BAŞBAKAN’ın bugünkü açıklamasından benim anladığım şu: 2010 yazında ardı ardına yaşanan Gediktepe ve Hantepe baskınlarında Heronların çektiği görüntülerden TSK, PKK saldırılarının önceden gerçekleşeceğini bildiği halde önlem almadı, onlarca asker öldü. Bu iddialar Taraf Gazetesi’nin yayımladığı, Heronlarca kaydedilen görüntülerle birlikte büyük infial yaratmıştı. Kimilerine göre TSK’nın içinde yuvalanan darbeciler, bilerek PKK şiddetine seyirci kalıyordu. Amaçları ise ülkeyi Türk-Kürt gerginliğini kaşıyarak AK Parti’yi zayıflatıp sonra da devirmek.
Bu kez Uludere’de aynı ithamlarla karşılaşmak istemeyen TSK “tedbirli” davranıp bombaları yağdırdı. Ancak ufak bir “sorun” vardı. Ölenler Başbakan’ın da açıkladığı üzere PKK’lı değil sivil genç insanlardı. Olayı daha da vahim kılan ise ve eğer Başbakan’ın sözlerini yanlış anlamadıysam, öldürülenlerin kaçakçı oldukları zaten tahmin ediliyordu. Satır arasından anladığım ise şu: Ancak normalde kaçakçılar üçer beşer kişilik gruplarla gezerken bu kez kırk civarında insan tespit edilince mazot ve sigara değil silah da taşıyorlardır şüphesiyle ne olur olmaz “Vur” emri verilmiş. Yani salt şüphe üzerine 35 insan katledilmiş. Uludere’den beni arayan CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu öfkesini şöyle dillendirdi: “Hükümet bu katliamı sanki basit bir iş veya trafik kazasıymış gibi tarif ediyor. Eğer askerin hatasıysa idari sorumluluğu askere aittir, Genelkurmay Başkanı istifa edebilir. Peki siyasi sorumluluğu kim üstlenecek? Tabii ki hükümet üstlenmeli. Gerçek demokrasi olma iddiasında herhangi bir ülkede son kertede sorumluluk siyasi iktidarındır.” “Olayda kast var mı?” diye sorduğumda Tanrıkulu katliamın kasıtlı olarak yapıldığına işaret eden veri görmediğini ancak “vahim ötesi” bir ihmal, beceriksizlik ve sorumsuzluktan söz etti. Uludere’de yaşananların tüm yönleriyle aydınlığa kavuşması mümkün mü? Sorumlular cezalandırılacak mı? Başbakan Erdoğan “Evet” diyor. Ben Erdoğan’ın sözüne inanıyorum. Bu sözünü tutmaz ise zaten demokrasi notu kırıklarda seyreden AK Parti ağzıyla kuş tutsa artık samimiyeti konusunda kimseyi inandıramaz. Lakin insan hakları veya Kürt sorunu sıradan vatandaşın umurunda mı diyebilirsiniz. Seçmenlerin yüzde ellisi AK Parti’ye oy verirken cebini ve istikrarı düşündü.
Ancak Kürt sorunu öylesi bir tehlikeli sarmala doğru yol alıyor ki ne cep kalır ne de istikrar. Hatırlarsanız geçtiğimiz ağustos ayında bir başka faciadan söz etmiştim. Irak Kürdistanı’ndaki Raniya Kasabası yakınlarında pikniğe giden bir aile hava saldırısında feci şekilde can vermişti. İkisi bebek olmak üzere aynı aileden yedi kişiye ait cesetler tanınmaz hale gelmişti. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ve diğer Iraklı Kürt liderler, bombanın Türk savaş uçağından fırlatıldığını defalarca iddia ederek Türkiye’ye sınırötesi hava operasyonlarını durdurması çağrısında bulunmuştu. TSK ise Heronların olay mahallinde çektiği görüntüleri sunarak (Heronlara güvenimiz sonsuz değil mi ama?) “Bomba fırlatılsaydı çukur olurdu ama çukur yok” diyerek iddiaları reddetti.
Türkiye’nin aileye tazminat ödediği söylentileri akabinde olayın üstü örtüldü. Ancak Batılı kaynaklardan edindiğim bilgiye göre mesele Irak’tan Türkiye’ye dört adet Predator tipi insansız hava aracı kaydıran Obama yönetimini epey kaygılandırmış. Türkiye şimdilerde ise Afganistan’da kullanılan bomba yüklü Amerikan yapımı Predatorların peşinde. Uludere’de yaşanan facianın ardından Kongre’nin Predatorların satışını engelleme olasılığı daha da artmıştır. Afganistan ve Pakistan’da onlarca sivili bu ölüm makineleriyle yanlışlıkla katleden Amerika yerel halk arasında kendisine duyulan nefreti zaten katlamış durumda. Dolayısıyla Türkiye’ye verilen silahlarla yapılan her hatanın ucunun kendisine dokunabileceği hesabını yapıyordur.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.