Hava inadına bahar.
Gökyüzü, “aklı olan Türkiye’yle uğraşmaz” diye bağırıyor.
Ama öyle bir ülkede yaşıyoruz ki akıllı olmak ahlaksızlığa yakın düşüyor.
Hapishaneler insan dolu.
Bir KCK iddianamesi açıklandı, evlere şenlik.
Neredeyse bütün Kürtleri ve Kürt tanıdıkları olanları hapse atacaklar.
Önceki gün AKP eski Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, Neşe Düzel’le yaptığı müthiş konuşmada aslında işin sırrını açıkladı.
“Burası fazla Türk, Türkler de biraz Türkiyelileşmeli” diyordu.
Sonra “Türk” olanları sayıyordu.
Türk bayrağı, Türk anayasası, Türk devleti, Türk Kızılay’ı...
Her şey bu kadar Türk olunca, Kürtlerin de aynı şeyleri kendileri için talep etmelerinin bir hak olacağını söylüyordu.
Bizim Cumhuriyet bu ülkede sanki hiç Kürt yokmuş, herkes Türk’müş gibi bir anlayışla kurulmuş.
Kürtlerin de Türk olmayı kabul edeceği varsayılmış.
“Kabul etmeyeni de öldürürüz” diye düşündüler herhalde.
Epeyce öldürdüler de ama Kürtlere “biz de Türk’üz” dedirtemediler.
“Niye Türk’üm demiyorsun” diye de kızdılar.
Atatürk, “ne mutlu Türk’üm diyene” deyip Kürtlere mesajı vermiş, “mutlu olmak istiyorsan ‘Türk’üm’ de yoksa mutlu olamayacaksın”.
“Seni mutsuz ederim” diyor anlayacağınız.
Mutsuz da ettiler.
Çekmediği çile kalmadı Kürtlerin.
Hâlâ da çekiyorlar.
Savaş da olsa, barış da olsa, müzakere de olsa Kürt meselesi çözülemiyor.
Çünkü Kürtler Türkleri kızdıracak kadar mantıklı sorular soruyorlar.
“Ben de bu ülkenin vatandaşıysam niye herşey Türk burada, niye Türk bayrağı, Türk devleti, Türk anayasası var?”
Haklı bir soru değil mi?
Türklerin bayrağı varsa Kürtlerin de olmalı, Türklerin devleti varsa Kürtlerin de olmalı, Türklerin anayasası varsa Kürtlerin de olmalı.
Ya da böyle herşeyi ikiye ayırmak istemiyorsanız, bayrak, devlet, anayasa sadece bu ülkede yaşayan Türklerin değil bu ülkede yaşayan Kürtlerin de bayrağı, devleti, anayasası haline gelmeli.
Herşeye iki halk ortaklaşa sahip olmalı.
“Türk devleti” bunu kabul etmiyor.
Ne Kürtlerin ayrı devleti olmasını kabul ediyor, ne de bu devleti iki halkın da ortak devleti haline getiriyor.
Böyle davranmasının da tek bir açıklaması var.
“Ben daha kalabalık ve daha güçlüyüm, benim dediğimi kabul etmezsen seni öldürürüm, seni mutsuz ederim.”
Bu dayatmadan barış çıkar mı?
Çıkmaz, çıkmıyor.
Bundan ancak savaş çıkar.
Bugün bizim devlet ve hükümet, sorunu çözmeye değil, savaşı durdurmaya uğraşıyor.
PKK’yı yenmek, yok etmek, binlerce adamını öldürmek bu sorunu çözmeye yetmez.
Otuz yılda otuz binden fazla Kürt öldürüldü dağlarda, savaş bitti mi?
“Demokratik açılım,” bu gerçeği kavramış bir yönetimin bu sorunu çözmek için attığı anlamlı bir adım gibi başlamıştı, “Türkiyeli” sözcüğü bizzat devlet yöneticileri tarafından da kullanılır hale gelmişti, yeni bir anayasa bu haksızlığı ortadan kaldıracaktı, “Türk’üm” diyen kadar “Kürt’üm” diyen de “mutlu” olacaktı.
Yarı yolda durduk, yeniden “Türk devleti” lafına, “tek bayrak, tek devlet, tek millet” safsatasına döndük.
Herşeyi “tek” yapabiliyorsun da iki halkın birlikte yaşadığı bir ülkede milleti “tek” yapamıyorsun, Kürtlerin varlığını inkâr ederek “millet tekdir” dedin mi, o zaman bayrağın da, devletin de tekliği tartışılır hale geliyor.
Bu tartışılır hale gelince de bir KCK iddianamesi yazıp binlerce adamı sırf Kürtlerin haklarını savundukları için yıllarca hapse atmaya kalkıyorsun.
Türkler, “bu ülkede yaşayan herkes eşit haklara sahiptir” demedikçe bu sorun bitmeyecek.
Kürtler, Türk olmayacak.
Ya Kurt’un dediği gibi hep birlikte “Türkiyeli” olacağız, bayrağı, devleti, anayasayı Türk olmaktan çıkarıp Türkiyeli yapacağız, Kürt’le Türk birarada yaşamayı deneyecek.
Ya da Türk’ün sahip olduğu herşeyi Kürt de kendisi için isteyecek ve bayrak, devlet, anayasa ayrılacak.
“İkisi de olmaz” dediğinizde, ikisinden biri olana kadar sorun sürecek.
O kadar uzun zamandır bu sorunu yaşıyoruz, o kadar uzun zamandır Kürtlere çile çektiriyoruz ki “Türkiyelileşmek” bile artık meseleyi halletmeye yetecek mi çok emin olamıyor insan; “Türk devleti olacak” diyen Türk kadar artık “Kürt devleti olacak” diyen Kürt de var.
PKK yönetiminin önemli bir kısmı, “kendi yönetimlerindeki bir Kürt devletinden” başka çözümü kabul etmek istemiyor gibi gözüküyor.
Bunu da ancak “ayrılıkçı” parti kurmayı yasallaştırarak çözebilirsiniz.
Kararı Kürtler verir.
Eşitlik ve özgürlük çağında yaşıyoruz.
“Ne söyleyerek” mutlu olacağına insanların kendileri karar veriyor artık, “benim istediğimi söyle, mutlu ol” anlayışı bitiyor.
“Ezeriz, keseriz, öldürürüz” yöntemi hiç bir yerde sonuç almıyor.
KCK davasından binlerce adamı içeri atmak da çözüm olmaz.
Boşuna insan kaybediyoruz, boşuna kan döküyoruz, boşuna savaşıyoruz.
Çözüm, eşitlikte.
Çözüm, insanların kendi hayatları hakkında karar verebileceklerini bildikleri özgürlükte.
Çözüm, “tek”leştirmemekte.
Tek değiliz çokuz, tek değil çok yaşayalım.
Ne olur öyle yaşasak?
Sonunda hayatın gerçeğini kabul edeceğiz, hayatla, gerçekle dövüşemezsiniz.
Bu ülkeyi yeniden kurmadan, yüz yıl önceki anlayışlarda ısrar ederek hep birlikte acı çekeriz.
Yaşayan görecek.
Bu sorun, KCK’lı diye binlerce adamı hapse atarak değil, özgür ve eşit bir yapı kurarak çözülebilecek.
Yoksa daha çok bahar gelir gider, biz aynı şeyleri yazar, yazar dururuz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.