Siyasi cepheler artıyor. Siyasi algılar cephe konumlarına göre faydacı bir süzgeçten geçiyor. Cemaat ve AK Parti arası algı kutuplaşması ortada. MİT krizinden bu yana AK Parti cemaat gerginliğinin işin tarafı olmayan, ne olup bittiğini anlamaya gayret bile etmeyen aktörlerce nasıl işlevselleştirildiği de ortada.
Kavganın son aşaması yolsuzluk operasyonları...
Malum işin iki boyutu var:
Yolsuzluk iddiaları ve iktidar kavgası...
Yolsuzluk, siyasetin en büyük hastalığıdır, hem bizde hem başka ülkelerde. Siyasi partiler insanlardan oluşur ve bu hastalıktan tümüyle azade bir yapı yoktur. Yolsuzluk iddiaları üzerine ciddiyetle gidilmesi gereken iddialardır.
Buna karşılık içi boş, karşılıksız, kurgusal pek çok yolsuzluk iddiasının, demokrasisi oturmamış pek çok ülkede siyasi tezgah aracı olduğunu da unutmamak gerekir. Sadece kendimize, 1960'da Menderes ve arkadaşlarının hangi ithamlarla yargılandığına ve mahkum olduğuna bakmak yeter de artar.
Şu anki durum hangisidir?
Yolsuzluk mu?
Tezgah mı?
Hem yolsuzluk hem tezgah bir arada mı?
Dün yazdığımı tekrarlamak isterim:
'Kim rüşvet alır, kim yolsuzluk yapar bilemeyiz... İddialar doğru mudur, yanlış mıdır onu da bilemeyiz... Ama yolsuzluk olsa da olmasa da, açıktır ki, dün sabah başlayan gözaltı furyası sürmekte olan hükümet-cemaat çatışmasından bağımsız değildir...'
Kanaatim şudur:
Simgesel olarak içerikten, yani yolsuzluk iddiasından önde gelen, şekil meselesidir, yani bu operasyonun siyasi iktidar kavgasıyla ilişkisidir.
Yolsuzluk, eğer varsa, kanıtlanırsa, bedelini onu yapan siyasi ve bürokrat öder, faturası siyasi iktidara da çıkar ve sistem temizlenerek yol alır.
Buna karşılık yolsuzluk olsun olmasın ya da iddialar kuvvetli bulunsun bulunmasın, bu durumun bir grup tarafından bir darbe aracı olarak kullanılması, bu darbeye pek çok farklı aktörün destek verme ihtimali sistemi, hukuku her anlamda ve kalıcı olarak kirletir, yeni ve son derece ciddi bir meşruiyet sorunu yaratır. Yolsuzluk dosyaları ya da iddiaları üzerinden, karanlık bir başka durum kendiliğinden meşru hale gelir.
Bunu çeşitli temizlik davalarında Türkiye daha önce yaşadı
Kimi doğru davalar devasa ve kontrolsuz güçleri doğurdu ve meşru kıldı.
Özetleyelim:
Bugün yolsuzluk iddialarını (sadece iddiadan ibaret olsalar bile) filli ve gerçek bir durumun, hükümet-cemaat kavgasının altına itmek, bunların üzerine bu yolla sünger çekmek yapılabilecek en büyük hata olur.
Zira hem 'iddialar kanıtlanmadan fiili gerçeğe döner', hem 'gayri–meşru' inanılmaz bir güç kazanır, hem 'varsa kirlilik süregider'.
AK Parti'nin bu şekilde davranacağını sanmıyorum,
Elbette siyasi iktidar ve Başbakan kendisine yönelik bu girişim karşısında ipleri gevşetmeyecektir. Kaldı ki Erdoğan'ın bu siyasi tabiatına uygun da değildir.
Bununla birlikte soruşturma süreci derinleştikçe ve kanıtlar tartışılır hale geldikçe, iddialar gerçek kokusu verirse hükümet gerekeni yapacaktır ve yapmalıdır.
Gerçek kokusu azalırsa, bu kez, bu hamlenin planlayıcıları ya da kimi usülsüzlükleri 'darbe yapmak' için kullananları teşhir etmek, bu oyuna artık bir son vermek yine siyasi iktidarın işidir.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu'nun şu sözleri hakim ve açık görüşü ifade ediyor:
'AK Parti gücünü ne karanlık çevrelerden ne okyanus ötesinden ne de kirli ittifaklardan almaktadır...'
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in şu sözleri ise bir kaygıyı tanımlıyor:
'Kim yanlış yapmışsa gereğini de yapar'...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.