• BIST 10058.47
  • Altın 3041.835
  • Dolar 34.8632
  • Euro 36.5966
  • İstanbul 9 °C
  • Diyarbakır 5 °C
  • Ankara 4 °C
  • İzmir 12 °C
  • Berlin 2 °C

Türk solunun bilgi kavramına yabancılığı

Serdar Kaya

27 Mayıs (1960) öncesinin meşhur efsanelerindendir: Adnan Menderes, üniversite öğrencilerini işkence altında öldürtmekte, sonra da kıyma makinelerinden geçirtip tavuk yemi yaptırmaktadır. O günleri çok fazla bilmeyip bu efsaneyi bugün duyanlar, muhtemelen, “Böyle bir saçmalığı kim ciddiye alır ki?” diyeceklerdir. Ama bu haberi Anadolu Ajansı geçmiş, CHP basını süslemiş ve neticede hatırı sayılır sayıda insan memleketin bir “korku cumhuriyeti”ne dönüştüğüne inanmıştı.

İstenen olup da darbe gerçekleştikten sonra ise, kendisine Milli Birlik Komitesi adını veren cunta başa geçmiş ve kıyma makinelerinden geçirilen üniversite öğrencileri konusunu araştıracağını duyurmuştu. Sonrasında da, halka verilen söz tutulmuş ve Et ve Balık Kurumu’na çıkartma yapılarak, olmayan öğrencilerin cesetleri aranmıştı.

Özetle, insanları olmayan şeylere inandırmak zor değildir. Hatta bugün dahi Türkiye’de Adnan Menderes hakkındaki bu gibi iddialara inananların sayısının az olmadığı söylenebilir. Bu durum, şaşırtıcı da değildir. Çünkü böyle iddialar, güçlerini, çürütülmelerinin zorluğundan alır.

Russell’ın çaydanlığı

Filozof Bertrand Russell, 1952 yılında yazdığı bir makalede, yanlışlanması zor konulara dair bir örnek verir: Bir insanın çıkıp da, Dünya ile Mars arasında bir yerde bir çaydanlık bulunduğunu, bu çaydanlığın tıpkı diğer gezegenler gibi Güneş’in yörüngesinde dönmekte olduğunu, ancak teleskoplarımızla görünemeyecek kadar küçük olduğu için yerini tesbit etmemizin mümkün olmadığını söylemesi durumunda, bu argümanı çürütmek mümkün olmaz. Zira, sırf varlığını tesbit edemiyor olmamızdan hareketle, Güneş Sistemi’nde küçük bir çaydanlığın bulunmadığı sonucuna varamayız. Ama bu sonuca varamıyor olmamız, Güneş’in yörüngesinde böyle bir çaydanlığın bulunduğu anlamına gelmez.

Adnan Menderes örneği de böyledir. Bugün elimizde Adnan Menderes’in gençleri kıyma makinelerinden geçirtip tavuk yemi yaptırdığı yönünde herhangi bir bilgi yok. Hiçbir zaman da olmadı. Dolayısıyla da, böyle bir iddiada bulunanlar, bu iddialarını somut bilgilerle desteklemedikleri müddetçe ciddiye alınamazlar.

1 Mayıs 1977 tarihinde CIA ya da derin devletin keskin nişancılarının Sular İdaresi ya da Intercontinental binası üzerinden kalabalığın üzerine ateş açtıkları iddiası da, Russell’ın çaydanlığını akla getiriyor
. Çünkü, tıpkı uzay boşluğundaki çaydanlık gibi, sözkonusu keskin nişancılar hakkında da elimizde herhangi bir somut bilgi yok. Yani “keskin nişancılar”, “CIA” ya da “derin devlet” dediğimizde, bir bilgiden değil, kanaatten söz ediyoruz. Bu kanaatin popüler bir kanaat olduğu doğru. Ancak bir kanaatin popüler olması, onu daha gerçek kılmıyor.

Ne var ki, bu popüler kanaat, Türk solu için adeta tartışma kabul etmez derecede açık bir gerçek durumunda. Halbuki, bilgi ile desteklenmeyen bir argüman, tartışma kabul etmemek bir yana, geçerli dahi değildir. Bu durumu Türkiye özelinde ironik kılan ise, ülkede popüler kanaatlerin sorgulanmasına tepki gösteren bir solun varolması.

İnkârın Tersi

Kimi gerçekleri inkâr etmek, Türkiye siyasetinin yabancısı olduğu bir durum değil. Dersim Katliamı ya da Ermeni Soykırımı gibi “tatsızlık”ların inkârı, bu durumun ilk akla gelen örnekleri arasında. Ancak inkâr ile mücadele etmek, çok zor değil. Çünkü varolan ve varolduğu için de dünyaya bir iz bırakmış olan bir gerçekliği sistemli çalışmalarla ortaya çıkarabilmek mümkün.

Varolmayan bir şeyin varolduğunu iddia etmek ise, inkârın tersi bir duruma karşılık geliyor. Adnan Menderes’in üniversite öğrencilerini tavuk yemi yaptırması gibi şehir efsaneleri, bu durumun bir örneği –ve maalesef Türk siyaseti bu ikinci duruma da pek yabancı değil. Dahası, mantık hataları kavramına çok fazla aşina olmayan bir ülkede, efsanelerle mücadele etmek, inkârla mücadele etmekten çok daha zor.

Sonsöz

1 Mayıs 1977 olaylarında derin devlet ya da CIA parmağı var mıdır bilmiyorum. Ama bunu söylerken, “Olabilir de, olmayabilir de” anlamında bir kararsızlık içinde olduğumu kast etmiyorum. Bu, benim için, uzay boşluğunun derinliklerinde bir çaydanlığın varolup olmadığını bilmemek, ama argümanın yapısı gereği bunu pek muhtemel görmemek gibi bir durum. Gökbilimciler bir gün böyle bir çaydanlığa tesadüf edecek olurlarsa, bu konudaki tavrımı değiştirmekte zorlanmam. Aynı durum, elbette 1 Mayıs 1977 konusundaki tavrım için de geçerli. Düşüncelerini bilgileriyle şekillendirme gayretinde olan herhangi bir insan için başka türlüsünü düşünmek de zaten biraz zor. Bir tarihte saplanmış bulundukları düşüncelerle bilgilerini şekillendirenler için ise çok fazla umut yok.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89