• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 7 °C
  • Diyarbakır 6 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 1 °C

Teşkilatın örgüt organizasyonu

Mücahit Bilici-

Aynı anlama gelen üç kelimeden müteşekkil bu başlığın altını çeşitli şekillerde doldurabilirsiniz. Aynı kelimelerle niyetinize ve gücünüze göre farklı anlamlar ve anlatılar kurgulayabilirsiniz. Her kulağın ihtiyacına göre tınısı farklı olabilecek bir başlık çünkü. Mesela, devletin istihbarat teşkilatının Gülen Cemaati’ni örgüt olarak paketleyip suç kapsamına sokma çalışmasını övünerek anlatabilirsiniz. Veya devletin istihbarat teşkilatının “terör örgütüne Güneydoğu’yu teslim etmek” için örgüte sızdığının nasıl da ortaya çıktığını yakınarak anlatabilirsiniz. Liste uzatılabilir. Ancak en önemlisi bence aynı anlamın üç ayrı kelimedeki tenasuhunun (reenkarnasyon) nasıl da bambaşka şeyler ifade edebildiğidir. Aynı beden bu üç kelimede bambaşka anlamlar yüklenebiliyor. Veya aynı aktör bu elbiselerden birinden çıkıp diğerine girdikçe yahut sokuldukça tanınmaz hâle geliyor. Bir yıl önceki Öcalan ve bugünkü Öcalan. Bir yıl önceki Cemaat ve bugünkü Cemaat. Bir yıl önceki AK Parti ve bugünkü AK Parti. Üçgenin neresinden baktığınıza bağlı olarak yamuk bir görüntü oluşuyor.

Bugün Türkiye’de yaşananlar böyle bir tenasuhtur: Parti hızla cemaatleşiyor. Cemaat artık örgüt sayılıyor, örgüt ise partileşiyor. Gücün kimde olduğuna bağlı olarak kimin ne olacağı da takdir ediliyor. Yarın kimin ne olacağını Allah bilir.

GAYRETULLAHA DOKUNMAK

Cemaat- hükümet savaşının önemli bir yan etkisi de laik kesimlerin de dinî terminolojiyi öğrenmesidir. Bir süredir sirkülasyona giren kavramlardan biri de gayretullaha dokunmak ifadesidir. Anlamı şudur: Yapılan bir işte haksızlık öyle bir boyuta varır (yani bıçak kemiğe dayanır) ki artık Allah’ın tabir caizse damarına basılmış olur, O da müdahale eder. Yani gayretullaha dokunmak, bir haksızlığın, hesabı sonra görülmek üzere bekleyebilir bir haksızlık olmaktan çıkıp, Allah’ın ‘bu kadar de değil’ dercesine müdahalesini gerektirir hâle gelmesi demektir. Cemaat ve hükümet çatışmasındaki siyaset o kadar çirkinleşti ki gerçekten de çok geçmeden söylenenler gayretullahın sınır uçlarına varabilir. Tarafgirlik ordularına asker yazılanlar da o zaman oturup hangi hatalarımızla kadere bu fetvayı verdirdik diye muhasebe yapmak durumunda kalacaklar.

OSMAN KARAKUŞ

Bir gazete geçen gün Cemaat’in yargıdaki ikinci ismini deşifre ediyoruz demiş. Adamın ismi Osman Karakuş. Eski bir polis müdürü ve avukat- hukukçuymuş. Bugün bir örgüt mensubu olmakla suçlanıyor. Suçu nedir bilmiyoruz, gazete yazmamış. Ama bugün devlet isteyince ömrü resmî makamlarda geçmiş bile olsa birilerinin hayatı birden bir cürüm hâline gelebiliyor. Hukuk uzmanı ve polis müdürü olman bir şeyi değiştirmiyor demek ki. Devletin sahibiyken devletin mağduru hâline gelmek acaba nasıl bir duygu. Devletteki itibarları için acaba adaletten feragat ettiler mi? Veya Cemaat olarak vaktiyle kutsadıkları devletin bir gün dönüp kendilerini ısıracağını hiç düşündüler mi? Bazen beşer zulmeder fakat kader adalet eder. İnsanın başına bir musibet geldiği zaman insan durup sormalı: Acaba ne tür hata(lar) yaptım ki başıma bu bela açıldı? Örgüt mensubu olmayana örgüt mensubu dedim mi? İktidar için kimsenin hakkına girdim mi? Çünkü, kaderde adaletin korunumu kanunu vardır.

KIRIK KOLLA SAVAŞMAK

Cemaat bugün geçmişteki bencilliğinin, Kürt sorunundaki ufuksuzluğunun, yolaçtığı mağduriyetlerin şiddetli tokadını yiyor. Fakat bunu görmemekte ısrar ediyor (Erdoğan’a haketmediği muhabbeti göstermekle hata ettik düşüncesi hatayı görmemekte ısrardır). Bununla beraber, Cemaat’i cezalandıran hükümetin yaptığı şey de zıvanadan çıkmış durumdadır. Cemaat’i işlediği suçlar ile suçla ve en ağır cezaya çarptır. Böylece ceza ağır bile kaçsa adaletin içinde kalabilirsin. Ama Cemaat’i işlemediği ama elverişli suçlar ile itham edip yalanlar ile linç etmeye kalktığında adaletin dışına çıkarsın. Başka hiçbir sebep olmasa bile hükümetin memurlarının devlet biziz kibirleri ve Gülencilere vurmada sınır tanımayan insafsızlıkları ileride büyük bir tokat yiyeceklerinin habercisidir.

Adına hükümetin darbe dediği ve Cemaat’in kendi menfaati için yaptığı salahat/ yolsuzluk hamlesi hükümetin kolunu kırdı. Buna leoparın sağ kolu ısırması diyelim. Leopar ısırdıktan sonra leoparı öldürsen de artık kaybettin. Çünkü leoparı öldürmek için yaptığın her hamle aslında kendi ölümünü hazırlamaktır. Buna kırık kolla savaşmak deniyor. Kendini kurtarma adına yaptığın her hamle kendine yaradır. Şimdi gözüne görünmeyebilir ama açılmış yarayı derinleştiriyorsun. Bugün gelinen nokta ve gidişat dindar cumhuriyetteki ilk ihtilafın nasıl insafsız ve Müslümanları utandıracak bir seviyede bir yalan/ iftira banyosuna döndüğünün tarihi olarak kayda geçecek. Hükümetin Cemaat’i cezalandırırken cezasından fazla vurduğu her darbe yarın dönüp hükümetin kendisini vuracak.

Bu gidişle hükümet ve Cemaat birlikte düşecek. Düştükten sonra Cemaat parçalarını kısmen toplayabilir ama hükümetin toplayacak parçası kalmayacak.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89