Son günlerde değişik ve ilgi çekici bilgi kaynakları Türkiye’nin ABD-Irak ve Peşmerge güçleri ile birlikte Musul’u IŞİD’in elinden almak için bir askeri operasyon düzenleyeceği bilgisini veriyorlar. Özellikle Ahmet Takan’ın 5 Mart 2015’te Yeniçağ’da yazmış olduğu yazı çok kapsamlı. Tabii sadece bazı köşe yazarı ve gazete haberleri ile kalmıyor. Türkiye, Erbil’e iki uçak dolusu askeri malzeme yolluyor. Bu arada elden 500 milyon dolarlık bir ödeme yapılıyor Barzani’ye. Türk Savunma Bakanı Bağdat’ı ziyaret ediyor ve Irak Savunma Bakanı ile görüşüyor. Irak’ta Türkiye’den askeri malzeme istiyor. Ankara şimdilik kaydı ile “hayır” diyor. Bunun anlamı “reddetmedik, koşulların oluşmasını bekliyoruz” demek. Ve Başbakan Davutoğlu, Türkiye’nin Musul’a yönelik bir askeri operasyona sadece lojistik destek vereceğini söylüyor. Gazetelerden okuduğum bu bilgilerin dışında ve onlardan bağımsız olarak üst düzey asla eskimeyen etkili bir (ne kadar yetkili bilmiyorum) şahıs, AKP Hükümeti’nin Musul harekâtına hazırlandığını harita üzerinde anlattı.
* * *
AKP Hükümeti bir tükenmişliği temsil ediyor. İçinde parçalanmış durumda. Erdoğan-Davutoğlu kavgası görünenden çok daha büyük. Erdoğan, başkanlık için mücadele ederken, her zaman Erdoğan’dan daha bilgili ve akıllı olduğunu düşünen Davutoğlu, eline geçirdiği başbakanlığı bırakmak niyetinde olmadığı gibi gerçek anlamda başbakanlık yapmaya kararlı. Hatta Davutoğlu, dört bakanı Yüce Divan’a yollayarak, aslında Erdoğan’ı Yüce Divan’a yollamayı bile denedi. Ancak Erdoğan’ın son anda müdahalesi böyle bir süreci durdurdu. Şimdi AKP’deki kavga, listelerin yapılması sırasında daha da büyüyecek. Erdoğan, listelerde kesin belirleyici olmak isteyecek. Davutoğlu’na küçük bir kontenjan verilecek. Peki, Davutoğlu, Erdoğan’ın yaptığı listeyi çöpe atsa ve Yüksek Seçim Kurulu’na kendi listesini götürüp verse ne olur? Olacak şu; Erdoğan sadece Hakan Fidan’ın istifasında olduğu gibi etkisiz kalır.
Cumhurbaşkanlığı’nın yanlış bir tercih olduğunu Erdoğan artık herhalde anlamıştır. Genelkurmay Başkanlığı’nda Davutoğlu’nun Süleyman Şah Türbesi’nden geri çekilişin komutanı olarak fotoğraf vermesi de Erdoğan-Davutoğlu kavgasında önemli aşamalardan birisidir. Erdoğan çok kızmış olmalı ki ertesi gün, “Her şey benim kontrolümde oldu” açıklamasını yapmak zorunda kalmıştır. Anayasa, başbakana öyle yetkiler tanıyor ki, başbakanlığın kapısında nöbet tutan polisi beş dakikalığına başbakan yaparsanız, başbakanlığı geri almakta zorlanırsınız. Şimdi Davutoğlu, 23 Nisan başbakanı olmadığını ispat ediyor.
* * *
Seçimlere giderken ekonomi iyi değil, üstelik ekonomi yönetimi konusunda Erdoğan ile Davutoğlu arasında büyük bir kavga var. Erdoğan, şimdilik başka türlü yapamayacağı için saldırılarını Merkez Bankası Başkanı’na yapıyor. Ancak bakalım bu kavga 7 Haziran’a kadar Merkez Bankası Başkanı üzerinden sürmeye devam edebilecek mi yoksa açık bir Erdoğan-Davutoğlu kavgasına mı dönecek?
İşte bu ortamda Davutoğlu ve AKP Hükümeti, Dolmabahçe Sarayı’nda Abdullah Öcalan’a yaptığı “Silahlı mücadeleye son verilmesi” açıklaması üzerine, seçim propagandasını kurmaya hazır olduğunu göstermiştir. Ekonomi, büyük projeler ve Erdoğan’ın isteğine rağmen “Başkanlık sistemini” seçim kampanyasının ana merkezine oturtmama kararı veren Davutoğlu, gelecekte “barış” üzerinden toplumsal destek almayı hedeflemektedir. Dikkat edilir ise Dolmabahçe Sarayı açıklamasına ilk karşı çıkış MHP ile birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelmiştir. Erdoğan, hemen ve haklı olarak Demirtaş ile HDP heyeti arasındaki farklılığa dikkat çekmiştir.
Bütün bu hususlar, Davutoğlu’nu seçimleri kazanmak için yeni bir arayışa itmiş olabilir. Çünkü kamuoyu şirketleri ne derlerse desinler, birkaç gün önce 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nü ziyaret eden bir büyük ülkenin siyasi müsteşarı, seçim ile ilgili beklentilerini sorduğumda, “AKP % 35-40, MHP %20 civarı, CHP % 25, HDP % 11 ve üstü” cevabını verdi. Demek ki kamuoyuna açıklanmayan araştırmalarda başka sonuçlar çıkıyor.
Davutoğlu kısa vadede, zaten Erdoğan’a ait olan IŞİD’i destekleme politikasının başarılı olamayacağını ve ABD’nin Musul’a girmekte kararlı olduğunu görerek, Musul’a yapılacak askeri operasyona destek verme kararı almışa benzemektedir. Öcalan’ın açıkladığı ilkeler üzerinden seçim kazanmasının zor olduğunu gören Davutoğlu, Musul’a yapılacak bir askeri harekât üzerinden “benim dış politikam doğru” inancını savunabilecektir. Toplumun önüne Mustafa Kemal Atatürk’ün milli hedef olarak koyduğu Musul-Kerkük konulacak, Misakımilli’yi gerçekleştirmek söylemi istismar edilecektir. Oysa, Şırnak ve Hakkâri’de asker ve polislerin sokağa çıkmasını yasaklamış bir Hükümetin, Musul’dan bahsetmesi kelimenin en basit ifadesi ile izah edilebilir değildir.
* * *
Musul harekâtı ile birkaç hedefe ulaşmayı hedefleyebilir. Bir: Seçimler ertelenir ve AKP zaman kazanır. İki: TSK’nın kısa zamanda etkili bir şekilde Musul’a girmesi ile AKP Hükümeti ilkbahar 2015’te yapılacak seçimlerden galibiyetle çıkar. Üç: Galibiyetin verdiği rahatlama içinde “Biz büyük devletiz. Şu PKK meselesini halledelim” denilerek, Öcalan’a istediği tavizler verilerek devletin yapısı federal devlete dönüştürülür.
Tabii bütün bu süreç gerçekleşirken Başbakan Davutoğlu, Başkomutan Erdoğan’ın sembolik olduğunu, gerçek gücün Başbakan’da olduğunu gösterecektir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.