Günlerdir sadece Türkiye’de değil, uluslararası basında da Türkiye’nin Suriye’ye olası müdahalesi konuşuluyor.
AKP hükümeti bugüne dek büyük riskler alan, uzağı göremeyen bir Suriye politikası izledi. Fakat mevcut konjonktürde Suriye’ye müdahale etmek AKP hükümeti için bile fazla riskli.
18,000 askerle, 110 kilometre uzunluğunda, 35 kilometre derinliğindeki bir alanda, aylar, hatta yıllarca sürebilecek bir tampon bölge oluşturulmasından bahsediliyor.
Hükümete yakın gazeteler böyle bir müdahale için ‘Türkiye’nin Amerikan generallere ihtiyacı olmadığını’ söylüyor.
Fakat Amerika’nın hava desteği olmadan Türkiye’nin böyle bir operasyonu gerçekleştirmesi çok zor.
Şubat ayında, Suriye içindeki Süleyman Şah türbesini taşımak için yapılan operasyonu hatırlayalım.
Türkiye Esad rejimi, PKK’ya bağlı güçler ve İslamcı örgütler dahil sahadaki tüm aktörlere önceden haber verip bir anlamda bu aktörlerden karşı saldırıda bulunmama garantisi almıştı.
Daha sonra 600 askerle, Suriye’nin 35 kilometre içine girilip türbe taşındı. Operasyon 9 saat sürdü.
Böylesi sınırlı bir operasyonda dahi Türkiye, Suriye’deki PKK’ya bağlı güçlerin desteğine ihtiyaç duydu. Türk tankları YPG’nin açtığı koridordan ilerledi.
Bugün bahsi geçen türden, aylar hatta yıllar alabilecek, 18,000 askerle geniş bir alana yapılacak ve hem Esad rejimiyle, hem PKK’ya bağlı birliklerle hem de IŞİD’le çatışmayı gerektirecek bir müdahalenin Amerika’nın hava desteği olmadan yapılması çok güç.
Amerika’nın uçuşa yasak bölge kurma konusundaki tutumu ise değişmedi, değişeceğe de benzemiyor.
Birkaç gün evvel Amerikan Dışişleri Sözcüsü Mark Toner Washington’ın politikasının değişmediğini, uçuşa yasak bölgenin çok ciddi riskler içerdiğini söyledi.
Obama’nın uçuşa yasak bölgeye karşı çıkmasının altında yatan nedenleri daha evvel yazmıştım.
Uçuşa yasak bölgenin hedefi Esad rejimi.
Eğer Obama böyle bir bölge kurmayı kabul ederse Suriye’de yepyeni bir angajmana girmiş olacak. Bir ülkeye rejimi değiştirmek maksadıyla askeri olarak müdahale etmiş olacak.
Bu, IŞİD gibi bir terör örgütüne karşı Suriye’nin hava sahasına girmeye ya da rejimi devirmek maksadıyla muhalifleri eğitmeye benzemez. Yasal ve siyasi olarak çok daha çetrefilli bir karar.
Ayrıca Washington, Irak ve Libya’da olanlardan sonra Suriye’de rejim değişikliği konusunda daha da gönülsüz.
Bir de Obama’nın ‘siyasi mirası’ meselesi var.
Obama, 2008 seçimlerini, Amerika’nın dünyadaki uzun vadeli askeri angajmanını kısıtlayacağı, Amerikan askerini Irak ve Afganistan’dan çekeceği vaadiyle kazandı. Pek çoğuna göre Obama’nın tek dış politika başarısı Amerika’nın bu ülkelerden çekilmesi.
Suriye içinde uçuşa yasak bir bölge kurmak Amerika için yeniden uzun soluklu bir askeri angajmana girmek anlamına gelecek.
Üstelik Obama yönetimi böyle bir angajmanın Suriye’deki askeri dengeyi değiştireceğinden ve Esad’ı devireceğinden de emin değil. Birinci Körfez Savaşının ardından yaşananlar bu konuda Obama’nın çekincelerini haklı çıkarıyor.
Amerika, 1991 ve 92’de, Irak’ın kuzeyinde Kürtleri, güneyinde Şiileri korumak için uçuşa yasak bölge oluşturmuştu. Amerikan askeri 2003 yılına kadar bu bölgeleri korumak zorunda kaldı.
Üstelik 10 yılı aşkın süre boyunca ülkenin üçte birinin Amerikan askeri denetimi altında olması Saddam’ı da deviremedi.
Obama Suriye’de de aynı senaryonun tekrarlanmasını istemiyor.
Suriye’de kurulacak uçuşa yasak bölgenin, Washington’ın sırtlamak istemediği finansal bir boyutu da var.
Böyle bir bölge için yüzlerce Amerikan uçağının gerekeceği ve bunun aylık 1 milyar dolara mal olacağı söyleniyor. Savunma bütçesinde ciddi kısıtlamalara gidildiği bir dönemde, sonuç getirip getirmeyeceğinden emin olunamayan bir manevraya, 2016 Başkanlık seçimleri öncesi Kongre’nin evet demesi zor.
Meselenin bir başka önemli boyutu daha var.
Amerika’nın Suriye sınırları içinde uçuşa yasak bölge kurması Esad’ın hava gücüyle çatışma riskini getiriyor.
4 yıldır devam eden iç savaşın ardından rejimin askeri gücü zayıflamış olabilir fakat Esad’ın elinde hala hava sahasına girecek Amerikan uçaklarını vurma kapasitesi olan silahlar var.
Bir Amerikan askerinin dahi Esad’ın saldırısı sonucunda ölmesi Washington’ı misilleme yapmaya zorlayacak ve Amerika’yı taraf olmak istemediği bir savaşta taraf haline getirecektir. Başkanlığının bitmesine bir buçuk yıl kalmışken Obama böyle bir risk almak istemiyor.
Ayrıca Washington, tam İran ile nükleer müzakerelerin sonuna gelmişken ne Rusya’yı ne de İran’ı kızdırmak istiyor.
Putin Pazartesi günü Türkiye’yi ve Batı’yı uyardı. Herhangi bir müdahalede durumunda ‘Rusya’nın da Suriye’ye aynı şekilde müdahale edeceğini’ duyurdu.
Böyle bir müdahale durumunda İran da tepkisiz kalmayacaktır.
Böyle bir konjonktürde, daha ortada bir hükümet dahi yokken, Türk halkı hükümetin Suriye politikasına bu kadar karşı çıkarken, hükümetin Suriye’ye müdahale etmeyi ciddi ciddi düşünüyor olması mümkün değil.
Mesele başka..
Mesele Erdoğan’ın 7 Haziran seçim sonuçlarını sindirememiş olması...
‘Güneyimizde bir Kürt devleti kuruluyor’ feryatlarıyla, sınıra yığılan tanklarla, ‘Suriye’ye müdahalenin eli kulağında’ algısı yaratılarak koalisyon olasılıklarının önü kesilmek isteniyor.
Bir sonraki adım: ‘Savaşa giriyoruz, kimse bizle koalisyon istemiyor, acilen hükümet kurulması gerekiyor, hadi erken seçime’.
Hükümet blöf yapıyor…
Bakalım millet ve meclisteki siyasi partiler hükümetin blöfünü görecek mi…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.