yönünde. Eğer PKK veya devletten biri, ya da her ikisi sürdürdükleri inatlaşmayı terk etmezlerse, Cizre benzeri ürkütücü bir katliam Sur’da kaçınılmaz gibi görünüyor.
Nusaybin, İdil ve Yüksekova da benzer bir girdaba hızla çekiliyor.
Peki neden?
Bunca ölüm, yıkım ve acıya değer herhangi bir amaç ve dava var mı ortada?
Tersine, hendek siyasetinin nereye varacağına ilişkin tek bir açıklama yok.
Üzerinde siyaset inşa edilen tek şey savaşın ayları alan süresi ve ölümü göze alan gençlerin artarak kabaran sayısı.
Bu durum çekirdek PKK’de belli bir kenetlenmeye yol açabilir, onun belli bir militan kadro devşirmesine yol açabilir. PKK, söz konusu hendek savaşıyla kendince yeni bir mücadele geleneği oluşturarak siyasetten bundan bir süre için beslenebilir. Hendek siyaseti, ayrıca PKK’ye hareket olarak bir kez daha gücünü gösterme fırsatı vermiş olabilir.
Oysa bütün bunlar için PKK’nin böylesi ölümcül bir yönteme başvurmasına gerek yoktu. PKK’nin Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için yeterli bir potansiyele sahip olduğu herkesçe kabul görüyor.
PKK’ye sağladığı görece getiriye karşın, hendek savaşının Kürt halkının özgürlük mücadelesine, genel olarak da Kürt davasına onarılması güç zararlar verdiği ortada. Söz konusu savaşın, yol açtığı dramatik can kayıplarının yanı sıra, Kürt hareketinin toplumsal tabanında ve sosyolojik temelinde büyük bir kırılmaya yol açtığı bir gerçek.
Şurası çok açık, Kürt halkı hendek siyasetini onaylamıyor, bunun için de arkasında durmuyor. Aksine bu yıkıcı savaşa açık bir biçimde karşı çıkıyor. Karşı çıktığını savaş bölgelerini boşaltarak gösteriyor. PKK ve HDP’den aylardır süre gelen “başkaldırın, yürüyün” çağrılarına cevap vermiyor ve bu yöndeki eylemlere katılmıyor.
Hâlbuki aynı kitle döne kadar PKK çizgisindeki partileri desteklemiş, 7 Haziran seçimlerinde de yüzde doksan dolayında HDP’ye oy vermişti. Şimdi aynı kitle PKK’nin hendek siyasetine karşı çıkıyor, HDP’nin eylem çağrılarına her keresinde mesafeli durmayı tercih ediyor.
Göstergeler, hendek siyasetinin PKK’ye dar anlamda yarar sağlasa da, son tahlilde Kürt hareketinin toplumsal desteğini zayıflattığını gösteriyor. İzlenen bu yanlış yöntem, devlete kendi gündemini hayata geçirmesi için inanılmaz fırsatlar sunuyor.
Bütün bu tablo içinde traji-komik olanı ise PKK adına Duran Kalkan’ın “Devletten bu düzeyde bir saldırı beklemiyorduk” tarzındaki pişkin açıklaması oldu. Bu, Kürt halkı adına acınası bir durum aslında. Kürtlerin kaderinin kimlere kaldığının tipik bir örneği…
Öte yandan, söz konusu çatışma ve kaos hali -ne denli vahşi ve acımasız olursa olsun- askeri yöntem ve operasyonlarla çözülecek şey değil. PKK aksini yapmadıkça, yani mevcut yanlış çizgisinden vaz geçmedikçe, Kürtler ve Türklerin bu şiddet batağındaki çırpınışı daha uzun bir süre devam edebilir.
Mevcut durumu sonlandırmanın esas olarak Kürt sorununun köklü, adil ve eşitlikçi çözümünden geçtiği çokça söylendi. Kürt halkının bu yöndeki haklı ve meşru mücadelesi elbette devam edecek.
Kısa vadede bu kanlı girdaptan çıkış için tek seçenek ise; PKK’nin -devletin atacağı adımlardan bağımsız olarak- hendek savaşına son vermesi, silahlı mücadeleyi tümüyle terk etmesinden geçiyor.
Böyle bir adım legal demokratik meşru zemindeki Kürt hareketinin elini güçlendirecek, içerden ve dışardan Kürt hareketine olan desteği artıracaktır. En nemlisi devlet tarafından gelecek her türlü şiddet ve kirli politikaları boşa çıkartacaktır.
Yanlıştan dönmek hem erdem hem siyasetin doğasının gereğidir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.