Kürt olduğu ile gurur duyan ve bunu her fırsatta da tekrar eden bir dostumla sohbet ediyordum. Biraz da kasıtlı, kendisine “ben bir Türk olarak” biçiminde bir cümle kurdum; “yapma ya” dedi, şaşırmıştı.
Kendisine sordum; “Kürt politikası başta olmak üzere, senin bu devlet hakkında gündeme getirdiğin her eleştirinin altına imza atan bir kişi olarak, Türküm diyemez miyim?” ve “senin kendini Kürt olarak tanımlama özgürlüğünü, niçin ben de kendim için kullanmayayım?”
Arkadaşımın cevabı daha da ilginçti; “Ben seni hiç Türk olarak düşünmedim ki”.
Arkadaşımın itirazını ve tepkisini anlamam çok kolaydı. Uzun yıllar bu devletin çeşitli politikalarına karşı ortak tavır almıştık.
Maruz kaldığımız işkence, hapishane vb. gibi bir sürü acı deneyi bize yaşatanlar kendisini Türklük ile tanımlayan devlet ve partilerdi.
Eleştirdiğimiz her şeyin Türklük adına yapıldığı bir ortamda insanın kendisini Türk olarak tanımlamakta zorlanmasından daha kolay ve anlaşılır bir şey olamaz elbette.
Belki de birçok Türk solcusunun veya ilericisinin, kendisini Türk olarak tanımlamaktan uzak durmasının nedeni de bu!
Diğer ulus ve din gruplarına Türklük adına olmadık acıyı çektiren bir kolektif gruba dâhil olduğunu söylemek oldukça zor olsa gerek!
Ama galiba sorun da orada başlıyor. Kürt olduğu için baskıya maruz kalan arkadaşım, kendisini Kürt olarak tanımlamakta zorlanmıyor ve hattâ bunu söylemenin bir tür direnme olduğunu da biliyor ama aynı baskılara karşı çıkan bir Türk kendisinin Türk olduğunu söyleyemiyor!
Biliyorum, sosyal-psikolojinin alanına giriyoruz. Özellikle Türk kökenli Türkiyeli aydınların kendilerini nasıl hissettikleri ve tanımladıkları ile ilgili bir alana…
Konuyu kendi deneyimim ve duygularım üzerinden tartışmak istememin nedeni de bu.
Cevabını aramaya çalışacağım soru şu: eğer Türklük- Kürtlük gibi kolektif bir gruba ait olmak, sadece bizlerin özel arzuları ile belirlenen bir şey değilse; içinde yaşadığımız çağda insanların, bazı özellikleri nedeniyle bir ulus grubuna ait oldukları, onların özel niyetlerinden bağımsız olarak da kararlaştırılıyorsa dâhil olduğumuz kolektif grupla ilişkimizi nasıl kuracağız?
Türk olmanın veya kendini Türk olarak tanımlamanın tamamıyla bireysel bir tercih olduğunu düşünebilirsiniz. Birey olarak kendimi Türk olarak tanımlamam olur biter, diyebilirsiniz.
Örneğin, Türk devletinin diğer ulus- din gruplarına yaptıkları nedeniyle, bu devletin Türklüğü ile aranıza mesafe koyabilir ve kendinizi Türklük dışında başka kolektif kimliklerle tanımlamayı tercih edebilirsiniz! Solcu, sosyalist, hümanist vb. ama Türk değil…
Acaba sorun, bireysel tercihle halledilebilecek kolaylıkta mı?
Hayır değil, çünkü bireysel tercihle halledemeyeceğiniz bir sosyal gerçeklik var. Bağlı olduğunuz grubun kontrol ve egemenliğinde bir sosyal ilişkiler ağı içinde yaşıyorsanız, bu egemenliğin avantajlarından bilerek veya bilmeyerek siz de faydalanırsınız.
Örneğin, Türk olmayı birey olarak kabul edin veya etmeyin sonuçta bu grubun üyesi iseniz, Türklük ekseninde kurulmuş bir devletin ve sosyal ilişkilerin yarattığı tüm avantajlardan siz de yararlanırsınız!
Bunun tersi de doğrudur! Eğer Türkiye’de, Türk çoğunluğun bir üyesi değilseniz, Kürt, Hıristiyan (Ermeni, Süryani) veya Yahudi iseniz, doğuştan dezavantajlısınızdır. Devletin ve toplumun birçok imkânından otomatik olarak dışlanırsınız.
Yani Türklük veya Kürtlük sizin tek başınıza karar vereceğiniz bir şey değil ve esas olarak sosyal ilişkiler ağı tarafından belirleniyor.
İşte benim Türklüğüm ile imtihanım bu nedenle önemli!
Ömrüm boyunca Türklüğün değişik hâllerini yaşadım.
Bu değişik hâllerin hiçbirisi benim kendi başıma verdiğim bir karar değildi! Genel olarak Türklüğün öteki ile kurduğu ilişkiler çerçevesinden tanımlanan ve belirlenen bir şeydi!
Şimdi benim bu değişik Türklük hâllerime daha yakından bakabiliriz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.