DİYARBAKIR - Sabahın ilk saatleri… Diyarbakır’da gün yeni başlıyor. Bağlar ilçesinde bulunan Emniyet Müdürlüğü yerleşkesinin çevresinde beyaz bir minibüs geziyor. Yerleşkenin ana kapısına doğru ilerlerken aniden önüne geçen bir otomobile çarpmamak için duruyor. Al-Monitor yazarının da izlediği güvenlik kamerası görüntülerinde, aracından inen sürücü minibüse doğru ilerliyor. Minibüsün kapısını açan sürücü bir iki saniyelik şaşkınlıktan sonra “Bomba!” diye bağırarak kaçmaya başlıyor. Onun kaçmasıyla birlikte çevrede bulunan herkes panikle kaçışıyor.
Görüntüler burada kesiliyor. Sonrasında kentin neredeyse her köşesinden duyulan şiddetli bir patlama, sarsıntı ve göğe yükselen mantar şeklinde bulut. Ardından yaklaşık beş dakika süren silah sesleri. İsminin açıklanmasını istemeyen bir görgü tanığı Al-Monitor’a “Patlamadan saniyeler sonra bir araba içinde temiz yüzlü üç ya da dört kişi uzun namlulu silahlarla çevreye ateş ede ede uzaklaştı.” diyor.
Patlamanın meydana geldiği mahalle savaştan çıkmış gibi… Çevredeki binalar arasında çerçevesi sağlam tek bir ev bile kalmamış. Sokaklara kaos hakim. Şok haliyle ağlayanlar, kayıp yakınlarını arayanlar, PKK’ya tepki gösterenler ve onlara tepki gösteren PKK sempatizanları. PKK’ya tepkinin sebebi olağan şüpheli olması… Ancak biraz sonra, bir gece önce gözaltına alınan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder ile bazı milletvekillerinin de saldırıya uğrayan yerleşkede tutuldukları ortaya çıkıyor ve kafalarda soru işaretleri oluşmaya başlıyor. Bu sırada hükümet aleyhine slogan atan bir grup, “Katil Selahattin(Demirtaş)” ve “Katil PKK” diye bağıran iki kişiyi linç etmeye kalkıyor. Al-Monitor yazarının da tanık olduğu saldırı sırasında saldırgan gruptan biri lincin gerekçesini kendince “İçerde milletvekillerimiz varken, PKK niye yapsın? Niye bilmeden suçluyorsunuz?” cümleleriyle açıklamaya çalışıyor. Saldırının ilk şoku atlatıldıktan sonra bu kez failler sorgulanmaya başlanıyor.
İlk resmi açıklama Diyarbakır Valiliği’nden. Valilik bir kopyası Al-Monitor’a da gönderilen açıklamada PKK’yı işaret etti: “04.11.2016 Cuma günü saat 07.53’te ilimiz Bağlar ilçesinde bulunan Aydın Arslan bulvarında Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü binasına yakın bir noktada, sivil vatandaşlarımızın ve öğrencilerin oldukça yoğun olarak bulunduğu bir bölgede, bölücü terör örgütü mensuplarınca üstlenilen, bomba yüklü araçla bir patlama gerçekleştirilmiştir.”
Valiliğin “bölücü terör örgütü” olarak açıkladığı örgüt PKK, ama bu açıklama kimseyi tatmin etmedi. Nedeni ise geçmişteki tecrübeler. Bölgedeki şiddet olaylarında bağlantısı olsun olmasın genellikle PKK suçlandığı için valiliğin açıklamasına önce kimse inanmadı. Dahası, valilik örgütün saldırıyı üstlendiğini söylese de PKK’nın sosyal medya hesapları ya da haber ajanslarında da böyle bir bilgiye rastlanmadı. Üstelik HDP’li milletvekillerinin gözaltında tutulduğu yere PKK niye saldırsın? Yandaşları PKK’ya yakıştıramadı böyle bir saldırıyı…
Olaydan bir gün sonra bu kez IŞİD internet sitesinden önce Arapça ardından Türkçe bir açıklama yaparak saldırının sorumluluğunu üstlendi. Uluslararası haber ajansı Reuters’ın dünyaya duyurduğu haber PKK yandaşlarını rahatlatmıştı. Saldırıdan bir gün sonra açıklama yapan HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ise hedefte gözaltındaki HDP milletvekillerinin olduğunu söyledi. Önder Al-Monitor’un da izlediği açıklamada saldırı sırasında o binada bulunduklarını belirterek şöyle konuştu: “Figen başkanımız, İdris başkanımız, ben ve Abdullah Zeydan vekilimiz emniyete sokulurken eş başkanımız Selahattin Demirtaş adliyeye götürülüyordu. Biz o binaya girdikten sonra ve içindeyken patlama gerçekleşti. Orada 26 gündür parti yöneticilerimiz ve yurttaşlarımız ve eş başkanlarımız gözaltındaydı. Bu katliam operasyonu inceden inceye hesaplanmış operasyondu.”
Önder daha sonra GazeteDuvar sitesine olayın ayrıntılarını şöyle anlattı: “Bize binada doktor muayenesi yapıldı. Daha sonra biz hiçbir tutanak ve evrak imzalamayacağımızı söyleyince Figen Hanım’la bizi yan yana iki odaya yerleştirdiler ve bir müddet sonra büyük bir patlamayla bulunduğum yerin camı doğraması içeriye savruldu. Patlamanın şiddeti beni de oturduğum sandalyeden duvara fırlattı. Bütün asma tavanlar yere inmiş durumdaydı. Duvardaki her şey ortalığa saçılmıştı. Cam ya da taş mı, ne olduğundan emin olmadığım bir şey boynuma isabet etti. Daha sonra polisler bizi ara koridora çıkarttılar. Figen Hanım’ın toz toprak içinde olduğunu gördüm. Bir müddet orada bekledik. Müthiş bir çatışma sesi duyuyorduk. Sonra öğrendik ki polis ateş ediyormuş. Yaklaşık on dakika kadar bir atış yapıldı. Kime ateş edildiğini görmedik ama yaklaşık 10 dakika sürdü bu silah sıkma işi. Binanın Emniyet’in içinde yaralılar vardı. Muazzam bir panik ve öfke havası vardı.”
IŞİD’in sorumluluğu üstlenmesinin ardından kuşku havası bir anda dağılmıştı. Saldırıdan üç gün önce ortaya çıkan ve IŞİD lideri Ebubekir El Bağdadi’ye ait olduğu söylenen ses kaydında Türkiye’ye saldırılması talimatı veriliyordu. Bu da saldırının arkasında IŞİD’in olduğu kuşkularını güçlendirdi.
Ancak öğleden sonra Diyarbakır Valiliği bir açıklama daha yaparak PKK’da ısrar etti: “Uluslararası bir haber ajansının bir kaynağa dayandırarak yaptığı bir habere dayalı olarak, basında ve sosyal medyada olayın IŞİD terör örgütü tarafından üstlenildiğine dair haberler yer almıştır. Valiliğimizce yapılan açıklama, bölücü terör örgütü elemanlarının kendi aralarında yapmış oldukları telsiz konuşmalarına dayandırılmıştır. Konuyla ilgili bölücü terör örgütü mensupları arasında yapılan üç ayrı telsiz konuşmasında eylemin Kemal kod adlı bölücü terör örgütü mensubu tarafından üç ton patlayıcı kullanılarak gerçekleştirildiği ve fedai türü tabir edilen eylem olduğu açıkça yer almaktadır. Bu bilgiler çerçevesinde, söz konusu saldırının bölücü terör örgütü mensuplarınca yapıldığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Söz konusu sosyal medyada ve bazı haber organlarında yer alan haberler, çoğunlukla sivil vatandaşlarımızın zarar gördüğü ve hayatını kaybettiği menfur saldırı olayıyla ilgili farklı algı oluşturmaya ve bölücü terör örgütünü korumaya yönelik haberlerdir.”
Valilik saldırganın kod adını bile açıklamıştı. Valiliğin PKK ısrarı yine kimseyi tatmin etmedi. Yaygın görüş, asıl saldırganların korunmak istendiği yönündeydi. Özellikle de PKK sempatizanları failin IŞİD olduğundan emindiler. Ta ki olaydan iki gün sonra PKK’ya yakın Fırat Haber Ajansı’na düşen bir habere kadar. Haberde Bağlar saldırısını Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) isimli, PKK çizgisindeki örgütün üstlendiği belirtildi. Bu bilgi valiliğin açıklamasıyla örtüşüyordu.
Ancak bu açıklama da ilk anlarda insanları tatmin etmedi. Açıklamanın yapıldığı ajansın sitesinin hacklendiği söylendi. Bu iddia saatlerce tartışıldı. Al-Monitor da iddiayı araştırdı ancak sitenin hacklendiğine dair bir bilgiye ulaşamadı. Sitenin editörleri ise bir süre sonra yeni bir açıklama yaparak tartışmaya son noktayı koydu: Site hacklenmemişti, haber doğruydu.
İşte bu haber hem öfke hem hayal kırıklığı yarattı. Kürtler için mücadele eden bir örgüt Kürtlerin yaşadığı mahalleyi havaya uçurmuştu. Bununla kalmamış az kalsın, Kürtlerin siyasi temsilcilerini öldürecekti. HDP’li milletvekilleri TAK’a tepkilerini yüksek sesle dile getirmekten çekinmedi. Fail de ortaya çıktığını göre geriye tek soru kalıyordu: Son bir yıldır güvenlik tedbirlerinin üst düzeyde olduğu bir kentte, üç ton bomba yüklü bir minibüs emniyet yerleşkesine kadar nasıl ulaşabildi?
Saldırının amacının ne, failinin kim olduğu mahalle sakinleri için bir anlam ifade etmiyor. Saldırıdan geriye 11 ölüyle beraber sadece dram kaldı. (Al-Monitor)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.