Bizim de aralarında bulunduğumuz Ortadoğu toplumları, yöneticilerinin rahatlıkla “yolda bulunmuş sahipsiz cüzdan” muamelesi yapabildiği, “bu benim oldu, istediğimi yaparım” diyebildiği toplumlar.
Baksanıza, arabuluculuk yaptığı İsrail-Filistin ateşkesinin baş mimarı olarak Amerika’nın gönlünü kazanan Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, bu büyük diplomatik başarısının akşamına kendini “firavun” ilan etti.
Şimdi kendisiyle halkı arasındaki çatışmaları durduracak bir “arabulucuya” muhtaç.
Ortadoğu’nun liderleri iktidara doymuyor.
Hiçbir şey yetmiyor bu adamlara.
Mursi cumhurbaşkanı olmuş, yüzde elliden fazla oy almış, uluslararası başarılarıyla dünyanın takdirini toplamış bir lider olarak ülkesini demokrasiye ve huzura götüreceğine, ancak firavunlarda bulunabilecek yetkileri kendine tanıyan bir yasa çıkartarak bir anda Mısır’ı karmakarışık etti.
Sadece 24 saat süren uluslararası prestijini de ezip geçti.
Asker ya da sivil Ortadoğulu yöneticilerin iktidar oburluğu ve açgözlülüğü aklı ve mantığı da yok ediyor.
Biz de benzer bir süreçten geçiyoruz.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın lideri olduğu AKP, “başkanlık sistemine” geçmemiz için bir teklif getiriyor Meclis’e.
Önerdikleri sisteme göre halkoyuyla seçilecek başkan hükümeti atayacak, yönetecek ve canı istediğinde Meclis’i de feshedebilecek.
Bir zamanlar AKP için bugünküne kıyasla çok ileri bir anayasa taslağı hazırlamış olan Profesör Ergun Özbudun, AKP’nin önerisini değerlendirirken “böyle bir sistem olmadığını” söylüyor.
Bugünün “çağdaş” ülkelerine bakarsanız böyle bir sistem yok elbette, Profesör Özbudun çok haklı.
Bu sistemin örneklerini bulabilmek için 140 yıl kadar geriye gitmek gerek.
1876’ya... Osmanlı’ya.
“Bir padişahla bir meclisin” olduğu meşrutiyet dönemine.
Yeni bir anayasayı kabul ederek Birinci Meşrutiyet’i ilan eden Abdülhamit’in yetkilerine bakmak lazım.
Neymiş o yetkiler?
“Yürütme yetkisini tümüyle elinde tutan padişah, sadrazam ve vekilleri istediği gibi atayıp görevden alabiliyordu. Meclisin vekiller üzerinde denetim yetkisi yoktu. Padişah, savaş ve barış yapma, istediğinde meclisi kapatma ve yeniden seçimlere götürme yetkisine de sahipti.”
AKP’nin başkanlık önerisine ne kadar benziyor değil mi Abdülhamit’in padişahlığındaki Birinci Meşrutiyet?
AKP’nin istediği sistem gelirse biz gidip kendimize bir “padişah” seçeceğiz.
Yeni bir Abdülhamit.
Peki, bu yetkilerle iktidara gelen Abdülhamit ne yapmıştı?
Göreve geldikten sadece iki yıl sonra Meclis’i feshetmişti.
Yetkisi varsa neden feshetmesin?
Sonra İttihatçılar Abdülhamit’i devirdiler.
İkinci Meşrutiyet ilan edildi.
O da İttihatçıların diktatörlüğüne dönüştü bir zaman sonra.
Onlar da Osmanlı’yı Dünya Savaşı’na sokup parçaladılar.
Daha sonra Cumhuriyet geldi.
Mustafa Kemal liderliğinde yeni bir diktatörlük kuruldu.
Daha sonra “çok partili” bir düzene geçildi ama “demokrasi” asla olmadı.
Diktatörün rolünü “ordu” üstlendi.
AKP, halka bu cumhuriyeti “demokratikleştirme” sözü vererek iktidar oldu, “demokratik bir cumhuriyet” kuracaklardı.
Bir zaman bu yolda yürüdüler gerçekten.
Avrupa Birliği uyum yasaları çıkarıldı, askerî vesayet geriletildi.
Sonra askerî vesayetin geriletildiği ülkede AKP yüzde elli oy aldı.
Demokrasi yolunda hiçbir engel yoktu önünde.
Ama neticede burası bir Ortadoğu toplumu ve Erdoğan da Ortadoğulu bir lider.
İktidar açlığını tatmin etmek neredeyse imkânsız.
Ve onların başkanlık önerisiyle birlikte biz neyle karşılaştık şimdi?
Üçüncü Meşrutiyet’le.
Açın okuyun Birinci Meşrutiyet’te Abdülhamit’in yetkilerini, açın okuyun AKP’nin başkanlık önerisini.
AKP’nin Erdoğan için ne istediğini görün.
Burası Ortadoğu, burası firavunlar ve padişahlar diyarı.
Buna razıysanız mesele yok, Üçüncü Meşrutiyet’iniz kutlu olsun.
Razı değilseniz, sesinizi çıkarın.
Padişahınız Üçüncü Meşrutiyet’i ilan ettikten sonra o sesiniz hiç çıkamayacak çünkü.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.