Suriye ve Irak’ta IŞİD’in neden olduğu jeopolitik ve demografik dalgalanmaya karşı, ABD önderliğinde oluşan koalisyona, uğradığı Washington merkezli ağır baskılardan sonra kendisini girmek zorunda hisseden AKP Hükümeti, TSK’nın Irak ve Suriye’de savaşabilmesi ve Türkiye’ye gelecek yabancı ülke ordularının Türkiye’den Irak ve Suriye’ye girerek savaşabilmesine izin veren tezkereyi TBMM’ye sevk etti. Ancak tezkere okunduğu zaman savaşılması hedeflerin IŞİD değil, Suriye Devleti ve Esad Hükümeti olduğu sonucu çıkıyor.
Öte yandan, tezkerede bahsedilen “yabancı ordular” ise artık Suriye’ye kara ordusu da yollamaktan ve uzun sürecek bir savaştan bahseden ABD, İngiliz orduları başta olmak üzere değişik yabancı ordu statüsü tanınacak “Özgür Suriye Ordusu” benzeri grup olabilir. Saddam ordusunu bile 2 ayda tüketmiş iken neden şimdi Amerikalı yetkililer “uzun bir savaştan” bahsetmektedir. Acaba, IŞİD’in başlattığı jeopolitik ve demografik dalgalanma, Batı tarafından yeni bir formata mı sokulacaktır? Yeni bir Çekiç Güç’ün oluşması mı sağlanacaktır? IŞİD için gelen ordular “gelmiş iken Esad’ı da devirip dönelim” mi diyeceklerdir? (Halen ABD Yönetiminde Esad’ı devirmek gibi bir yaklaşımın olmadığını söylemek gerekir-ancak bu değişebilir.) Ortaya, Irak’ın kuzeyinde kurulan federal Kürdistan gibi Suriye’nin kuzeyinde de bir PKK denetiminde Kürdistan mı çıkacaktır? Bunlar meşru ve cevapları ne yazık ki Türkiye için olumsuz olma ihtimali yüksek sorulardır. AKP Hükümetinin Esad’ı hedef alan yaklaşımı da gelen yabancı orduların Esad’ı devirmesini kolaylaştırabilir. Esad’ın devrilmesi sonrasında Suriye en iyi ihtimal ile Irak, en kötü ihtimal ile Libya-Afganistan karması bir bölgeye dönüşecektir.
Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin, 2011’den buyana Türkiye’yi Suriye’de içine sürükledikleri bataklığa daha fazla çekmek konusunda kararlı oldukları anlaşılıyor. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, sadece Türkiye’yi Suriye’de bataklığa sürüklemekle kalmayıp, El Nusra gibi IŞİD tarafından kurulan bir çok terör örgütünü de destekleyerek, Suriye’nin bataklığa dönüşmesine yardımcı olmuşlardır. Bunun ile de yetinilmemiş, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Çeçenistan ve Libya’dan Suriye’ye Selefi cihatçıların ve silah/cephanenin gelmesine/girmesine yardımcı olunmuştur. Dar Sünnici bir yaklaşım sergileyen AKP dış politikası, Suriye’de araç olarak özünde Sünniliğe düşman olan Selefiliği kullanma ve güçlendirme hatasını da yapmıştır. Suriye’de çatışmalar başladığı zaman iç savaşın temposunu artırmak amacı ile Türkiye’ye mülteci göçünü teşvik eden AKP Hükümeti, “100 bin mülteciyi” kırmızı çizgisi ilan etmiş ve bugün 1.5 milyon Suriyeli Türkiye’de mülteci ve Türkiye için milli güvenlik riski haline gelmiştir.
Öte yandan Suriye’de Esad rejimi, ABD-Suudi Arabistan-Katar-Türkiye ittifakının baskılarına Rusya-İran-Hizbullah ittifakının desteği ile direnmiş ve büyük ölçüde başarılı çıkmıştır. Halen, Esad rejimi Suriye’nin nüfusunun çok büyük bir bölümünün yaşadığı bölgeleri ve toplam yüz ölçümünün % 70’inden fazlasını elinde tutmaktadır. Bu bölgelerde devlet işlemekte, ekonomi çalışmakta ve maaşlar (maaşlar bütün Suriye’de ödenmekte ancak maaş almak için Esad denetimindeki bölgeye gitmek gerekiyor) ödenmektedir. Suriye ordusu, Nusayri milisler ve Hizbullah arasında “zaferin kazanılmasında” en fazla kimin etkili olduğu tartışmaları yapılmaktadır. Esad ordusu, IŞİD’in kontrolüne terk ettiği Rakka merkezli, büyük bir bölümünü Suriye çöllerinin oluşturduğu alana yönelik ise hava kuvvetleri ile düzenlediği saldırıların dışında saldırı yapmamaktadır. Çünkü, IŞİD’in bu alandaki varlığı Esad rejimi için bütün dünyaya “IŞİD ile benim aramda seçim yapacaksın” deme imkanı vermektedir.
Öte yandan Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’in dışında tek organize terör örgütü PKK-PYD’dir. PKK-PYD, Türkiye’nin Suriye’deki istikrarı bozmasından istifade ederek, Türkiye sınırında üç bölgede hareketlenmiştir. Bu bölgeleri koruyacak asker ayıramayacak durumda olan Esad bunun üzerine bu üç bölgeyi (Türkiye’yi de tedirgin etmek amacı ile) PKK’ya devretmiştir. Şimdi, IŞİD ile PKK arasında Suriye’nin kuzeyinde hakimiyet savaşı verilmektedir. Türkiye açısından Suriye’nin kuzeyinde IŞİD mi hakim olmalıdır yoksa PKK mı hakim olmalıdır, hangisi Türkiye’nin uzun vadeli çıkarı için daha zararlıdır sorusunun tek cevabı; “PKK daha zararlıdır” şeklindedir. Türkiye açısından en optimal sonuç ise IŞİD’in Suriye’nin kuzeyindeki PKK-PYD askeri yapılanmasını imha ettikten sonra, IŞİD’in yok olacağı daha kapsamlı bir çözümün geliştirilmesidir.
Yukarıda tanımlanan çerçevede tezkere değerlendirildiğinde görülen o dur ki; tezkereye verilecek destek, ülkemizi bir yeni felaketler sarmalının içerisine atabilir. Bu tezkere yanlış bir tezkeredir. Türkiye’nin, güneyindeki gelişmelere doğru müdahale edebilmesi için önce Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya teslim etmekten vazgeçmelidir. “Analar ağlamasın” sloganı ile PKK’ya karşı mücadeleyi durduran bir Hükümetin, IŞİD ile savaşmak veya Esad’ı devirmek için Türk askerinin kanı ile oynaması meşru değildir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.