Babam, yazarlığa çok genç yaşta başlamış.
Sert de yazan bir adam, sözünü sakınmıyor, nerede bir haksızlık görse üstüne gidiyor.
Bir gün, daha yaşlı bir yazar, “Çetin” demiş, “bari dört kişi bırak da tabutunu taşıyacak adam olsun”.
Biz bu Taraf gazetesini çıkardığımızdan beri aklıma sık sık bu hikâye geliyor.
Geçenlerde Başar, “Herhalde biz o dört kişiyi de bulamayacağız” dedi, “bizim tabutları tekerlekli yapıp yokuştan aşağıya salıverecekler”.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki ya gerçeklerin peşine düşmekten vazgeçeceksin ya da hayırlısıyla hemen ölüp bari elde kalan birkaç kişi bizim tabutu taşısın diyeceksin.
Düşünün ki bu memleketin futbol kulüplerinin yöneticileri toplanıp, “Şikeyi cezalandıran maddeyi değiştirin” diyebiliyor, açıkça söylemeden ima ettikleri ise bu “maddeyle” dışarıda adam kalmayacağı.
Şikeyi, moda deyimle, “içselleştirmişler”, bünyelerinin bir parçası haline getirmişler, yaşananları yadırgamadıkları gibi “Bundan sonra yaşanacaklara da engel olmayın” diyebiliyorlar.
Belli ki futbolun ar damarı çatlamış.
Futbol böyle de başka alanlar daha mı iyi?
Yoo.
Bu ülkede herhangi bir iktidarın herhangi bir kırıntısına dokunmuş herkesin “gerçekle” sorunu var, gerçeği her talep ettiğinde cenazenden birileri daha eksiliyor.
Alın şu Deniz Feneri davasını.
Siyasetin hukuka ağır bir biçimde müdahale ettiğine dair çok ciddi kuşkular var.
Davanın üç savcısına görevden el çektirildi.
Önce, yaptıkları bir işlemden dolayı “belgede tahrifatla” suçlandılar.
Sonra, bu işlemin Ergenekon savcıları tarafından da yapıldığı ortaya çıkınca, savcılarla ilgili suçlama değişti, Adalet Bakanı, savcıların yetkilerini aşarak mahkemenin yasakladığı bir uygulamayı gerçekleştirmek için emir verdiklerini söyledi.
Ama bu emrin de belgesi ortaya çıkmadı.
AKP’ye yakın medya ise olayı asla sorgulamadığı gibi bize hücum ediyor, “Savcılar niye görevden alındı” diye sormuyorlar, “Sanıklara arama yapılacağını haber veren köstebekler kim” diye sormuyorlar, “O köstebekler iktidarda bulunanlardan kime yakın” demiyorlar, “Savcıların suçlandığı işlem on sekiz ay önce gerçekleştiği halde neden şimdi görevden alındılar” sorusunun yanına bile yaklaşmıyorlar.
En hoşuma giden de AKP yanlısı gazetelerden birinin benimle Doğu Perinçek’in resmini yan yana koyup, “Savcılar Taraf’la Aydınlık’a belge sızdırıyorlar” diye haber yapması.
Bu gazetenin, Ergenekon, Balyoz, Lahika, Andıç davalarıyla ilgili hakkımızda böyle bir haber yaptığını hiç görmedim.
Eeee, böyle bu, bazılarımız “gerçeğin” peşinde, bazılarımız “gerçeğin işine yarayan parçasının” peşinde.
Türk medyası böyle de Kürt medyası farklı mı?
PKK, Kandil bombardımanı sırasında “Yedi sivilin bombalandığını” söyledi.
Haberi “sürmanşetten” verdik.
Genelkurmay, “Biz o sivilleri öldürmedik” diyerek resimler yayınladı.
Onları da gazetenin tepesine koyduk.
PKK, “Uçaklar bombaladı” diye bir video yayınladı, onu da sayfaya kocaman yerleştirdik.
Genelkurmay özel görevle uçaklara olay yerinin resimlerini yeniden çektirip bize gönderdi, “Orada bomba izi yok” dedi onu da yayımladık.
PKK’nın da olay yerinin bir fotoğrafını çekip oraya koyması gerekiyordu, onun yerine ne oldu, Kürt medyası bize sövmeye başladı, öyle uzun uzun sövgü yazıları yazmak için vaktini harcayacağına bir kare resim çekip göndersene.
Resim olmayınca, sövgü oluyor haliyle.
PKK, Dersim’de masum bir kadını gaddarca öldürdü, Kürt siyasetçiler sustu, dillerini yuttular.
Bir albayın, esir aldığı iki PKK’lıyı kurşuna dizdirdiği mahkemeye yansıdı, Türk siyasetçilerden ses çıkmadı.
Böyle burası.
Gerçekle dost olanının çok az bulunduğu bir memleket.
Futbol, hükümet, medya, PKK, siyasetçi hiç fark etmez, “onların istediğini” söyleyeceksin, “gerçeğin onların işine yarayan kısmını” göstereceksin ama onların şikelerine, haksızlıklarına, hukuksuzluklarına, yalanlarına, cinayetlerine, yolsuzluklarına karışmayacaksın.
O zaman da ne dürüstlük oluyor, ne gazete.
Anlaşılan biz ya bu gazeteyi kapatacağız.
Yahut da vakitlice şu tekerlekli tabutlardan ısmarlayacağız.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.