Gaziantep'teki terör eylemi ile Uludere'de devletin neden olduğu katliam arasında hukuki konum farkı vardır.
Aslı Aydıntaşbaş, Fas’ta yapılan ‘Suriye Halkının Dostları’ toplantısında kapalı kapılar ardındaki pazarlıkları anlatırken önemli bir bilgi verdi (Milliyet, 13 Aralık). İngiltere ve ABD, Esad rejimi ve muhalefetin insan hakları ihlallerini aynı kalemde kınanmasını istemişti. Türkiye ise hukuki olarak devletin yaptığı ihlallerle silahlı grupların ihlallerinin aynı kefeye konamayacağı gerekçesiyle buna karşı çıkmıştı. Türkiye ve herhalde başka ülkelerin bu haklı gerekçelerini sonunda ABD ve İngiltere kabul etmiş, sonuç bildirgesinde Esad rejimi savaş hukuku ve insan hakları ihlalleri nedeniyle ağır dille eleştirilmişti. Muhalefete de uluslararası hukuka uyma çağrısı yapılmıştı.
Benzer bir tartışma Filistin konusunda yıllardır yaşanır. İsrail devletinin yaptığı ağır insan hakkı ihlalleri gündeme gelince, bu devletin hamisi Batı devletleri, başta ABD, Filistinlilerin İsrail’e yönelik insan hakkı ihlallerinin de simetrik biçimde kınanması için çaba gösterirler. Halbuki İsrail devleti ile Filistinli silahlı grupların hukuki durumu da farklıdır. Bir tarafta bir devlet vardır, diğer tarafta ise devlet olarak tanınmamış bir direniş örgütü veya örgütleri. Bu örgütler terör eylemleri de yapıyor olabilirler ve bunlar elbette ağır bir suçtur. Ama devlet olmak, hukuken ve siyasal olarak başka bir sorumluluk demektir.
Gazze’den Gaziantep’e kör füzeler ve bombalar
İsrail’in Gazze’ye insani yardım malzemesi götüren filoya saldırması ve Mavi Marmara gemisinde 9 kişiyi İsrail güçlerinin öldürmesi nedeniyle bu devletin açıkça özür dilemesini talep etmek, doğru ve haklı bir tutumdur. İsrail devleti ise bu katliam nedeniyle özür dileme gündeme geldiğinde, kendi topraklarına fırlatılan füzeleri, intihar bombacılarını hatırlatıyor.
Bugün Başbakan Erdoğan İsrail’in insanlığa karşı suç niteliğindeki ağır insan hakkı ihlallerini eleştirirken Hamas’ın silahlı kanadının İsrail topraklarına doğru körlemesine yolladığı füzeleri aynı kefeye koymuyor. Ama Uludere’de devletin silahlı kuvvetlerinin bilerek veya yanlışlıkla yaptığı, bir kısmı çocuk 34 sivil yurttaşının ölümüyle sonuçlanan hava saldırısı gündeme getirildiğinde, “Gaziantep’i neden konuşmuyorsunuz?” diyor. 20 Ağustos’ta Gaziantep’te bir polis merkezi yakınında bomba yüklü bir araç patlamış ve 9 yurttaşımız ölmüş, 70’e yakını yaralanmıştı. PKK’nın bir kolunun düzenlediği iddia edilen bu eylem elbette bir terör eylemiydi. PKK, bunu sahiplenmedi.
Devletle terör örgütleri aynı kefeye konabilir mi?
Her kim yapmış olursa olsun, Gaziantep’te ve daha birçok yerde daha önce gerçekleştirilmiş olan bu tür terör eylemleri ile Uludere’de olduğu gibi devlet güçlerinin neden olduğu katliam arasında hukuki konum farkı vardır. Bunlar çok ağır suçlardır ama Suriye konusunda Türkiye’nin yukarıda aktarılan tezi, burada da geçerlidir.
Başbakan, Uludere katliamı nedeniyle devletin özür dilememesini, hatta tersine maktullerin zanlı olduklarının ima edilmesini, bu katliama neden olan sorumluların ortaya çıkarılmamasını eleştirenlere, Gaziantep’te veya Ankara’da Kumrular Caddesi’nde patlatılan bombaları neden aynı ısrarla eleştirmediklerini soruyor. Dolayısıyla Türkiye devletinin neden olduğu bir katliamla silahlı bir örgütün veya bir terör eylemcisinin eyleminin aynı kefeye konmasını istemiş olmuyor mu? Bunun farkında mı?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.