Şeb-i yelda, en uzun gece demek. Kuzey Yarımküre için 21 Aralık’tır. Bu tarihten sonra geceler kısalmaya başlar. Günle gecenin birbirine denk olduğu gün, Newroz günüdür. Yani 21 Mart...
Başta Kürtler olmak üzere birçok Doğu halkının bayramıdır. Diğer halklar için sadece baharın gelişi gibi bir anlam içerirken, Kürtler için bundan çok daha fazla ve siyasi bir anlam taşır. Zalim kral Dehak’a karşı Demirci Kawa’nın önderliğindeki başkaldırının tarihidir aynı zamanda.
Üç kibritlik Newroz
Tarih, 21 Mart 1982... Kanlı Diyarbakır zindanında, bir genç vardı.
Yargılandığı PKK davasında siyasi savunma yapmıştı. O günün koşullarında bu, ölüme talip olmakla eşanlamlıydı. Nitekim onun iradesini kırmak için, bir insan evladına reva görülemeyecek ne varsa yaptılar. Diyarbakır çaresizdi, bütün dünya da sağır...
Siyasi savunmasına, siyasi bir vasiyet ekledi. Hücresinde gizlediği üç tane kibriti yaktı. Karşı hücredeki arkadaşlarına gösterdi. Bu sembolik bir Newroz ateşiydi aslında...
O gece bedenini silah olarak kullanıp, işkencecilerinin suratına çarptı.
Canına kıymıştı. Bir intihar ya da yılgınlık değildi. Kör sağır kesilen bir dünyaya, bedeniyle yazılmış bir mektup, sessiz kalan Diyarbakır’a bir haykırıştı.
Sürekli can pazarı yaşatılan bir zindanda, insanlık onurunun candan daha kıymetli olduğunu göstermişti.
Bu eylemi için Newroz gününü, tam da bu yüzden seçmişti.
Adı Mazlum Doğan’dı...
Onurlarından vazgeçmediler
Tarih, 18 Mayıs 1982... Yine aynı zindan, daha fazla işkence, yine aynı ‘yok sayılma’...
33. koğuşta dört genç tutuklu... Herkes uyuduktan sonra bir halka yaparak koğuşun ortasına oturdular. Ellerinde üç adet kibrit vardı. Tahta kaşıkları verniklemek için kullanılan verniği üzerlerine boca ettiler. Vernik, her gün içine sokuldukları bok çukurundan bedenlerine bulaşan pisliğin üzerini kapladı. Siyasi vasiyetlerini yazıp arkadaşlarının başucuna bırakmışlardı. Üç kibriti aynı anda yakıp bedenlerini tutuşturdular. Ortalığı kesif bir et kokusu sarmıştı. Uyanan arkadaşları üzerlerine su dökerken, yananlar bağırıyorlardı: “Su dökmeyin! Ateşi kuvvetlendirin!” İçlerinden adı Ferhat olanı hocaydı, edebiyatçıydı. Yanmış başını kucağına alan arkadaşına “O türküyü söyle!” diye fısıldadı. Bütün zindan Kürtçe türküyü dinledi. İşkenceciler de...
Dünya tarihine, bedenleriyle geç kalmış bir Newroz ateşi yakan insanlar olarak geçtiler.
Adları, Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Aynık, Mahmut Zengin’di...
Bedenlerinden çıkan ateşi, dumanı, isi Diyarbakır da görmedi, dünya da...
Onurlu bir hayattan vazgeçmek yerine canlarından vazgeçmişlerdi.
Kendilerini yakanlar
Tarih 21 Mart 1992... Cizre ve Şırnak’ta yapılan Newroz kutlamalarında polis, halkın üzerine ateş açarak, ulusal Kürt bayramını kana bulamıştı. İki yerleşim birimine de çevre illerden askeri sevkıyat yapılmıştı. 23 Mart’a kadar süren çatışmalarda, resmi açıklamalara göre biri gazeteci İzzet Kezer (Sabah gazetesi) olmak üzere 57 kişi taranmak suretiyle yaşamını yitirmişti.
Cizre ve Şırnak’ta yaşananların yankı bulması üzerine Almanya, ‘sivil Kürt halkına ateş açıldığı’ gerekçesiyle Türkiye’ye silah sevkıyatını durdurdu. Halkın Emek Partisi’ne mensup dönemin 14 Kürt parlamenteri, Birleşmiş Milletler’e konuyla ilgili Türkiye’yi şikâyet edince, BM olayların incelenmesi için bir komisyon oluşturdu. Bu komisyonun 15 Nisan 1992’de yayımladığı rapora göre güvenlik güçleri sivil halkın bulunduğu alanları tam 20 saat boyunca taramışlardı...
Kürtler, yanarak gözükmek isteyen evlatlarının sesini duyduklarında, artık Newroz ateşini kendileri yakmaya başlamışlardı.
Devletin yaktığı ateş Devlet, bu ateşi başlatan üç kibritin hikâyesini iyi bildiği için telaşa kapılmıştı. Utanmadan koca koca ekâbir devlet erkânı, açtıkları ateşi unutturmak istercesine “Newroz icap ederse onu da biz kutlarız!” diyerek temsili ateşler yakıp üzerinden hopladılar. Kürtler haysiyetli millettir. Bir Allah’ın kulu, bu şebekliği izlemeye gitmedi.
Eski Bağlar Belediyesi Başkanı Yurdusev Özsökmenler, açılım ve kültürel haklar faslında zikredilen her şeyi defalarca cezalandırılmak pahasına Kürtlerin fiili durum haline getirmek suretiyle kazandıklarını anlatmıştı. Yani ortada ‘verilen’ değil ‘alınan’ bir şey vardı... Bunun onuru da Kürt siyasal hareketine ve üç kibritle başlayan ‘Kürt Aydınlanması’na aittir.
Tarih 21 Mart 2011.
Diyarbakır’dayım... Newroz meydanına gelen 1 milyonun üzerindeki halkın yaktığı Newroz ateşi, neredeyse yurdun her tarafından gözükecek kadar görkemliydi. Gençler ve her yaştan kadınlar, kızlar çoğunluktaydı.
Artık bir savaş havasından çok, bir barış şöleni halinde geçiyordu.
Diyarbekir, vaktindeki mahcubiyetini, yeni doğan binlerce çocuğa ‘Mazlum’ adını koyarak gidermişti.
Bu kutlamaları, canından vazgeçebilecek kadar hayatı seven insanlara borçlu olduklarını biliyorlardı.
Bu ülkede onurlu bir barış tesis edilirse bütün insanlık için ‘Şeb-i yelda’ bitecek. Uzun ve karanlık gecelerin yerini aydınlık günler alacak.
Yitip giden onbinlerce canın hatırına, Newroz buna vesile olsun...
Bayramınız kutlu olsun. Yani Newroz Piroz Be!
Radikal
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.