Ocak geçti, şubat geçti, mart geçti.
Ses yok.
Nihayet dün ordu, Uludere ile ilgili bir açıklama yaptı.
Uydur kaydır bir açıklama, bizim eskiden beri bildiğimiz “ordu malı” gerçeği gizleme çabası.
Askerî Şûra’da en baştaki koltuğa oturmak “sistemi” değiştirmeye yetmiyor, sadece o koltuğa oturanı da “sistemin” suç ortağı yapıyor.
Genelkurmay’ın söylediğine göre “sınırötesi operasyonların kurallarına” uygun olarak öldürülmüş köylüler.
Bu nasıl bir “kural” Allah aşkına?
Sen sınırdan çıkışını izleyeceksin, mal alacağı yere kadar gidişini izleyeceksin, mallarını yüklemesini izleyeceksin sonra da dönüş yolunda uçaklarınla bombalayıp 34 köylüyü paramparça edeceksin.
Sonra da kalkıp, “kurallara uygun öldürdük” diyeceksin.
Sizin “kurallarınız”, yıllardır aynı yoldan gidip gelen, gidip geldikleri başta oradaki askerî birlikler olmak üzere bütün devlet katmanları tarafından bilinen kaçakçıları canınız istediğinde bombalamak mı?
Kurallarınız, suçsuz sivilleri öldürüp sonra da hesap vermemek mi?
Sınır kapılarını açmayan sizsiniz, insanları kaçakçılığa mahkûm eden sizsiniz, kaçakçılık yaptıklarını bildiğiniz insanları bir akşam öldüren sizsiniz, bunun hesabını vermeye yanaşmayan sizsiniz, bir de bütün bunlara “kurallara uygun” diye kılıf bulmaya çalışan sizsiniz.
“Askerî vesayet” döneminde yapılan Genelkurmay açıklamalarından ne farkı var bunun?
“Borudan”, “kâğıt parçasından” ne farkı var?
Uludere katliamının suçlularının açıklanmaması, bu ülkede “askerî vesayetin” devam ettiğini ve bu “vesayetin” şimdi Başbakan’la iktidarı da teslim aldığı kuşkusunu güçlendirir.
AKP iktidarı, askerî vesayeti bitireceğim diye diye gidip o vesayete teslim olmuş gözüküyor.
Artık, o vesayetle dövüşmedikleri gibi bir de bu korkunç sessizlikleriyle o vesayetin savunucusu haline geliyorlar.
Bu iktidarın, 28 Şubat’ta, Darbe Günlükleri’nde, Balyoz’da, Lahika’da susan “merkez medyadan” nasıl bir farkı var, o medya da çıkarı için susuyordu, bu iktidar da çıkarı için susuyor.
AKP’nin “medyasıyla”, “dindar tabanı” da aynı sessizliği “yeter ki bizimkiler iktidar olsun” anlayışıyla paylaşıyor.
İnsanları öldüren Kemalist sistem karşısında susan Kemalist medyayla bugünkü AKP medyası arasındaki bu ürpertici benzerlikten utanmamak nasıl bir “dindarlığın”, “ahlakın”, “vicdanın” tezahürü acaba?
Başbakan’ı eleştiren herkese çemkirmek kolay, Başbakan’ın fedailiğine soyunmak kolay, yüreğiniz yetiyorsa çıkıp da şu Uludere’nin hesabını sorsanız ya...
Nerde sizde o yürek?
Merkez medya generallerden nasıl korktuysa siz de Başbakan’dan öyle korkuyorsunuz, onlar generallerin suçlarını nasıl sakladıysa siz de bugünkü iktidarın suçlarını öyle saklıyorsunuz, merkez medyanın yavrukurtları işlerini kaybetmekten nasıl dehşete kapıldıysa siz de “Başbakan’ın yavrukurtları” olarak işlerinizi kaybetmekten öyle dehşete kapılıyorsunuz.
İktidar denen meret ne menem bir şeyse alıyor insanları paçavraya çeviriyor böyle.
Tabii, sivil iktidarıyla, ordusuyla, medyasıyla bunların hep birlikte bu hale gelmeleri çok da tesadüf değil.
Bakın, bugün 12 Eylül ahlaksızlığının lideri yargılanıyor.
Peki, o ahlaksızlığın yarattığı sisteme dokunuluyor mu?
12 Eylül’ün Anayasası değişti mi?
12 Eylül’ün Siyasi Partiler Yasası değişti mi?
12 Eylül’ün YÖK’ü değişti mi?
Eskilerin deyişiyle, “hamam aynı hamam sadece tellaklar değişti”, şimdi bize “tellakların değişmesiyle yetinin” demeye getiriyorlar.
Siz yetinin, bizim yetinmeye hiç niyetimiz yok.
Biz, bu 12 Eylül rejiminin, bu karanlık hamamın değişmesini istiyoruz, tellaklarla bir işimiz yok bizim.
“Hamam” değişmeyince cinayetler de değişmiyor, cinayetlerden sonra yapılan açıklamalar da.
Uludere katliamı 12 Eylül döneminde gerçekleşseydi ne olacakdıysa şimdi de aynısı oluyor.
Başbakan’ın Askerî Şûra’nın başında fiyakalı fiyakalı oturması hiçbir şeyi değiştirmeye yetmiyor.
Üç ay geçti katliamın üzerinden, bu halka bir açıklama borcunuz yok mu?
Öldürülenler “Kürt” diye mi bu kadar kendinizden emin bir şekilde susuyorsunuz, 34 Kürt’ün ölümü “Türklerin vicdanını” kıpırdatmaz diye mi düşünüyorsunuz, nasıl olsa medyanız ölen Kürtler için ağzını bile açamaz diye mi tek bir kelime bile etmeden duruyorsunuz?
Başbakan, eski Cumhuriyet gazetelerini gösteriyor.
Danışmanları bir yerlerden bulup da kendisine General Muğlalı’nın öldürttüğü “33 Kürt kaçakçısıyla” ilgili haberleri göstersinler.
Açıp da Ahmet Arif’in şiirini bir okusunlar.
Öldürülenlerin ağzından dinlesinler bir de cinayetleri.
“Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız”
Sizin “hamamda” hep öldürürler zaten, o tellak da öldürür, bu tellak da öldürür, onlar öldürür tellak yamakları el çırpar.
Budur bizim hikâyemiz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.