BDP'nin 12 maddelik yasa teklifi, sadece çözüm sürecini yasal güvence altına almıyor, ilgili bakanlık ve komisyonlarla bütünlüklü bir 'toplumsal ba-rış' mekanizması öneriyor.
Bir yılı geçti; farklı ihtimal ve veçheleriyle ‘barış sürecini’ konuşuyoruz. 3 Ocak 2013’ten beri farklı kombinasyonlarda heyetler İmralı’da 16 görüşme yaptı. BDP grup başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken, farklı havada geçtiğini vurguladıkları son görüşmeden, sürecin çözüme evrilebilmesi için Abdullah Öcalan’ın üç önerisini naklettiler malum. Birincisi, sürecin yasal statüye kavuşturulması.
İkincisi, izleme kurullarının oluşturulması ve son olarak da sekiz komisyonla ilgili başlıkların müzakereye açılması.
Bir de dün itibariyle bu üç öneriyi de netleştiren, kimi unsurları daha evvel farklı vesilelerle gündeme gelmiş ‘Toplumsal Barış ve Müzakere Yasası’ teklifini duyurdular. Barış sürecini Türkiye’nin gündelik/dönemlik çalkantılarından ayırarak güvence altına alan, Meclis’i aktifleştiren, ‘devleti’ mesul hale getiren, yasal zemin talep eden bir teklif bu. Bir önemli yanı da tasavvur edilen mekanizmaların topyekûn toplumsal barış için işler hale getirilebilirliği.
Dün, mevzu hakkında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve İçişleri Bakanı Efkan Âlâ’yla görüştüklerini de söylediler. Doğrudan
muhatap olarak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan randevu talepleri olmuş; cevap beklenmekte.
Devletin yükümlülükleri
12 maddelik teklifin ilk maddesinde kanunun amacı netleştirilirken ‘Kürt sorunu başta olmak üzere toplumdaki mevcut çatışmalara kaynaklık eden siyasi, etnik, kültürel, inançsal, sosyal, ekonomik ve benzeri tüm sorunların farklı boyutlarının çözümü ile iç barış ve uzlaşının kalıcı tesisine yönelik olarak toplumsal barışın önündeki engellerin kaldırılması ve bu bağlamda sorunun taraflarının çözüme ve toplumsal barışın inşasına ilişkin mutabakata varmalarını olanaklı kılacak müzakerelerin yasal çerçevesini belirlemek ve barış süreçlerini kolaylaştırmak’ vurgusu yapılmış. Türkiye’nin bu çerçevede çokça ‘çatışması’ olduğunu biliyoruz.
Üçüncü madde ise ‘devletin’ yükümlülüklerini tarif ediyor; aslında yurttaşla yeni bir sözleşme öneriyor. Örneğin ‘toplumsal barış ve müzakere için gerekli önlemleri almak’, ‘tüm yurttaşlar için demokratik ve eşit siyaset hakkının tanınmasının güvencelerini sağlamak’, ‘sivil, siyasal ve sosyal hak ve özgürlüklerin kullanımı önünde hukuki veya fiili engelleri ortadan kaldıracak önlemleri almak’, ‘ayrımcı uygulamalarla mücadele etmek ve mevzuatta yer alan ayrımcı ve ırkçı ifadeleri ayıklamak’, ‘temel haklara karşı suç oluşturan hareketlerin tekrarlanmasının önüne geçecek önlemleri almak’ devletin sıralanan temel yükümlülüklerinden. Toplumsal Barış ve Müzakere Bakanlığı’nın lüzumu da bu çerçevede zikrediliyor.
Teklifin devamında ‘müzakere’ unsurlarının, hükümet tarafından görevlendirilen kurumlar, taraf, heyet ve gözlemci olarak netleştirilmesi var. Tüm görüşmelerin Meclis komisyonlarına, siyasi partilere, milletvekillerine, sivil toplum örgütlerine, uluslararası kuruluşlara, basın-yayın temsilcilerine açık olması, kamuoyuna şeffaf biçimde yansıtılması da…
Bir önemli mekanizma da bu kanunun uygulanışını izleyen, denetleyen, toplumsal barış için önerilerde bulunan ve raporlayan Meclis Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Komisyonu. Tüm siyasi partilerin temsil edildiği komisyonun misal toplumsal bellek çalışmalarına ya da çatışma kaynaklı ekolojik yıkıma da yoğunlaşması öngörülüyor.
Cereyanda kalmış gibi perdelerin havalandığı, bir sürü şeyin uçuştuğu bir oda gibi şu ara Türkiye. Farkındayız. Bütün bunlar yeni bir anayasayı elzem kılıyor, yeni anayasanın yolları ayrıca taşlı. Ak Parti sürecin yasal zemininden baştan beri kaçıyor; CHP hem her şeyi
Ak Parti’ye bırakıp hem de bundan yakınmayı seçer gibi ekseriyetle. Hepsi ortada. Fakat cereyanlı zamanlar bazen imkânlar da sunabiliyor. Kim, ne kadar değerlendirecek, önemli olan bu.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.