Müzminleşmiş bir mesele, ama adını bile koyamadık henüz: Kürt meselesi mi, terör meselesi mi? Bu ikilem arasında gelgitler! Meselenin adı konusunda bir konsensüs bile oluşturamamışken, çözümün nasıl olacağını öngörmenin imkânı var mı? Yok, elbette!
Neden ad üzerinde bir anlaşma yok; çünkü taraflar, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve PKK'nın, farklı ulus-devlet konseptleri üzerinden bir mutabakata varmaları mümkün değil de ondan! Lafı gevelemeye gerek yok: TC kendi ulus-devletinin misak-ı millî ile belirlenmiş ulusal sınırlarından tâviz vermeye ne kadar hazır veya niyetli değilse, PKK da, Diyarbakır (Amed) merkezli bir Kürt ulus-devleti inşa etmeye o kadar hazır ve kararlı görünüyor. Mesele de, aslında tastamam budur: Ulus devlete karşı ulus devlet! Her iki tarafın da, Kürt gerçekliğini, kendi ulus-devlet kimliği bağlamında ele alıyor olması! Çocukluğumuzda ip oyunu oynardık: Kalın bir halatın bir ucunu beş altı arkadaş, bir ucunu da biz o sayıda arkadaşımızla çekiştirirdik. Hangi takım, halatın öteki tarafını kendine doğru çekecek? Kimin kazandığını bu sonuç belirlerdi... Teşbihte hata olmaz: Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile PKK arasında bu oyun oynanıyor.
Bu durumda çözüm ya Oslo görüşmeleri gibi doğrudan gizli temaslarla veya dolaylı olarak 'Akil Adamlar' türünden sivil girişimlerle gerçekleştirilmeye çalışıldı ve çalışılıyor. Hemen düşüncemi söyleyeyim: Oslo görüşmelerinden nasıl bir müsbet sonuç alınamadıysa 'Akil Adamlar'dan da herhangi bir müsbet sonuç alınması söz konusu değildir. Tıpkı, 'Demokratik Açılım'ın, bütün iyiniyetine rağmen herhangi bir sonuç vermeyişi gibi! PKK'lıların 'Açılım'ı Habur Kapısı'ndan zafer işaretleri yaparak girmekle nasıl sabote ettiklerini de ayrıca hatırlamakta fayda vardır... 'Akil Adamlar' girişiminin de aynı akıbete uğratılacağına bahse girerim. Oyunun kuralı budur: İp oyununda, oyuncuların dışında kimsenin araya girmesi söz konusu değildir çünkü...
PKK ne istiyor; bu biliniyor: Bağımsız bir Kürdistan devleti! PKK, ancak bunu konuşmak için barış masasına oturur. Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu koşullarda masaya oturmaya hazır mıdır? Düşünebiliyor musunuz, Abdullah Öcalan barış masasına, sağında Murat Karayılan, solunda Fehman Hüseyin, gerilla kıyafetleriyle gelip oturacak!!! Belki Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak da katılmak isteyebilirler; tabii eğer Öcalan lütfederse! İçinizden, 'Aman yarabbi! Allah yazdıysa bozsun!' dediğinizi duyar gibiyim...
Ama, kendimizi kandırmayalım: Bu savaşın ve terörün durması, yakın vadede katiyen mümkün görünmüyor. Niçin? Bir defa daha söyleyeyim: Kısaca Kürt meselesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti açısından tam bir trajik duruma işaret ediyor da ondan. Hani, Abdülhak Hamid'in Lüsyen Hanım'a söylediği rivayet edilen bir sözü vardır: "Seninle de, sensiz de yaşanmaz!" TC Devleti de, terörün arkasının kesilmesinin ne PKK ile ne de PKK'sız olmayacağını biliyor...
PKK, son derece dikkatli bir kamuoyu stratejisi uyguluyor: Strateji, Güneydoğu'da hakimiyet bölgelerine sahip olduğunu göstermek! BDP milletvekillerinin TC sınırları içerisinde ve güpegündüz PKK'lılarla sarmaş dolaş olmalarını kamuoyuyla paylaşmanın nasıl okunacağının, önceden hesaplanmış olduğunu söylemek kehanet sayılmaz...
Görünen köy, kılavuz istemez. Ama, inşaallah yanılıyorumdur, yanılmayı da yürekten diliyorum ve lütfen bana şom ağızlı demeyiniz: Bu gidişle daha çok şehit cenazesi görürüz, gibi geliyor bana...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.