Biz bu satırları yazarken Türkiye, şatafatlı manşetler ve tanklar eşliğinde Musul’daki Başika üssüne yolladığı askerleri kısmen geri çekiyor olabilir. Çünkü MİT müsteşarı Hakan Fidan ve dışişleri bakanlığı müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Irak dışişleri Bakanı İbrahim el Caferi ile perşembe günü Bağdat’ta bir araya geldikten sonra sinyaller bu yöndeydi.
Görüşmeye takiben Başbakanlık’tan yapılan açıklamadaki anahtar cümleler şöyleydi: “Askeri personelin alandaki eğitim ve güvenlik durumuna göre yeniden tanzim hususu da Irak Hükümetinin hassasiyetleri dikkate alınarak kararlaştırılmış, aynı zamanda, Irak Hükümetiyle güvenlik alanında işbirliğinin derinleştirilmesini teminen yeni mekanizmalar oluşturulması için bir çalışma başlatılması konusunda mutabık kalınmıştır.”
‘Yeniden tanzim hususu’ derken Irak’ın Türkiye’ye ‘derhal topraklarımızdan çekilin’ çağrısına yönelik asker sayısında azaltmaya gidildiğini/gidileceğini varsayabiliriz.
Kaldı ki güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre Sinirlioğlu, krizin patlak vermesiyle birlikte devreye giren Washington’a bu yönde teminatlarda bulunmuş. Bağdat’la varılan mutabakatta Türkiye Başika’daki asker sayısını sevkiyat öncesindeki seviyeye geri indirmeyi taahhüt etmiş.
Bağdat’la yaşanan kriz böylece çözülme aşamasına gelmişti. Dolayısıyla Bağdat konuyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine taşımaktan vazgeçecekti. Ancak Sinirlioğu ABD’li muhataplarına müjdeyi verdiği sıralarda Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Irak ve İran’a yönelik salvolarını sürdürüyordu.
Saray darbesi mi?
A Haber’e konuşan Erdoğan Başika’daki Türk askeri personel sayısının bırakın eksilmeyi artabileceğini şu sözlerle ifade ediyordu: “Bu eğit-donatı yaptıracağınız asker, subay, bunların sayısına göre bu değişir. Yani bu sayı yetmeyebilir, daha da bunun artması gerekebilir.”
Bu arada şunu da not edelim: Türkiye’nin tam olarak kaç asker sevk ettiği ve beraberlerinde ne gibi teçhizat getirdiği konusunda çeşitli iddialar uçuşuyor. Örneğin The New Yorker dergisinin deneyimli yazarı Dexter Filkins’e göre son günlerde Başika’da bilinen Türk tugayına ek olarak Türk istihbarat elemanları ve Türk savaş uçakları bölgede konuşlanmış bulunuyor. Kaynaklarımız, Türklerin tankların yana sıra roketatar gibi çeşitli ağır silahlar getirdiklerini iddia ediyor.
Her halükarda tablo Türkiye’nin tarif ettiği şekilde salt bir eğitim faaliyetine işaret etmiyor. Daha ziyade Musul düştüğü takdirde Türkiye, Sünni Araplar ve Iraklı Kürtlere hamilik adı altında aslında eski Osmanlı topraklarında söz sahibi olmaya gayret ediyor. Suriye’de başaramadığını Irak’ta deniyor. Ve Suriye’de olduğu gibi tekrar yüzüne gözüne bulaştırmasına ramak kaldı diyebiliriz.
Musul krizine dönecek olursak…Erdoğan’ın açıklamaları bir çuval inciri berbat etmiş görünüyor: Irak Başbakanı Haydar Abadi, BM Güvenlik Konseyinin Türk askerlerinin Irak’tan geri çekilmesi için olağanüstü toplanmasını talep etti. Talep mektubunu alan ABD’nin BM’deki büyükelçisi Samantha Power net şekilde Bağdat’tan yana tavır sergiledi. Irak’a yapılan herhangi bir yabancı asker sevkiyatının merkezi hükümetin onayıyla gerçekleşmesi gerektiğini vurguladı.
Kritik saatler
Biz bu satırları yazarken BM’nin Musul konusunda toplanmaya karar verip vermediği henüz belli olmamıştı. Çünkü Washington da telkinleriyle Türkiye’ye askerlerini geri çekmek için vakit tanımak isteniyordu. Çekilmediği takdirde Arap diplomatik kaynaklarına göre Güvenlik Konseyinin geçici üyesi statüsüyle Ürdün, Irak adına harekete geçecek ve bir kınama metni kaleme alacaktı. Bu durumda Washington ne yapar? Esas mesele burada düğümleniyor.
“Washington elbette Bağdat’tan yana taraf alacaktır” diyen üst düzey kaynaklarımızdan 21 Aralık’ta Türkiye IKBY Bağdat Yönetimi ve ABD arasında yapılması planlanan Suriye’de YPG’ye silah sevkiyatının da ele alınacağı IŞİD’e karşı işbirliği konusunda toplantının da iptal edilme ihtimalinin de bir hayli yüksek olduğunu iddia etti. Söz konusu yetkili sözlerini şöyle sürdürdü “Bu iş ABD açısından son derece kritik zira Türkiye’nin bu şuursuzca hareketleri Abadi’yi Rusya ve İran’ın kollarına daha da itecek.”
Oysa Abadi epey bir zamandır eski başbakan Maliki ve İran’ın nüfusunu törpülemek için büyük çaba harcıyordu. Washington’da büyük takdir topluyordu. Öyle ki geçtiğimiz günlerde Halep yakınlarında düzenlenen bir saldırıda ağır yaralandığı iddia edilen İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün efsanevi komutanı Kasım Süleymani Bağdat’a eskisi gibi pasaport kontrolünden geçmeden elini kolunu sallayarak giremiyordu artık.
‘Bölücü’ Türkler
Bir de işin Kürt boyutu var. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim (IKBY) Mesut Barzani, Abadi’nin ‘gitme’ telkinlerine kulak tıkayarak 9 Aralık günü Ankara’ya resmi ziyarette bulundu. Resmi görüşmelerde ilk kez Kürdistan bayrağının sallandırılması ve Erdoğan’ın A Haber’e verdiği mülakatta Iraklı Kürtlerin haklarının Bağdat tarafından ihlal edildiğini savunması Ankara’nın Barzani’ye bağımsızlık konusunda yeşil ışık yaktığı şeklinde algılanıyor.
Üst düzey kaynaklarımızın birinin ifadesiyle, “Türkiye Irak’ın parçalanacağı varsayımı üzerine pozisyon alıyor hatta son hamleleriyle bunu teşvik ediyormuş görüntüsüne veriyor.” Bağımsızlık arzularını hiçbir zaman gizlemeyen Barzani Ankara’daki bu radikal ‘u dönüşü’nden gayet memnun görünüyor.
İyi de ya Rusya Hazar Denizi üzerinden Suriye’ye fırlattığı Cruise füzelerinden biri İran’ın kuzeybatısında olduğu gibi ‘yanlışlıkla’ Irak’ın kuzeyine isabet ederse? ‘Allah korusun’ diyor ve Türk askerlerin Bağdat’ta varılan mutabakat çerçevesinde çekilmeye başlanması için dua ediyoruz…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.