Üç kişilik BDP heyetinin İmralı’da Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşme, kamuoyu önündeki ilk somut adımdır. Öcalan, yazdığı 20 sayfalık mektubu üç adrese gönderiyor: BDP, Kandil’dekiler ve Avrupa’dakiler. Mektupta PKK liderinin teklifleri var. Bir dayatma yok. Muhataplarından, görüşleri hakkındaki değerlendirmelerini istiyor.
Önümüzdeki iki haftayı bu mektupta yazılanların tartışması ile geçireceğiz. Siyasi Kürt hareketi, bu iki haftada ilk defa en zorlu sınavdan geçecek. Öcalan, hâlâ siyasi Kürt hareketinin lideri midir, değil midir? Bu ortaya çıkacak. Eğer sözü dinlenmeyecek olursa, çözüm süreci en büyük yarayı alacaktır… İmralı görüşmeleri ile başlayan çözüm süreci aslında herkes için bir sınav. Hakikaten bir turnusol kâğıdı gibi, kim nerede, nasıl duruyor bu ortaya çıkacak.
Yeni sürecin en önemli özelliği şu: Bugüne kadar terör-şiddet sarmalındaki en büyük problemin çözümü için bir fırsat doğdu. Karşımızda, Türkiye’nin önünün kesilmesi için 150 yıldır uğraşan yabancı istihbarat örgütleri, 100 yıllık vesayetçi zihniyetin cuntacı ağaları var… Çözüm istemeyen, bu belanın devamından menfaat sağlayan; uyuşturucu, silah ve insan tacirlerinden tutun da, Türkiye’yi bir terör manivelası ile yönetmeye alışmış devlet içindeki hukuk dışı yapılara kadar, çözüme direnenler, çözüm yoluna provokasyon mayınları döşeyecek olanlar boş durmayacaktır. Daha şimdiden çözüm olacak diye endişeye kapılanlar, panikleyenler var. AK Parti eliyle çözüm olacak diye, AK Parti bu meseleyi çözerse daha 20 sene iktidarda kalır diye bozulan moralleriyle tekere taş koymaya başladılar. Kraldan daha fazla kralcı olup, “göreceksiniz, Kürtler Öcalan’ı dinlemeyecek” diye yazıp çizen “ulusalcılar” sahne aldılar bile… Sayın Başbakan, kaçtır izah ettiği halde; “etnik milliyetçilik, Kürtçülük, Türkçülük, ırkçılık, kafatası milliyetçiliği ayaklarımın altında” diye söylediği halde; “hayır, sen her türlü milliyetçilik ayaklarımın altında dedin. Sen Türk milletini ayaklar altına altın” saptırması ile kafaları karıştırmaktan vazgeçmiyorlar. Kabul etmeliyiz ki; makul çoğunluk, çözüm sürecine olan umudunu ve desteğini korusa da bu saptırmalar kafa karıştırıcı bir etki yapıyor. “Acaba, PKK dayatıyor, AK Parti yapıyor mu?” gibi bir endişe, yüreklere batan bir kıymık gibi rahatsızlık veriyor. Toplumun makul, iyi niyetli büyük çoğunluğu evet, yeni süreçten umutlu ama tam olarak mutmain olmuş değil. Umudun gölgelenmemesi için endişelerini yüksek sesle söylemiyorlar.
Sayın Başbakan, bunun farkında. Dün de Meclis’te AK Parti Grubu’nda konuşurken; “Müsterih olun. Biz şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak, milletimizin başını öne eğecek, mahcup edecek hiçbir girişimin içinde olmadık ve olmayız…” Bence, çözüm sürecinin teminatı bu sözlerdir.
Terör ve şiddetin bitirilmesini can-ı yürekten isteyenler, bugüne kadar tek başına güvenlik güçlerinin mücadelesinden bir netice alınmadı, barış için bu süreci desteklesek ne kaybederiz, diye düşünüyor. Yine de dişimizi sıkacağımız, bağrımıza taş basacağımız, sükût edeceğimiz dönemeçlerden geçeceğiz. Artık tek bir evladın canı gitmesin, tek bir annenin yüreği yanmasın, akan kan dursun diye sabır yolunu seçeceğiz.
Dün Sayın Başbakan’ın bir de sitemi vardı: “Biz medyadan, sanatçılardan, aydınlardan yeterli desteği alamadık. Almayı bekliyoruz. Temenni ediyoruz ki alacağız.” Acaba yürekli bir çıkışı daha ne kadar bekleyeceğiz?