Sadece silah üzerinden yapılan iddialı tahlillerin Kürt sorununda çözüm perspektifi açısından bizi yeni bir boyuta taşımadığı açık.
Mümtazer Türköne, Zaman’daki Pazar yazısının başlığını “PKK’dan sonra” koymuş. Yazının ana fikri, PKK’nın Kandil’de üç yönlü bir askeri kıskaç içine alındığı veya alınmak üzere olduğu; İran, Türkiye ve Kuzey Irak’taki “Bölgesel Yönetim”in PKK’nın sonunu getireceği yönünde.
“Tablo netleşiyor. PKK-PJAK’a karşı üç ülke uyumlu ve koordineli bir operasyon yürütüyor. Bölgesel Yönetim’in PKK’ya böyle sert bir tavır alacak kadar bu operasyona angaje olması, arkada ABD’nin de bu işbirliğine destek verdiği anlamına geliyor... Bu gelişmelerin çok kesin bir anlamı var: PKK’nın işi askeri olarak bitiyor... Daha anlaşılır bir ifade kullanalım: Silahlı Ulusal Kürt hareketi yok ediliyor...”
Güçlenen bir yaklaşım
Son günlerde, bazı çevrelerde bu eksendeki tahliller ve beklentiler büyük bir hızla “ilerleme kaydediyor.” Bu tahliller, hükümetin son dönemdeki yaygın askeri operasyonlarının düşünsel zeminine dair ipuçları veren nitelikte tahliller. “Savaşçı” ve “çatışmacı” yönü öne çıkan bir düşünce şeklinin devletin ağırlık merkezlerinde zemin kazandığı görülebiliyor...
Mümtazer Türköne, tahlilini geliştirerek yakın tarihte sonuçlanacağını öngördüğü bir senaryo formüle ediyor:
“Üç gücün ortak operasyonu, Kandil’in artık PKK-PJAK ikilisi için bir ana üs ve karargâh olmaktan çıkması ile neticelenecek. PKK’lılar için ‘çıkılacak bir dağ’ kalmayacak. Dolayısıyla PKK silahlı örgüt olarak ortadan kalkacak.”
Masa ve müzakere yerine silah
PKK’nın son saldırılarıyla, kamuoyunun psikolojik sınırlarının adım adım daha çok zorlandığı günlerden geçiliyor. Kandil’den Güneydoğu’ya yayılan “savaş” havası, dozu hızla artan bir toplumsal tedirginlik üretiyor.
“PKK bitecek” tahlili, yeni değil. Kandil’e ve Kuzey Irak’a geçmişte yapılan operasyonlarda da bu tahlil ön plandaydı.
Askeri uzman olmadığım için, son dönemdeki operasyonlardan doğabilecek askeri sonuçlara ilişkin bir analiz yapmam doğru olmaz.
Benim analizlerimin çıkış noktası hâlâ şu: Kürt sorunu bir milli sorun. Kürt sorunu bir kimlik sorunu.
Sorunun karakteri
Bu karakterdeki sorunların, günümüz dünyasında, askeri yollardan bir “sonuç”a ulaşabildiğine ilişkin bir tecrübeden söz etmek çok zor. Böyle sorunlar dünyanın dört bir yanında eninde sonunda masaya gelir ve müzakere yoluyla çözüm aranır, silahlı güçler silahlarını diyalog süreci içinde bırakırlar.
Mümtazer Türköne’nin kesinlik içeren dilinden ise, Türkiye’nin bu tarz bir sorunu tamamen silah yoluyla “haklamak” (yani belki de bir tarihsel aşama yaratmak) üzere olduğu sonucu çıkıyor.
PKK’nın, yalnızca bir silahlı örgüt olmadığını, bölgede etkin ve baskın bir siyasi aktör (veya en azından bölgedeki siyasi denklemlerin kritik bir değişkeni) konumunda olduğunu, silahlı çözüm yanlısı kesimler de görebiliyor. PKK’nın Kandil’den ibaret bir örgüt, Kandil’den ibaret bir “denklem” olduğunu, son dönemdeki operasyonların sonuçlarından büyük beklentileri olanlar bile iddia etmiyor.
‘Çözüm iklimi’ için
Sadece silah üzerinden yapılan iddialı tahlillerin ve kesinlik dozu hızla yükselen savaşçı dilin çözüm perspektifi açısından bizi yeni bir boyuta taşımadığı açık. Entelektüel enerjisini tamamen askeri analizlere harcayan ve “çözüm iklimi”ne ilişkin ne bir çerçeve ne de bir ipucu oluşturmayan düşünce odaklarının kendilerini hızla güncellemelerinde yarar var.
Bu açıdan bakıldığında, aynı gazetedeki etkili ve simgesel isimlerden Hüseyin Gülerce’nin tahlili bize değişik bir pencere açıyor:
“Yüreğimizi yakar, anaları gözyaşına boğabilir ama terörle kimse netice alamaz... Aynı şekilde, devlet de kaba kuvvetle çözüm bulamaz. Yıllardır bulamıyoruz... sivil çözüm arayışlarının hızlandırılması gerekiyor...”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.