Bir kaç yıl öncesine kadar Türklere ve Kürtlere dair söylenen atasözleri bir alınganlık vesilesi değilken, artık çatışma vesilesi.
“Yağmur yağıyor.”
“Vay sen bana ördek dedin. Ben senden bunun hesabını sormaz mıyım?”
Günlük dil alınganlık üzerinden gidiyor.
Küçük hikâyedeki alınganlık noktalarını tamir edebilirsek, sondan bir önceki aşamada kalabileceğimize dair umut ekmek için naklediyorum aşağıda okuyacağınız satırları.
II-
G otuz yaşında esmer güzeli bir akademisyen. Baba asker. Anne ev kadını. Babasının babası Kürt annesi Türk.
G'yi kendi kökenine döndüren, otuz yaşından sonra kökeni üzerinden kimlik kurmaya zorlayan olaylara gelin birlikte bakalım.
Olay İzmir'de geçiyor.
Okulun kantininde konuşuyorlar. Konu evlilik. Kızlı erkekli bir gurup. G'nin ruhunun ikizi sandığı S benim için birinci şart kızın Kürt olmaması diyor.
G o anda donup kalıyor. Ruhunun ikizi bildiği S'nin ağzından böyle bir söz çıkması karşısında derin bir hayal kırıklığı yaşıyor: “Ben bu S'yi hiç tanımamışım. Nasıl bu kadar ön yargılı olabilir.”
Belki ağzından öylesine çıkmış bir cümledir diye “Ben Kürdüm” diyor.
Buz gibi hava dolaşıyor kantinde.
“Esmerliğinin bu sebepten olabileceğini hiç düşünmemiştik diyor” birisi.
“Esmerliğim annemden” diyor G. “Annem Türk.”
Arkadaşlarının, en çok ta ruhunun ikizi bildiği S'nin kendini yüz parçaya bölen cümlesini tamir etmesini, değiştirmesini bekliyor G.
Ama hayır. S “Şimdi anlaşıldı inatçılığın diyor. Kürt damarın tutuyormuş senin.”
Bu konuşma, normalde ağır bir şakalaşma olarak devam edip, ertesi günü unutulacakken iki taraf da geri çekilmiyor.
“Ben Kürdüm anlaşıldı mı!” diyor G. Sen yarı yarıya Kürt'sün diyenlere .
Kürt dedesini sadece resimlerinden tanıyan G, o gün eve Kürtçe bir cd alarak dönüyor.
Odasına gidip Kürtçe cd'yi dinlemeye başlayınca, annesi hışımla içeri giriyor. “Kapat şunu!”
G, arkadaşlarının ardından annesinin tavrı ile karşılaşınca, iyice delleniyor. Annesinin sese karşı olan duyarlılığını, yıllarca yüksek sesle müzik dinleme üzerinden yaptıkları tartışmaları tamamen unutuyor. Okuldaki öfke ile türküyü çok yüksek sesle dinlediğini fark etmiyor bile.
Annesinin “kapat şunu” ifadesini Kürtçe türkü dinlemesine duyduğu tepki olarak anlıyor.
“Bundan sonra böyle” diye cevap veriyor.
Anne, kızının bir derdi olduğunu düşünmek ve onun kendini açmasına zemin hazırlayarak sabretmek yerine paniğe kapılıyor.
Söyledim ya. Hikâyemiz İzmir'de geçiyor.
Asker eşlerinin kocasının rütbesinden iki rütbe yukarda konumlanmış haline uygun olarak anne, “Benim evimde Kürtçe şarkı dinlenemez” yasası çıkarıyor kızı için.
Annesinin hastalıkları karşısında, yıllarca annesinin annesi gibi davranan G, S'nin açtığı hayal kırıklığı çemberinin içinde kendisinden hiç beklenmeyen davranışlar göstermeye devam ediyor.
“Madem bu evde Kürtçe dinleyemeyeceğim o halde sizinle yaşamama gerek kalmadı”.
Anne, kızının bir sıkıntısı olabileceğini, sıkıntısını ancak bu şekilde dışa vurabildiğini hiç düşünmüyor bile. “Kızım PKK militanı oldu herhalde. Bunu herkes biliyordu bir ben bilmiyordum. Bizim güzel İzmir'imize neler oluyor böyle” paniği içinde akşam olanı biteni kocasına anlatıyor.
Kocası emekli asker.
Eşini ve kızını çok iyi tanıdığı için kızının odasına gidiyor. “Anlat” diyor. “Seni bu kadar kıran ne oldu? Sen dedeni tanımadın bile. Neden kendini Kürt olmaya zorluyorsun?”
S diye anlatmaya başlıyor askerin kızı. S dedi ki diyor. Asker baba S'nin resminin kızının kalbine nasıl düştüğünü biliyor. Kızının yaralarını görüyor. Yıllardır bütün taliplerini bir gün S'nin kendisini fark edeceği ümidiyle reddettiğini tam o anda anlıyor.
“Bak kızım” diyor. “Ben askerim. Duyguların dilini bilmem. Bilsem de ifade edemem. Ama gelen cümle kalbimden olacağı için, benim eksik sözümü senin tamam eyleyeceğini bilirim. Hiçbir yara köken üzerinden çözülmez. S maksadını aşan bir şey söylemiş. Sana yarın gelse ve G beni affet, ama Kürt olmak nasıl bir şeydir anlat öğreneyim dese, senin anlatabileceğin ne var bunu düşün.”
Asker babanın, duyguların dilini kimlikler üzerinden çözmemesinde hepimiz için ibret alınacak ne çok ders var.
Etrafımızdaki büyük hikâye bizi bir çatışmanın eşiğine doğru hızla sürüklüyor. Elimizdeki tek kale küçük hikâyelerimiz. Küçük hikâyeyi çatışmanın dilinden kurtarmamız gerekiyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.