Bağımsız Van Milletvekili ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Aysel Tuğluk’un 11 Nisan’da Radikal’de yayımlanan “Süreç, sonuç değil başlangıç” başlıklı yazısında geçen çok kritik birkaç cümleyi değerlendirmek için vakit hiç de geç değil. Çünkü o cümleler, “bir kısım silahlı PKK”nın, kurulmakta olan Türk-Kürt ittifakında edineceği yer ve işlevini anlatıyor.
Tuğluk’un ana akım medyada hakkı verilerek tartışılmayan o cümlelerini hatırlayalım:
“En az önümüzdeki çeyrek asır boyunca Kürtlerin var olduğu her yerde PKK da çeşitli biçimlerde olacak. Suriye’de bir süre daha silahlı; İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı; Avrupa’da kurumsal vs. (...) PKK, Türkiye’de de çeşitli biçimlerde olacak. Ancak Sayın Öcalan’ın yeni dönem kurgusunda PKK’nın silahlı güçlerini Türkiye siyasal sahasının dışına geri dönüşsüz biçimde çıkarmak var.”
PKK’nın yakın bir gelecekte İran’da yeniden silahlı mücadeleye başlayacağını, KCK Yürütme Konseyi Başkanı ve silahlı PKK’nın bir numaralı ismi Murat Karayılan’dan değil de DTK Eş Başkanı Tuğluk’tan duymamız normaldir. Dolayısıyla Tuğluk’un bu cümlelerine gerekli ciddiyeti atfetmek gerekir.
Peki, “İran’da tekrar silahlı” ne demek?
Bunu anlamlandırmak için ise ilk yapılacak iş Karayılan arşivine müracaat etmektir. Karayılan, 10 Ağustos 2011’de Fırat Haber Ajansı’na verdiği demeçte, PKK’nın İran kolu olan Kürdistan Özgür Yaşam Partisi’ne (PJAK) bağlı silahlı güçlerin bundan böyle İran’a karşı eylem düzenlemeyeceğini ve bu güçleri çekeceklerini açıklamış, İran’dan da saldırılarını durdurmasını beklediklerini belirtmişti.
Karayılan şunları söylemişti:
“İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı savaşmak da istemiyoruz. Neden? Çünkü bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyen uluslararası güçlerin amaçlarından birisi de İran’ı kuşatmaktır. Şimdi daha çok Suriye ile uğraşıyorlar. Kendilerince orayı halletseler sıra İran’a gelecektir. Böyle bir aşamada biz Kürtler olarak ayrıca İran’a karşı savaş halinde olmayı pek doğru görmüyoruz.”
O dönemde Karayılan tabii ki ayrıca bir de İran’la savaşmayı istemezdi çünkü Ağustos 2011 itibarı ile Türkiye ile PKK arasında bir topyekun savaş hali söz konusuydu. PKK’nın 14 Temmuz 2011’deki Silvan saldırısı “Oslo ateşkesi”ni bitirmişti.
Diğer taraftan PJAK, PKK’nın 2003 sonrasında ABD’nin işgali ve vesayeti altına giren Irak’ta, İran’ı istikrarsızlaştırmak karşılığında rahatça barınabilmek için geliştirdiği bir “çözüm”dü. ABD 2011’in sonunda Irak’tan tamamen çekilmiş olacağı için, PJAK’ın bu bakımdan sağladığı işlevinin gözden geçirilmesinin de vakti gelmişti.
Buna ilaveten, 2011 ağustosunda Türkiye Baas rejimiyle köprüleri henüz atmıştı. Ankara’nın görünür hale gelen Şam rejimini devirme politikası, İran’ın bölgedeki çıkarlarına yaşamsal bir tehditti. Dolayısıyla, PKK’nın şimdi konjonktür gereği düşmanı olduğu 90’lardaki eski gizli dostu İran’la yeniden dost olmasının yolu da açılmıştı.
Gelişmeler PKK’yı yeniden Tahran-Şam mihverine eklemlemişti...
Ya şimdi?
Gelinen noktada Ankara zamanlaması son derece başarılı bir hamleyle PKK’yı Tahran-Şam mihverinden söküp alıyor; süreç iyi yönetilirse bölgede kalıcı olabilecek bir Türk-Kürt ittifakının yolu açılıyor. Bu ittifak, baş aktörünün doğası gereği Sünni/Şii fay hattının Sünni tarafında kurulacak ve Tahran’ın tehdit algılamasına neden olacaktır.
Mamafih PKK Ortadoğu’daki en güçlü “devlet olmayan aktör” konumundadır ve tamamen silahsızlanırsa Kürt coğrafyasının diğer parçalarındaki gücünü koruyamayacağının bilincindedir.
PKK Türkiye’de silahsızlanırken Kandil’deki silahlı gücünü koruyabilmenin siyasetini yapıyor. “İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı” demekteki maksat da budur; Sünni karakterli Türk-Kürt ittifakı realitesi zemininde, “üç parçada silahlı, Türkiye’de silahsız PKK” durumuna Ankara’dan zımni ön kabul almak içindir. Tuğluk’un bu sözleri Türkiye’deki çözüm sürecinin rasyoneli içinde değerlendirilmelidir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.