Hangi Türk bu? Türk ulusunun Türk'ü mü, Türk dünyasının Türk'ü mü?
CHP milletvekili Profesör Birgül Ayman Güler’in, mahkemelerde kısıtlı da olsa Kürtçe savunma olanağı getiren yasa tasarısı Meclis’te görüşülürken söylediği sözler son derece yararlı oldu. Kürt sorununun çözümünü engelleyen ve sınırları CHP’yi katbekat aşan bir zihniyet yarılmasının tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasını sağladı. Atatürk milliyetçiliğinin tornasının beyinlerini yonttuğu kişilerin, ulus ve millet kelimesini ayrıştırmaya çalışarak yıllardır yaratmaya çalıştıkları fiksiyon var karşımızda. Bu kez daha açık biçimde ırkçı tınılar taşıması, endazenin topunun biraz fazla kaçmasından kaynaklanmıyor. Türk milleti/ulusu kavramına Cumhuriyetin kuruluşundan beri verilmeye çalışılan, birbiriyle zıt iki içeriğin yarattığı çelişkiyi ve bunun vahim sonuçlarını tüm berraklığıyla gözler önüne seriyor.
Türk ulusu/milleti kavramı bugün etnik içerikten arınmış bir kavram mıdır? Güler, sözlerinin çarpıtıldığını bilahare belirtirken “Türk ulusu ifadesiyle bir ırkı, bir milliyeti değil, birey bazında bir araya gelmiş bir topluluğu kastettim” diyor. “Türk, anayasal bir kavram, vatandaşlığı anlatıyor” diye ilave ediyor. Sorun tam burada, Türk tabirinin neye tekabül ettiğinde yatıyor. Profesör milletvekilinin uluslaşmış ve uluslaşmamış milliyetler, etnik topluluklar arasındaki farklar, ulusun en ileri tarihsel biçim olduğu iddiası vs... Türk kelimesinin arkasında yatan birbirine zıt iki anlamın yarattığı büyük meselenin üzerini bilimsel görünümlü lafebeliğiyle örtme çabaları. Bugün Cumhurbaşkanlığı arması üzerinde yer alan güneş ve etrafındaki 16 yıldız (1925’te 20 idiler, 1978’de 16 oldular) neye işaret ediyor? Tarihte kurulmuş Türk devletlerine mi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu devletlerin devamı olduğunu, kökeninin bu tarihsel, kültürel bağda olduğunu mu ifade ediyor? Cumhurbaşkanlığı armasında ifadesini bulan Türklük, bugün ‘Türk ulusu’ dendiğinde ifade edilen Türklükten devlet politikaları seviyesinde ne kadar ayrışıyor?
Yeni Şafak (26 Ocak), “Türk dünyası askeri birlik oluşturuyor” başlıklı bir haber yayımladı. Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri’nin Türkiye, Azerbaycan ve Kırgızistan’ın katılımıyla kurulduğunu, ana karargâhının Ankara’da olacağını, Moğolistan temsilcisinin ise hava muhalefeti nedeniyle Bakü’deki bu kuruluş toplantısına katılamadığını öğrendik. Bu ‘Türk dünyası’, Türkiye’de ‘Türk ulusunu oluşturan Türklerin’ hepsini kapsayan, hepsinin kendilerini ait hissedecekleri bir dünya mı? Bu askeri teşkilatın amacının, ‘Türk cumhuriyetleri arasındaki işbirliğini kuvvetlendirmek’ olduğu belirtiliyor. Bu Türk cumhuriyetlerinin yurttaşları da Türk ulusu/milletinin bir parçası mı?
2003’te bakanlar kurulu kararıyla kurulan Türk Dünyası Belediyeler Birliği adlı kuruluşun ilgi alanında da bir Türk dünyası var. Bu dünya ile ‘Türk ulusu’ arasında nasıl bir ilişki var? Yoksa yok da başkalarını kafalamak için var gibi mi yapıyoruz? Ya da var da o zaman Türk dünyasına ait olmayan Türk ulusunun unsurlarının çakma bilimsel izahla yetinecek zekâ düzeyinde olduklarını mı sanıyoruz?
Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı 1992’de kuruldu. Amacı Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında, merkezinde Türkiye’nin olduğu bir Türk dünyası oluşumu yaratacak politikaları mali olarak desteklemekti. AKP hükümetleri döneminde doğru bir kararla ilgi alanı bütün dünyaya yöneltildi.
Türkçe Konuşan Ülkeler Parlamenterler Asamblesi 2008’de kuruldu. Üyeleri Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan. 17 Ekim’de İstanbul’da yapılan son toplantısında, TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam, Türkmenistan ve Özbekistan’ı kastederek “Bu iki Türk devletini de aramızda görmek istiyoruz” dedi. TBMM Başkanvekili’nin ifadesinden anlaşılan, Türkiye Cumhuriyeti bir Türk devleti. Ama hangi Türk bu? Türk ulusunun Türk’ü mü, Türk dünyasının Türk’ü mü?
Aynı anda iki farklı gerçekliğe inanma durumuna psikiyatride şizofreni tanısı önerilir. Gerçek gerçeklikle ikinci gerçeklik arasında zihni bölünen hastalar, sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir ikinci gerçekliğe gerçekten inanırlar. Birgül Ayman Güler’in sözcülerinden olduğu bu kurucu zihniyet böyle bir iki gerçeklik haliyle malul ve bu maalesef sanıldığından çok daha yaygın toplumumuzda. Kürt meselesini bu açıdan da ele almak gerekmiyor mu?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.