REGNUM ajansı yorumcusu Stanislav Tarasov, yakın zamanda Türkiye’nin Irak ve Suriye cephelerinde Kürtlere karşı savaşa başlayabileceğini öne sürdü. Türk medyasında çıkan haberlere göre Erbil’in aldığı referandum kararına “pişman olacağını” dile getiren Erdoğan, bu kararın yanlış olduğunu söyledi.
Halbuki bundan birkaç yıl önce Ankara, Bağdat’a bakmadan Irak Kürt Yönetimi’ne destek veriyordu. Hatta 2013’te Erbil ve Ankara, Kürt petrolünü Avrupa’ya taşıyacak boru hattı konusunda anlaşmaya varmıştı.
Tarasov’a göre hem Bağdat hem Ankara’nın “Kürt problemini” çözmek için güç kullanmaktan başka imkanları yok. Bununla beraber yazar, Suriye ve Irak’ta Kürtlere karşı Türkiye’nin olası operasyonunun çok riskli olduğunu vurguladı.
Aynı sitede yayımlanan yazısında Sarkis Tsaturyan Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendirerek Erbil’in yapacağı referandumdan sonra bölgenin çok değişeceğini iddia etti.
Yazara göre Musul-Kerkük petrollerine ihtiyacı olan Türkiye, Irak Kürtlerinin bağımsızlığını destekleyecektir. Üstelik Kuzey Irak Türkiye yanlısı olmaz ise İran yanlısı olur. Nihayet Ankara yazarın deyişiyle Afrin ile Kobani arasındaki toprakları işgal edip ve Erbil’i kucaklayarak Irak ve Suriye Kürtlerinin birleşmesini engelleyecektir.
Carnegie.ru sitesinde çıkan yazıda Yekaterina Çulkovskaya, Türkiye ile NATO arasındaki çatışmayı ele aldı. Yazara göre bugüne dek Türkiye ve NATO arasındaki ilişkiler hiç bu kadar problemli olmamıştı. Ankara’dan, Türkiye’nin NATO’dan çıkması gerektiğine dair sesler gelirken karşı taraf oldukça temkinli davranıyor.
Geçen Haziran sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan gene NATO’yu (Suriye Kürtlerini kastederek) “teröristlere yardım” ile suçladı. Halbuki YPG’ye Mayıs 2016’dan bu yana silah desteğinde bulunan Pentagon, Kürtlere IŞİD’e karşı savaşan en etkili unsur gözüyle bakmaktadır. Bununla beraber Çulkovskaya, büyük ihtimalle ABD’nin bunu yaparken, Ankara’nın verdiği YPG ile PKK arasındaki bağları doğrulayan delilleri görmezden geldiğinin altını çizdi.
Yazara göre “Kürt problemi” krizin tek sebebi değildir. Darbe girişimi ve yeni Anayasa referandumu ile ilgili kargaşalar da ülkenin dış politikasına yansıyor. Öte yandan özellikle FETÖ avına başlayarak TSK’yı zayıflatan Ankara’nın birçok davranışını beğenmeyen NATO ani hareketlerden çekiniyor.
Yazar, üstelik Ankara’nın Moskova ile “kur yapması” ve kimi Batılı ülkeler ile ilişki bozmasının NATO’yu ciddi şekilde rahatsız ettiğini iddia etti. Çulkovskaya’ya göre Türkiye bunları yaparak müttefiklerinin gözünde artan önemini ve bağımsızlığını göstermeye çalışıyor. Yazarın deyişiyle “Erdoğan’ın Türkiye’si sadece Batı’nın sadık müttefiki olmakla yetinmeden bölgesel güç olarak kimseye sormadan” kendi politikasını yürütmek ister. Türkiye’nin Katar’a verdiği destek de bu yöne bir hareket.
Yazıyı bitirirken Çulkovskaya, “Bunlara rağmen Ankara’nın NATO’ya siyasi alternatifinin olmadığı için ve Türk ekonomisi Avrupa’ya odaklandığı için Kuzey Atlantik blokundan çıkması söz konusu olamaz. Türkiye NATO’ya, NATO ise Türkiye’ye muhtaç” dedi.
Esad’ın iktidarda kalması ve Rus askeri polisinin kontrol edeceği güvenlik bölgelerinin kurulmasını öngören “Tillerson Planı’nı” yorumlayan Argumentı i Faktı gazetesi, mikrofonunu Ortadoğu ve Orta Asya Araştırma Merkezi Müdürü Semyon Bogdasarov’a uzattı.
Gazetenin sorularını cevaplayan Bogdasarov, “Tillerson Planı”nın çok ince diplomatik oyunun bir parçası olduğunu, Rusya’nın Suriye’deki “özel” rolünü sözde kabul eden Amerika’nın Rusya’yı Suriye’den çıkartmak için elinden geleni yaptığını öne sürdü. Kendisine göre ne Kobani ne Rakka’da Rus askeri varlığı olamaz, adları geçen bölgelerde şimdiden kök salan Washington buna izin vermez.
Bogdasarov’e göre üstelik Amerika, kendisine bağlı milis birliklerini kurduruyor. Sadece “Suriye Demokratik Güçleri’ne” bağlı Kürt kolu yüz bin askerden oluşuyor, ABD Savunma Bakanı James Mattis, Rakka alındıktan sonra da Amerika’nın Kürtlere silah satacağını açıkladı.
Suriye’nin merkezi bir devlet olarak artık ortadan kalktığını, yerine ortaklaşa Rusya ile İran, Türkiye ve ABD’nin kontrolünde üç bölgeden oluştuğunu iddia eden Bogdasarov, aslında bu durum 10-15 yıl daha sürebilir, ama korkarım ki sürmez, ileride bizi çok sayıda olumsuz “sürpriz” bekliyor, dedi.
Nezavisimaya gazetesinin yayımladığı ve siyaset bilimci Aleksey Noskov imzalı yazıda Katar krizi ele alındı. Yazara göre ne Doha, ne karşı taraf yanlış davrandığını itiraf etmeyeceğinden kriz uzun sürer, zengin bir ülke olan Katar ablukaya dayanır.
Öte yandan on bin kişilik Katar ordusu Suudi Arabistan ve ona katılan ülkelerin ordularına nazaran çok zayıf kaldığı için olası savaşı hesaba katmak zorundayız. Ne var ki savaş ihtimali fazla değil. Bunun sebebi, Afganistan, Pakistan, Türkiye, Irak ve Arabistan Yarımadası’nda bulunan Amerikan güçlerinin koordinasyonunu sağlayan Katar’daki “El Udeid” askeri üssü. Dolayısıyla Doha’ya karşı çıkan ülkelerin Katar’ın iç durumunu karıştırma girişimi daha “mantıklı” geliyor. Mısır medyasının iddia ettiği gibi Katar emirinin güvenliği artık İran’ın “İslam Devrimi Muhafızları” tarafından sağlanıyor.
Tahran’ın yanı sıra Doha’nın ikinci müttefiği Ankara’dır. Yazarın iddia ettiği gibi bu yakınlığın sebebi, her iki ülkenin İhvan’a verdiği itibardan başka bir şey değildir. Durum kızışırsa Katar da boş durmaz, Körfez ülkelerindeki muhalif güçlere daha çok destek verir, onları radikalize eder. Bununla beraber hem Katar, hem diğer Körfez ülkeleri ile iyi ilişki kuran Türkiye zor bir seçimle karşı karşıya gelir. Yazara göre o seçim ne kadar zor olsa da Katar’ın lehine olacak. Aksi halde Ankara, desteklediği ülkeyi “satmış”, onlarca milyon İhvancının gözünde itibarını kaybetmiş olacak. (Gazete Duvar)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.