PKK realitesi ve devlet ilişkisinde gerçeği görmemizi engelleyen ya da zayıflatan yanıltıcı üç argümanın olduğunu düşünüyorum. Birincisi üstünde geçen yazımda durmuştum.
Şiddet olgusuna yaklaşım tarzı.
Daha 1985’lerde bazı Kürt örgütleri de içinde “PKK terör örgütüdür” tanımlaması yapanlar vardı, buna karşı çıkarak, “Terör eylemleri yapmakla birlikte PKK silahlı mücadele stratejisi izleyen bir Kürt örgütüdür” tanımını ileri sürmüştüm. O tarihlerde PKK bir avuç aydından ibaretti fakat örneğin Baader-Meinhof gibi bir terör çetesi de değildi. Buna rağmen silahlı mücadeleyi doğru görmediğimiz ve sol içi şiddet uyguladığı için PKK ile ilişkiyi reddetmiştik. Bugün de geçmiş bu tutumumuzu doğru görüyorum.
PKK ile ilgili bu tanımım bugün de kendi açımdan geçerli. Bugün de silahlı mücadeleye ve şiddete şiddetle karşıyım ama PKK’yi aynen dünkü gibi “terör örgütü” olarak görmüyorum. Dahası bugünün PKK’si dünkü gibi bir avuç aydın hareketinden ibaret bir örgüt de değil. Kürt halkının önemli bir bölümünün desteklediği bir hareket. O nedenle sosyolojik bir gerçekten söz ediyoruz. Böyle görmek PKK’nin şiddetine, özellikle sivillere yönelik eylemlerine göz yummak anlamına gelmez. Bu eylemler açıkça cinayettir.
Günahkâr Stalin!
İkinci yanıltıcı argüman solculuk üzerinden yapılan eleştirilerde yatıyor. PKK’nin şiddet yöntemlerine başvurması Stalinci sol bir örgüt olmasıyla açıklanıyor. PKK’yi eleştirmek için solu eleştirmek moda oldu. Ağzını açan önce sola ve solun tarihine giydiriyor sonra sözü PKK’ye getiriyor.
Bu argüman ne şiddeti açıklar ne de şiddete karşı sonuç alır. Yalnızca yutulması kolay bir hap oluyor. Solun, sosyalizmin, Sovyet deneyinin yanlışlarını Stalin ile açıklamak kolaycılığı gibi. Bugünün yanlışını Stalincilikle açıklamakla, dünün temel yanlışını Stalincilik olarak görmek arasında acaba metodoloji açısından çok mu fark var?
Önceki Kürt isyanları da Stalinci miydi? 1800’lerde isyan eden Bedirhan Bey de Stalinci solcu muydu?
Fidel Castro dağa çıktığında neydi? Bırakınız Stalinciliği solcu bile değildi.
Tersten de bir şey yapılıyor; Bir de PKK üzerinden sola vuruluyor. Sol adam olmaz demeye getiriliyor. Olur mu olmaz mı bilemem, çok kolay olmayacağı muhakkak, burada meselem bu değil, bunu göreceğiz; ama bu yaklaşım sola ve solun tarihine haksızlıktır. Örneklememe gerek bile yok. Yalnızca düşünülsün! Sırf Kürt vardır dediği için kimler hapislerde yattı, kaç sol parti kapatıldı? Tarihe karşı da adil olmak gerek. AKP’nin Kürt sorununda yaptığı açılımların önemini görmeyenlerden değilim, yazıyorum da ama bugün Kürt sorunu konuşulabiliyorsa bu yalnız AKP’nin yaptıklarıyla açıklanamaz. Hiç değilse İsmail Beşikçi’yi hatırlayın. Kaldı ki hâlâ her şey konuşulamıyor.
Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu gibi aydınlar hangi nedenle içerdeler? Solcu oldukları için mi?
Elinde silah otuz yıldır dağda mücadele eden, 30 binden fazla insanını yitirmiş bir hareketi Stalinci olduğu için eleştirmek komik bile oluyor. Ne bekliyordunuz ki? Diyarbakır Cezaevi cehenneminden Gandhiler mi çıkacaktı?
Böyle bir örgütte parti içi demokrasi aramak da aynı şey. Eline silah almasa bile illegal bir harekette demokrasi falan olmaz. Deneyle sabittir. Dolayısıyla bu tür eleştirilerin hiçbir reel karşılığı yok. Yapılmasın da demiyorum ayrıca ama bütün bunlar yalnızca sonuç, neden değil.
PKK’ye “silahı bırak siyaset yap” çağrısı en doğru ve haklı çağrıdır. Ahmet Altan da geçen günkü yazısında bu çağrıyı yinelemişti. Bunun koşullarını tartışmak bizi bir yerlere götürür. Fakat KCK operasyonlarıyla, rakam doğruysa eğer, iki bin kişinin tutuklu olduğu koşullarda bu çağrılarımız karşılık bulamaz. Veya açık açık “askerî operasyonlarla önce posanızı çıkaracağız, sonra da posanıza siyaset yapma hakkı vereceğiz” diyen iktidarın bu yeni siyasetiyle hiç olmaz. İşte bunun için KCK operasyonlarına amasız, fakatsız karşı çıkmak gerekli.
Bir de haksız bulduğum bir tutum var. Bir PKK eleştirisini doğru bulmadınız mı, siz dogmatizmden kurtulamamış eski bir solcu parçası oluyorsunuz. Bu da bir başka kolaycı yaklaşım. Sevgili dostum Halil Berktay benim için buna yakın bir şey söylüyor. Solun eleştirisinde derinleşememişim. Derinleştiğim iddiasında olmadım hiç, ama benim ya da bir başkasının ne kadar derinleştiğini ölçebilmek için dibi bulmuş olmak gerekir. Bulanlara ne mutlu...
Yanıltıcı üçüncü argüman ise gelecek yazıya...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.